Ne Schumacher, ne Alonso, ne Mehmet Ali Talat, ne Reina partisi, ne "grid" kızları, ne 8. viraj...
Formula 1 Türkiye Yarışı’nın Felipe Massa’dan sonraki bu seneki ikinci yıldızı Arzu Kaprol’dü.
Yarışın, Schumacher’in şampiyonluğuna mal olan hatalı pit stop kararından sonraki ikinci büyük fiyaskosu ise Alonso’nun ödül töreninde yuhalanması oldu...
Formula 1 padok merakımı iki yılda doyurdum sayılır. Geçen sene ilk günkü test sürüşlerini ve üçüncü günkü finali, bu sene ise ikinci günkü sıralama turlarını padoktan seyrettim.
Geçen sene McLaren Mercedes’in sponsorlarından CA’in ve Ferrari’nin sponsorlarından AMD’nin misafiriydim. Bu sene ise BMW Sauber’in sponsoru Intel’in...
Böylece üç farklı günün heyecanını, üç farklı takımın padok kulübünde tatmış oldum.
Fazlasına da gerek yok zaten. İstanbul Park’taki yarışları seyretmek için seçilebilecek en kötü yer padok.
Padokun en büyük özelliği, ziyaretçilerine kendilerini özel hissettirecek şekilde tasarlanması.
Bu yüzden de hava atmaya meraklı Türk gece kuşu sosyetesi için ideal bir boy gösterme alanı.
Ancak iki yıllık izlenimlerime dayanarak, Türk gece kuşu sosyetesinin padok kulüpte boy göstermektense Reina’daki partiye katılmayı daha eğlenceli bulduğunu söyleyebilirim.
Belki haksız da sayılmazlardı. Hiçbir virajın doğru düzgün seyredilemediği padokun tek esprisi pit alanına inip takımları ve ekipmanı yakından izleme olanağı tanıması. Bir de açık büfe ikramı...
İkram bu sene geçen seneye göre biraz daha iyi organize edilmişti.
Geçen seneki döner rezaleti yaşanmadı en azından. 2005 finallerinde dönerin kesimine başlanmasıyla final startının verilmesi aynı zamana rastlamış, seyircilerin çoğu yarışın startını kaçırmakla döner kuyruğundaki yerini kaybedip aç kalma arasında seçim yapmak zorunda kalmıştı.
Bu sene yemek servisindeki tek aksaklık ise eğitilmemiş yabancı servis elemanlarının Türk yemeklerini misafirlere anlatmakta zorlanmasıydı.
Mönü geçen seneye göre daha bilinçli seçilmişti belki ama kırmızı şarap olarak sunulan Sarafin Merlot yanlış bir seçimdi. Kötü bir şarap olduğu için değil, Türkiye’ye özgü üzümlerden yapılma bir şarap olmadığı için. İyi bir Boğazkere ya da Öküzgözü harmanı çok daha yerinde bir seçim olurdu.
Padoka özgü ayrıcalıklardan bir diğeri ise padok kızlarının etrafta endam göstermesi.
Kızların seçiminin iyi yapıldığını söyleyemeyeceğim. Çoğu vasat güzellikteydi.
Ama Arzu Kaprol’ün kıyafet tasarımı o kadar iyiydi ki koca popolu, dombili bacaklı kızları bile dünya güzellerine dönüştürmeyi başarmıştı.
Formula 1 İstanbul’un bizim için en büyük yüz karası ise başarıyı yuhalama kıro kültürünü Formula pistlerine sokmamız oldu.
Artık Formula 1 denkleminde biri olumlu biri olumsuz bizim de iki katsayımız var. FormulaTürk hayırlı olsun.
Burç sayısı 11’e indi Akrep ve Koç birleşti
Şu astronomların astrologlara yaptığını, eloğlu düşmanına yapmaz.
Önce 1930’da yeni bir gezegen bulduk, adını da Pluton koyduk diye ortaya çıktılar. Hep bir bilim olduğunu iddia eden ve bu hurafeyle yaşayan astroloji de geri kalacak değil ya bu buluşun üzerine atlayıverdi.
Yüzyıllardır 12 burcuna karşı sadece sekiz gezegen olmasından dolayı yıldız sıkıntısı çeken yıldız falcıları Pluton’un keşfiyle biraz olsun rahatladılar.
Ay ve Güneş’i de katmalarına rağmen 12 burca birer yıldız bulamayıp Mars’ı Koç ve Akrep’e, Merkür’ü de İkizler ve Başak’a paylaştıran falcılar, Pluton’u hemen Akrep’e yamadılar.
1930’a kadar Akrep’i yeni şartlar temsilcisi Pluton’un desteğinden mahrum bırakmış olmalarına aldırmadan 2006’ya kadar idare ettiler.
Ama yeni şartlar temsilcisi yapacağını yaptı ve Prag’da yapılan oylama sonucunda astrolojiyi yine Pluton’suz bıraktı.
Akrep ve Koç’un birbirlerinden farkı kalmadığına göre birleşiversinler artık.
Ah şimdi aklıma geldi. Türkiye’nin de burcu Akrep değil miydi? Bakın şu astronomlara, Türkiye’yi de yenilikçiliğin temsilcisi Pluton’dan ettiler, savaş temsilcisi Mars’ın etkisine terk ettiler.