Biliyorum çok beklettim, ha bugün ha yarın derken efsanevi Rao’s restoranından izlenimlerimi bir türlü yazmaya fırsat bulamadım.
Rao’s tam 110 yıllık bir restoran. New York’un, bir gurme restoranına ev sahipliği yapmak için ücra sayılabilecek bir köşesinde, Doğu Harlem’de 114. sokakta, Charles Rao tarafından 1896’da açılmış.
Charles’ın ardından oğlu ve torunu işletmiş restoranı. Ama asıl ününü 1974’ten sonra torun Vincent Rao’nun mahalleli eşi Anna Pellegrino’nun yemeklere el atması ve tariflerini değiştirmesiyle yapmaya başlamış.
Mimi Sheraton’un New York Times’da 1977’de yayınlanan yarım sayfalık eleştirisinin ardından ise toplam 10 masalık restoranda yer bulunamaz olmuş.
O gün bugündür Rao’s’un 10 masası, çoğunluğu ünlü Hollywood yıldızları, politikacılar ve ünlülerden oluşan bir sadık müşteri kitlesi tarafından birkaç yıllığına tutulmuş durumda. Ünlülerden kalan az sayıdaki masanın rezervasyon kuyruğu ise bir yıl sonrasına kadar uzuyor.
Bir yıl öncesinden seyahat planı yapan pek kimse olmadığı için, Rao’s’da turiste rastlamak olanaksız gibi.
New York seyahatlerimden ikisinde, normalde hiç yolumun düşmeyeceği Doğu Harlem’e, sırf Rao’s efsanesini yakından görmek uğruna gitmeden edememiştim. Köşedeki kırmızı, şirin restoranın kapısından içeri başımı çekine çekine uzatmış, masalardan kapıya doğru dönen başların meraklı bakışlarına gülümseyerek cevap verip, süt dökmüş kedi gibi otelime geri dönmüştüm.
Peki, şimdi nasıl oldu da, en az bir yıl bekleme sırası olan Rao’s’da yemek yemeyi becerebildim? Daha fazla merak ettirmeden işin sırrını açıklayayım.
Las Vegas’ta yapılan dünyanın en büyük teknoloji fuarı CES’e her yıl katılırım. Dolayısıyla Las Vegas planımı bu yıl da, altı ay öncesiden yapmıştım.
Beş ay kadar önce bir dergide Rao’s’un Las Vegas’ta şubesinin açılacağına dair bir haber okudum. Haberde Rao’s’un, Caesars Palace otelinde aralık ayının sonunda açılacağı yazıyordu. Doğan Online Teknoloji Başkanı Cem Soysal’la birlikte biz de CES’e ocak başında gidecektik. Hemen telefona sarıldık ve Rao’s’un Las Vegas’ta açılacağının henüz fazla duyulmamış olmasından faydalanarak, beş ay sonrasına, restoran henüz rezervasyon kabul etmeye başlamamış olmasına rağmen, "taa Türkiye’den geleceğiz", diyerek rica minnet masa ayırtmayı başardık.
Las Vegas’a gelişimizin ikinci akşamı, büyük bir heyecanla, rezervasyon saatinden bir saat önce Rao’s’un barına tüneyip, güzel de bir şarap açtırıp masamızın hazır olmasını beklemeye başladık.
Las Vegas Rao’s, New York’takine göre daha büyük. Las Vegas ölçülerinde yapılmasına rağmen, yuvarlak bir barın etrafına sıralanmış odalar şeklinde tasarlandığından, her odada bir başka Rao’s yaratılarak New York’taki restoranın samimi ortamı burada da sağlanmış.
Rao’s öyle Michelin yıldızlı, havalı restoranlardan değil. İtalyan annenin, lezzet sırlarının sergilendiği, sıcak ve samimi ortamlı mütevazı bir restoran. Ama bu basit özelliklerin her birini, dünyanın en iyisi olarak sunduğu için dünyaya nam salmış.
Garsonumuz Heather Rae’den, restoranın sahibi Frank Pellegrino’ya kadar herkes müşteriye eski bir dostuymuş gibi davranıyor. Ve işin güzel yanı bu sıcak ilgide, ABD’de restoranlarda sık sık rastladığınız yapmacıklığın izini bile hissetmiyorsunuz. Aksine siz de çalışanları eski bir dostunuz gibi benimsiyorsunuz.
Başlangıç olarak, peynir tabağı seçtik. Alt tarafı bir peynir tabağı, orijinal, ustalık isteyen ne yanı olabilir demeyin. Bir restoranın kalitesi malzeme seçiminden başlar. Bir restoranı değerlendirirken bu nedenle peynir tabağına çok önem veririm. Rao’s’un peynir tabağı mükemmeldi.
Ana yemeklerimiz geldiğinde mini bir felaketle karşılaştık. Uçuş yorgunluğu, saat farkı ve enfes peynirler üstüste gelince karnımız bir anda doyuverdi.
Halbuki masaya otururken iştahım o kadar açıktı ki, Rao’s’un meşhur limon soslu tavuğunu pas geçip süt danası pirzola söylemiştim. Tokluk hissime rağmen bugüne kadar yediğim en iyi dana pirzolaydı. Limon ve adaçayı esintileri hissettiğim sosu enfesti. Ve ben bu harika yemekten, bir çataldan fazla yiyemiyordum.
Cem de aynı durumdaydı. Hesap geldiğinde peynir tabaklarının ücretinin üzerinin çizildiğini gördük. Kabahat peynir tabaklarındaydı, cezası da bizi zamansız doyurdukları için onlara kesildi. Böylece yemeğin yiyemediğimiz kısmının parasını ödeyip, yediğimiz kısmınkini ödemeden masadan kalktık.
Rao’s’u Rao’s yapan çok hoş bir jestlerden biriydi.