Geçen haftasonu Brightwell Holding Başkanı Alphan Manas’la, Rahmi Koç Müzesi’ndeki Leonardo da Vinci sergisini ziyaret ettik.
Alphan Manas kurucu üyelerinden olduğum Dünya Fütüristler Derneği Türkiye Şubesi’nin de başkanı.
Fütüristler Derneği’nin (futurizm.org) amacı geleceğe yönelik fikir, öneri ve çeşitli senaryoları paylaşmak, geleceğin önceden incelenebilmesine yönelik yöntemler geliştirmeye çalışmak.
Rahmi Koç Müzesi’nde 31 Aralık’a kadar sürecek sergi, gelmiş geçmiş belki de en büyük fütürist olan da Vinci’nin döneminde kağıt üzerinde kalan çizimlerinin, günümüz mühendis ve tarihçilerince hayata geçirilmiş maketlerinden oluşuyor.
Sergilenen buluşlar gerçekten çok etkileyici. Hepsi zamanının çok ötesinde. Alphan Manas, günümüzde kullandığımız otomobillerin neredeyse tüm parçalarını, da Vinci’nin 1400’lerde düşünmüş olmasına dikkat çekti.
Zamanının çok ötesindeki buluşların önünden geçerken Walter Tevis’in sinemaya da uyarlanan "Dünyaya düşen adam" kitabını anımsadım.
Kitabın filmde David Bowie’nin canlandırdığı kahramanı, aracı Dünya’ya düşen ve arızalanan bir uzaylıyı canlandırıyordu. Uzaylı aracını tamir edip, kendi dünyasına dönebilmek için Dünyamız’da bir şirket kuruyor ve kendi dünyasındaki ileri teknolojileri üretmeye başlıyordu.
Rahmi Koç Müzesi’ndeki sergiyi gezerken Leonardo da Vinci de bana sanki Dünya’ya düşmüş ve kurtulmak için Dünyalılar’a teknolojik sıçramalar yaptırmaya çabalayan bir umutsuz uzaylıymış gibi geldi.
Sergiyi gezerken, lise öğrencilerinin çokluğuna da sevindik. Farklı farklı okullardan otobüslerle akın akın gelen öğrencilerin, da Vinci’nin eserlerini zorla müze gezme bıkkınlığıyla değil de büyük bir merakla izlemesi de dikkat çekiciydi.
Serginin tek olumsuz yanı, öğrenci gruplarına rehberlik eden ve eserleri anlatan müze görevlilerinin yetersizliğiydi. Farklı gruplara rehberlik eden farklı görevlilerin anlatımlarına ve öğrencilerden gelen soruları cevaplama biçimlerine tanıklık ettik. Biri hariç hepsi, ortaokul ve lise öğrencilerinden gelen merak ve zeka dolu sorulara doyurucu cevap veremeyecek kadar yetersiz ve/veya ilgisizdi.
Leonardo: Evrensel Deha isimli sergiyi kaçırmayın.
Olmayan şeylerin şeyinin Türkiye’si
Erketürk müdür nedir bir şirket önce gazetelere ilanlar vermiş, sonra da basın toplantısı yapıp açıklamış.
Neyi? Hiçbir şeyi...
Hiçbir şeyi deTercüman Gazetesi ciddi bir buluş gibi haber yapmış.
Bayılıyorum ülkemize. Olmayan bir şeyin haber olması bir şey mi? Olmayan şeylerden bakın neler yaratıyoruz, neler:
n Örneğin Ajdar isimli biri var. Sesi yok, şarkıcı oldu. TV’lerde o program senin bu program benim dolaşıp, şarkı söylüyor.
n Bazı yazarlarımız var. Diploması yok, bilgisi yok, fikri yok, köşesi var.
n Başbakanımız var. Mutlak çoğunluk oyu yok, Cumhurbaşkanı seçilmesine yetecek meclis gücü var.
n Verecek bir avuç toprağımız yok, erozyonumuz var. Her yıl 1 milyar 400 milyon ton vatan toprağını erozyona kurban ediyoruz.
n Petrolümüz yok, çıldırtan trafiğimiz var.
n Birbirimize saygımız yok, atadan kalma gurur duyulası geleneklerimiz var.
n İmam ihtiyacımız yok, imam yetiştiren fazlasıyla okulumuz var.
Tam tersine bolluk içinde yokluk çektiğimiz alanlar da var.
n Üzüm üretiminde dünya beşincisiyiz. Üzümümüz çok, şarabımız yok.
n Fındıkta dünya birincisiyiz. Fındığımız çok, Milka gibi bir markamız yok.
n Denizimiz çok, denizciliğimiz yok.
n Tekstilcimiz çok, modada dünya markamız yok.
n Otellerimiz çok, turist yok.
Sokağa çıkın bir bakın...
Orman kibarı çok, orman yok.
Durmayalım düşeriz
Geçen gün gazetelerde yayınlanan bir ilan dikkatimi çekti.
Bir sigorta şirketinin verdiği ilanda, İstanbul’un yeni iş merkezi gökdelenler bölgesinin akşam karanlığında, tepeden çekilmiş fotoğrafı yayınlanıyordu. Üzerinde de, "Şehrin enerjisi güvence altında" yazıyordu.
Gözüm fotoğraftaki caddenin iki yönünü dolduran otomobillerin ışıklarına takıldı.
Trafiğin bir yönünde farları bize dönük olarak giden araçların beyaz ışıkları bir şerit halinde görünürken, diğer yönde giden araçların stop lambalarının kırmızı ışıkları tek tek seçilecek kadar net çıkmıştı fotoğrafta.
Yani trafiğin bir tarafı akıyor, diğer tarafı mıhlanmış duruyordu.
İstanbul’un ruhunu anlatabilecek en iyi fotoğraflardan biri diye düşündüm.
Şehrin bir yarısı büyük bir enerjiyle ilerliyor, diğer yarısı aynı enerjiyle yine aynı ilerleme isteğiyle dolup taşarken yerinde saymak zorunda bırakılıyor.
Yol ve altyapı yetersizliği İstanbul’u durduruyor, önünü kesiyor...
Bana da yukarıdaki yazımda sıraladığım yoklar ve varlar listesine bir madde daha eklemek düşüyor.