Kaybolmayan mucit istiyoruz

Elvan’ın dünya rekorundan, bir Türk olarak fazla övünç çıkartmamamız gerektiğini söyleyen iki yazı yayınlandı geçen hafta. Biri Sabah’ta, diğeri Hürriyet’te.

Emre Aköz’ün de, Bekir Coşkun’un da gerekçeleri ilk bakışta aynı gibiydi. İkisi de Elvan’ın ne kadar Türk olduğunu sorguluyordu.

Ama aslında iki yazıdaki zihniyet arasında çok derin bir fark vardı. Emre Aköz, Elvan’ın Türklük derecesini; başarısında Türkiye’nin ne kadar payı olduğuyla, Bekir Coşkun ise sadece damarlarında akan kanla ölçüyordu. Atatürkçü bir yazar olan Bekir Coşkun’a, Elvan’ın Türklüğünü ırkçı bir söylemle eleştirmek hiç yakışmamış. Keşke Atatürk’ün en ünlü ve en anlamlı sözlerinden biri olan ‘Ne mutlu Türküm diyene’ cümlesini hatırlamış olsaydı.

Emre Aköz ise ‘Evet Naim Süleymanoğlu Türk’tü, Müslüman’dı... Ama onu Bulgar spor sistemi yetiştirmişti. Turgut Özal parayı bastı. ‘Hazır ürünü’ getirdi. Naim’e, Türk spor sisteminin katkısı zerre kadardır. Elvan tabii Naim’den farklı. Çünkü ENKA Spor Kulübü 6 yıl içinde ona epey emek verdi. (Ama zaten yarışlara katılmaya başlamıştı ve kumaşının iyi olduğu belliydi.)

İşte ben bu emek kadar seviniyorum!’ diyordu.

Naim Süleymanoğlu konusunda yüzde yüz hak veriyorum Aköz’e. Naim Süleymanoğlu’nun Türklüğünü sorgulayacak değilim ama başarısından pay çıkartamayacağımız da kesin. Elvan konusunda ise şüphelerim var. ENKA Elvan’ı keşfettiğinde henüz işin çok başındaydı. Kumaşının iyi olduğu belliydi ama zaten renge, ırka, dine önem vermeyen Emre’nin tezine göre de kumaş değil, terzidir önemli olan. Dolayısıyla tamam Elvan’ın yetenekli olduğu daha altı yıl öncesinden belli olabilir ama onu dünya rekortmeni yapan kendisini bir Türk olarak tanımlayarak geçirdiği yıllarda yaşadıklarıdır. Bu koşullar zaman zaman iyi, zaman zaman kötü olmuştur. Daha da iyi koşullar sağlansaydı, daha görkemli bir rekor mu kırardı, orası bilinmez. Bilinen Elvan’ın kumaşının, Türkiye koşullarında biçildiği ve sonucun dünya rekoru olduğudur.

Yanda bir de Dünya İcat Ligi’ndeki sıralamayı veriyorum. Bu ligde sonunculuğa yakın, 54. sıradayız. Birinci ise ABD. Bekir Coşkun, ‘Serbest piyasa ekonomisi her derde deva olurken, bir holding parayı bastırıp bize bir dünya rekortmeni satın alabiliyor’, diyor. Elvan için haksız bir yakıştırma kuşkusuz. Ama aynı cümle Dünya İcat Ligi’ndeki durum için söylenmiş olsa, işin rengi değişiyor. ABD’nin Dünya İcat Ligi birinciliğinin köklerinde, sağladığı ekonomik olanaklarla ülkesine çektiği bilimadamlarının sayısal çokluğu ve ırksal, kültürel çeşitliliği var ne de olsa...

ŞEKİL1

Teknolojide vay halimize

SIRALAMA ANAHTARI

Dünya İcat Ligi sıralaması ülkelerin ticari kullanım alanı bulabilecek yenilikçi ürünler geliştirebilme kapasitesini göstermektedir.

Dünya İcat Ligi

1. ABD

2. Finlandiya

3. İngiltere

4. Japonya

5. Almanya

6. Singapur

7. İsveç

8. Danimarka

9. İsviçre

10. Fransa

11. Hollanda

12. Kanada

13. Tayvan

14. İsrail

15. Avustralya

16. Avusturya

17. Belçika

18. İzlanda

19. İrlanda

20. Güney Kore

21. İtalya

22. Norveç

23. Yeni Zellanda

24. İspanya

25. Hong Kong

26. Estonya

27. Güney Afrika

28. Latviya

29. Slovenya

30. Çek Cumhuriyeti

31. Litvanya

32. Yunanistan

33. Portekiz

34. Polonya

35. Malezya

36. Slovakya

37. Ürdün

38. Tunus

39. Macaristan

40. Çin

41. Şili

42. Brezilya

43. Rusya

44. Hindistan

45. Hırvatistan

46. Kosta Rika

47. Tayland

48. Mauritius

49. Ukrayna

50. Endonezya

51. Meksika

52. Vietnam

53. Bulgaristan

54. Türkiye

55. Mısır

56. Arjantin

57. Romanya

58. Panama

59. Sri Lanka

60. Trinidad ve Tobago

61. Filipinler

62. Kolombiya

63. Dominik Cumhuriyeti

64. Uruguay

65. Peru

66. El Salvador

ŞEKİL 2

Ne mutlu Türküm diyene

Tercümede kaybolmak

Nihayet bizde de gösterime girdi. Sofia Coppala’nın ‘’Lost in Translation (Tercümede kaybolmak)’’ filminin güzelliğini Ocak ayından müjdelemiştim. Sofia Coppola’nın komedide yakaladığı farklı tarza hayran kaldığımı, bu yılın En İyi Yönetmeni Oscar’ına favori adayım olarak kaydettiğimi yazmıştım. ‘Ve oturup filmin Türkiye’ye gelmesini beklemeye başladım. Gelmedi de, gelmedi... Neyse ki bu senenin Oscar adayları açıklandı ve Lost in Translation da birkaç dalda birden aday gösterildi. Artık Türkiye’de de gösterime girer diye düşünüyorum’, demiştim ki aylar sonra nihayet gösterime girdi. ‘Bir viski reklamında oynamak üzere Japonya’ya giden ünlü bir artisti canlandıran Bill Murray’in Japon yönetmenle, tercüman aracılığıyla anlaşmaya çalıştığı sahneye özellikle dikkat. Eşimle birlikte gülmekten neredeyse koltuktan düşüyorduk. Ama hemen önümüzde oturan Japonların kıllarının bile kıpırdamadığını da eklemem lazım’. Sakın kaçırmayın...

www.lost-in-translation.com/
Yazarın Tüm Yazıları