Hiçbir kanser amansız değil

Ufuk Güldemir ölünce medyanın kronik kanseri yine nüksetti. Gazetelerin, televizyonların kanseri amansız hastalık olarak anma cehaleti yine ayyuka çıktı.

Hatta bazı yazarlar işi iyice ileri götürdü, Ufuk Güldemir’in ölümüne yol açan pankreas kanserini asla yenilmesi mümkün olmayan bir hastalıkmış gibi andılar. Bazı kanser türlerinin asla yenilemeyeceğini, pankreas kanserine yakalanan bir hastanın bir yıldan fazla yaşayamayacağını yumurtladılar.

Tamam anlıyorum, amaçları genç yaşta pankreas kanseri yüzünden ölen sevdikleri bir meslektaşlarını yüceltmek.

Kansere amansız hastalık demekle, bazı türlerinin asla yenilemez olduğu yalanını söylemekle ölen arkadaşlarını yüceltmek istiyorlar. O çok güçlüydü ama yakalandığı hastalığa kimsenin gücü yetmezdi demeye getiriyorlar.

Böyle yapmakla kanserle savaşan onbinlerce hastanın moralini sıfırladıklarını, pankreas kanserine yakalanlara "Sen bitmişsin, ölüsün, boşuna çabalama..." dediklerinin farkında bile değiller.

Bir kere kanser artık amansız hastalık filan değil. Kanserin çaresiz türü de yok. Her türlü kanserin en ileri aşamasında olanlardan bile kurtulanlar var. Ama az ama çok, var...

Evet, bazı kanser türleri, diğerlerinden çok daha tehlikeli. Evet, hastalığı ileri aşamada teşhis edilenlerin iyileşme olasılığı erken teşhis edilenlere göre daha düşük. Ama her ne olursa olsun iyileşme şansı asla sıfır değil.

Ufuk Güldemir’in yakalandığı pankreas kanseri, iyileşme oranı en düşük kanser türlerinden biri ama o bile, en ileri aşamasında tespit edildiğinde dahi umutsuz bir hastalık değil.

İstatistiklere göre pankreas kanserine yakalanların yüzde 10-15’i bir yıldan fazla yaşıyorlar. İyileşme olarak kabul edilen beş yıl hedefine ulaşanların oranı ise düşük ama sıfır değil.

Hastalıkları en ileri aşamada teşhis edilen pankreas kanserlilerin bile iyileşme umudu var...

Bir de şu var tabii. Kansere yenilmeyi illa ölüme yenilmek anlamında almak yanlış.

Er ya da geç herkes ölüme mahkum. Dolayısıyla eğer zaferi yaşamını sürdürmek olarak kabul edersek, er ya da geç hezimete uğrayacağımız aşikár.

Kanseri yenmek, beyinde bitiyor. Kanseri yenmenin tek yolu ölümle barışmak.

Kansere yenilenler, kanser nedeniyle ölenler değil. Daha önce de yazdığım gibi, kanser insana, kansere yakalanmayan çok az kişiye nasip olan mutlak zaferi tatma şansı veriyor. Ölümle barışıp, mutlak zaferi kazandıktan sonra ise kanserle dostluk maçı başlıyor. Mücadele, şampiyonluktan sonra yapılan bu dostluk maçından galip çıkmak için gerekiyor.

O da az çetin bir mücadele değil, ayrı konu...

Kazanmak için mücadele gücü de yeterli değil. Yeterince erken teşhis, doğru tedavi yönteminin seçilmesi, maddi olanaklar gibi mücadele dışı önemli kriterler de var.

Ama şampiyon olduktan sonra, gerisi vakit kazanma...

Ölüm, yaşamın ayrılmaz bir parçası. Ölümle barışmadıkça yaşamla barışık olmak imkansız.

Bebek’te otoparksız festival

Bebek, İstanbul’un en popüler hafta sonu semtlerinden biri.

Dünyanın her şehrinde farklı sosyo-ekonomik gruplara hitap eden farklı semtler vardır. Hafta sonu şehir gezmeleri için bir semt dar gelirlileri kendine çekerken, başka bir semt de daha yüksek gelir grubundakileri cezbeder.

Bebek daha çok bu ikinci gruptan olanlara hitap eden bir yer.

Ama sanki İstanbul Belediyesi, Bebek’in bu özelliğini bitirmeye ant içmişçesine faaliyetlerde bulunuyor.

Bebek’teki otoparklar birer birer kapatılıyor, ara sokaklardaki kaldırımlar genişletilerek otomobillere park edilecek yer bırakılmıyor.

Bebek’i artık hafta sonlarında otomobille ziyaret etmek imkansızlaştı. İstanbul Belediyesi Bebek’i bilinçli olarak ancak otobüsle ziyaret edilecek bir semt haline getirdi.

Bebek parkı donlu, pijamalı piknikçilere tahsis edildi. Sahil boyu yürüyüş yapmaya çalışanlara oltalarıyla terör estiren amatör balıkçıların işgali altında.

Bebek’te bu hafta sonu 3. Bebek Şenliği yapılacak. Üç gün, üç gece sürecek şenlikte sergiler, partiler düzenlenecek.

Peki şenlik için Bebek’e akacak ziyaretçiler, otoparkı olmayan semtte otomobillerini nereye park edecekler? Merak ediyorum.
Yazarın Tüm Yazıları