Hıncal Uluç Stadyumu mu, Allah gecinden versin

Bahçeşehir Üniversitesi’nin yeni konser salonuna yaşayan bir sanatçının, Fazıl Say’ın adı verilmiş. Hem Hıncal Uluç hem Cengiz Semercioğlu alkışladı. Uluç da, Semercioğlu da konuya insanların daha yaşarken takdir edilmesi perspektifinden yaklaşmışlar.

Semercioğlu, insanların adının öldükten sonra bir yerlere verilmesi geleneğimizi, ölünün kıymetini ancak arkasından bilmek şeklinde yorumlayarak, eleştirmiş. Hıncal Uluç ise insanlar yaşarken, hatta yaşlanmadan değerlendirilmeli tezini, daha önce de yazdığı gibi yine savunmuş.

İlk bakışta haklılarmış gibi geliyor. Tabii insanların adını daha yaşarken bir yerlere vermenin sakıncalarını fazla düşünmeyince...

İnsanların adını ancak öldükten sonra bir yerlere verme geleneğinin altındaki asıl neden yağcılığa, işgüzarlığa meydan vermemektir.

Daha geçen gün Hürriyet’te Melih Gökçek’in adının Ankara’nın dört bir yanında, belli başlı yerlere verildiğini aktaran bir haber vardı. Melih Gökçek’in adının belediye başkanı olduğu Ankara’da bir sürü yere verilmesinin altında yatan neden nedir sizce?

İnsanların adlarını daha yaşarlarken bir yerlere vermenin sakıncalarını görmek için bu örnek yetmediyse, bir örnek daha vereyim.

Kenan Evren’in ismi 12 Eylül döneminde dağa taşa verilmişti. Her ilde değil, her ilçede, hatta neredeyse her köyde bir Kenan Evren Bulvarı, caddesi ya da okulu filan vardı. Şimdi kaç sokakta ismi kaldı?

İsmi gerçekten yaşayacak olanların, isimlerinin ölmeden önce bir yerlere konmasına mahal vermeyenler arasından çıkması boşuna değil.

Hıncal Uluç’un adının bir stadyuma, Cengiz Semercioğlu’nun adının bir iletişim fakültesinin TV stüdyosuna verilerek yaşatılmasını canı gönülden isterim. Ama Allah gecinden versin, diye ekleyerek...

Evde sigara yasağı mutlaka geri konmalı

Önce Mustafa Sarıgül’e, koca bir bravo... Şişli’de restoranlarda, kafelerde, sinema salonlarında, alışveriş merkezlerinde sigarayı yasaklamakla, uygarlık yolunda tüm Türkiye’ye öncülük etti.

Yarım bir bravo ise TBMM Sağlık Alt Komisyonu’na... Yarım bravo diyorum çünkü sigara yasaklarıyla ilgili yasa taslağını, orasından burasından sulandırmaya başladılar.

Örneğin, evlerde sigara içilmesini şikayete bağlı suç kapsamına alınması önerisini, anlamsız bir şekilde reddettiler. Sigara dostu yazarlarımız, tam da kendilerinden beklediğim basitçi zihniyetle bu önerinin zaten çok saçma olduğunu yazdılar, dalgaya almaya kalkıştılar.

Bugün Türkiye’de milyonlarca ana, baba bebekleri olmasına rağmen büyük bir sorumsuzluk ve cehaletle evde sigara içiyor. Bilimsel araştırmalar ise, açık pencere önünde içilen sigaranın bile çocuğun sağlığı üzerinde uzun dönemli olumsuz ve geri dönüşü olmayan etkileri olduğunu gösteriyor.

Çocuklu evlerde sigara içen cahil ailelerin bu sorumsuz davranışlarını, şikayete bağlı suç kapsamına almak kadar mantıklı bir şey olamaz. Ama bu öneriyi saçmalık olarak gören yazarlarımızın mantığıyla gidecek olursak insanın kendi evinde hırsızlık yapması da, adam yaralaması da, cinayet işlemesi de suç olmamalı.

Yasalar cahillerin, bencil arzularına göre yazılmaz. Evde adam yaralamak suçsa, çocuklu evde sigara içmek de suç olmalı...

Sağlık Komisyonu’nun, hukuk dışı hatasından geri dönmesini umuyoruz.
Yazarın Tüm Yazıları