Türkiye'nin bilgi toplumu olması yolundaki en büyük engellerden biri de kamu ihalelerinde uygulanan yasa ve yönetmelikler.
Kamu ihalelerinin nasıl yapılacağının çerçevesini çizen bu kurallar yararsız da değil kuşkusuz. Kamu alımlarındaki yolsuzlukları önlemek için çok iyi niyetle belirlenmiş kurallar bunlar. Ancak kamu alımlarındaki yolsuzlukların önüne geçmekte başarılı oluyorlar mı, hayır. Hele bilişim teknolojisi yatırımlarına yönelik alımlarda en ufak bir işe yaradıkları söylenemez.
Diyelim ki "Kişi olarak yeni bir televizyon alacaksınız ama hangisini? Herhalde önce piyasadaki tüm televizyon markalarını ve modellerini incelersiniz. Özelliklerine ve fiyatlarına bakarsınız. Özelliklerinin gereksinimlerinizi ne kadar karşıladığını, fiyatının ise bütçenize ne kadar uygun olduğunu incelersiniz. Sonuçta da özellikleri ve fiyatı arasında bir değerlendirme yapıp, en uygun marka ve modeli seçer, satın alırsınız.
Şirket olarak bilgisayar sisteminizi yenileyeceksiniz ama nasıl? Herhalde önce bilgisayar sektöründeki tüm şirketlerin sunduğu ürün ve çözümleri incelersiniz. Özelliklerine ve fiyatlarına bakarsınız. Sunulan ürün ve çözümlerin gereksinimlerinizi karşılayıp karşılamadığını, fiyat tekliflerinin ise bütçenize olan yükünü incelersiniz. Tüm gereksinimlerinizi karşılayan çözümün fiyatı bütçenizi sarsacak meblağdaysa, gereksinimleriniz arasından vazgeçilebilir seçenekler ararsınız. Sonuçta da gerekli analizi yapıp en uygun çözümü alırsınız.
KİT olarak teknoloji yatırımı yapacaksınız? Ayvayı yediniz. Özel kişi ve kuruluşlar gibi bir yöntem izleyemezsiniz. İzlerseniz, adama hesap sorarlar. Neden o markayı değil de bunu, neden o şirketi değil de berikini seçtin derler. İhale açarsınız en düşük fiyatı vereni seçersiniz. Ama en düşük fiyatlı çözüm, gereksinimlerinizi en iyi karşılayacak çözüm olmayabilir. İhale şartnamesi yazar, ihaleye katılacak ürün ve çözümlerde arayacağınız minimum kriterleri belirlersiniz. Bu sefer öyle bir şartname yazılmış ki, bu şartları zaten tek bir ürün sağlayabilir diye suçlarlar. Ne yaparsanız yapın kaçış yoktur".
Tırnak içindeki son üç paragrafı taa 1998'de yazdığım bir yazımdan alıntıladım. Aradan neredeyse 10 yıl geçmiş, ama hálá değişen bir şey yok.
Herhangi bir kamu kurumu vatandaşa daha iyi hizmet verebilmek amacıyla herhangi bir bilişim yatırımı mı yapacak. Yandık! Bizim iyiliğimiz için yapılacak yatırma harcanacak para çok büyük bir olasılıkla havaya uçacaktır anlamına geliyor bu alım için yapılacak ihale.
Çünkü kamu kurumunun, özel bir şirket gibi gereksinimine en uygun çözümü belirleyip, bu çözüme yatırım yapması olanaksız. Çünkü en iyi çözüm illa en ucuz çözüm demek değil.
Bu sorunu aşabilmek için geliştirilen şartname yazma yöntemi de çözüm sunmaktan uzak. İhtiyaca karşılık verecek teknolojinin minimum özelliklerini belirlemek için yazılması öngörülen şartnameler ne yazık ki çok farklı amaçlarla kullanılabiliyor. Bilişim şirketlerinin pazarlamacılarınca kafaya alınan kamu yöneticileri şartnameyi öyle bir yazıyorlar ki, bir şirketin adını vermedikleri kalıyor.
Sonuçta olan Türkiye'ye oluyor. Yapılan bilişim ihalelerinin büyük çoğunluğu, yatırımı yapacak kamu kuruluşunun bilgi işlem yöneticisinin yakın olduğu şirketlere gidiyor. Neyse ki bu ihaleleri kazanan şirketlerin herbiri kendi başına bir dünya devi. Sundukları teknolojiler, güçleri kanıtlanmış, denenmiş teknolojiler.
Ancak teknolojinin kanıtlanmış bir teknoloji olması her zaman yeterli değil. Öyle durumlar olabiliyor ki, amaca en uygun teknoloji A isimli bilişim devinin sunduğu çözümden çok B isimli bilişim devinin sunduğu çözüm olabiliyor.
Daha da ötesi, proje öylesine kendine has bir proje olabiliyor ki, o projenin layıkıyla gerçekleştirilebilmesi için gerekli teknolojiyi butik çözümler üreten orta, hatta küçük ölçekli bir şirket sunuyor olabiliyor.
Sonuç olarak Türkiye'deki kamu ihale sistemi kamu projelerinin, projenin ruhuna hitap eden en iyi sistemlere yatırım yapılmasını engelleyen bir sistem olarak öne çıkıyor.
Bu sistemin kökten değiştirilmesi lazım. Çözüm hiç de kolay değil. Türkiye Bilişim Derneği gibi sivil toplum kuruluşlarının yöneticileri koltuk sevdasından başka şeylere de kafa yormaya başlarlarsa bir umut var ama, bu da olmayacak duaya amin demek gibi bir şey ne yazık ki.