Frankfurt’ta yapılan dünyanın en büyük müzik fuarı MusikMesse’nin en gürültülü salonuna, kulaklarımı tıkayarak girdim.
MusicMesse’ye bu yıl 515’i Alman, 1.533 şirket katılmış. Türkiye’den ise sadece altı şirket var. Davul zili markalarının doldurduğu salona gürültüye aldırmaksızın dört saatimi ayırmamın nedeni de fuara katılan altı Türk şirketinden dördünün bu salonda olması.
Türk zillerinin dünyaca meşhur olduğunu, dünyaca ünlü müzik gruplarının bateristlerinin önünü süsleyen zillerde rastladığım ‘İstanbul’, ‘Bosphorous’, ‘Turkish’markalarından biliyordum.
Fuara katılan dört Türk zil markasının ortak noktası, dördünün de tek bir markadan doğmuş olması. Bu marka dünyanın en ünlü zil markası Zildjian.
Zildjian markası Ermeni Türk zil ustası Zilcan’dan geliyor. Zilcan Usta öldükten sonra oğulları markayı ABD’ye taşıyıp, fabrikasyon olarak üretmeye başlamışlar. Uzun bir süre Türkiye’de Zilcan Usta’nın çıraklarıyla el yapımı zil üretmeye de devam etmişler. Fabrikasyon, seri üretim zillerle dünya zil pazarının çok büyük bir çoğunluğunu ele geçirdikten sonra el yapımı üretimden çekilmişler.
Efsanevi zil ustası Kerope Zilcan’ın oğlu Mikhail Zilcan’ın yanında 9 yaşından beri çıraklık yapan Agop ve Mehmet ustalar, Zilcan’ın Zildjian olup fabrikasyona dönmesinin ardından 1980 yılında kurdukları imalathane ile el yapımı zil geleneğini ‘İstanbul’ markasıyla devam ettirmeye başlamışlar. İstanbul’un da Zilcan gibi efsaneleşmesi gecikmemiş. Ancak Agop Usta ölünce, ortaklar 1986 yılında ayrılmış, İstanbul Agop ve İstanbul Mehmet isimli iki farklı marka doğmuş.
İstanbul sadece ikiye bölünmekle kalmamış, İstanbul’dan ayrılan başka ustalar ve çalışanlar da olmuş. Onlar da Bosphorous ve Turkish isimli iki yeni markayla girmişler dünya zil piyasasına.
Bugün el yapımı zil denilince akla hemen Türk zilleri, Türk zili denilince de bu dört marka geliyor davulcular ve müzikseverler arasında. Türk zilleri el yapımı oldukları için, fabrikalarda üretilen ziller kadar büyük pay alamıyorlar zil pazarından. Bu yüzden Zildjan, Sabian ve Paiste markalarının ardından geliyorlar, satış rakamı olarak.
El yapımı zillerin fabrikasyon zillerden farkı, her bir el yapımı zilin tamamen kendine has bir ses vermesi.
Bu özellikleri nedeniyle de daha çok cazcılar ve çok iyi rok davulcuları tarafından tercih ediliyorlar. Ünlü sanatçılar kullanacakları zilleri tek tek, uzun uzun deneyerek seçiyorlar. Bazıları kendi tınılarına uygun ses verecek özel imalatlar dahi isteyebiliyor.
El yapımı ziller, fiyat olarak fabrikasyon zillerden biraz daha pahalıya satılıyorlar. Ama bu fark, el emeğinin karşılığını tam olarak karşılayacak kadar yükseklere çıkamıyor ne yazık ki. El yapımı Türk zilleri çok daha geniş bir pazarı hak ediyorlar oysa ki.
Çözüm belki de küreselleşmenin kurallarına göre oynamakta. El yapımı zilleri çok yüksek fiyatlardan; Çin’de ucuza üretilen fabrikasyon ama kaliteli zilleri ise Türk markasıyla farklı bir ürün serisi olarak pazarlamak en uygun yol olarak gözüküyor.
AKP Türk şarabını THY
ile de vuruyor
Geçtiğimiz günlerde bir yazımda ‘en kötü ve fakir şarap listesine sahip havayolları seçilecek olsaydı, adaylarımdan biri Türk Havayolları olurdu’, diye yazmış ve ‘Önümüzdeki hafta THY ile yine bir Avrupa uçuşum var. Eğer şarap mönüsünde bir gelişme varsa, uçuştan sonraki yazımda yazarım’, diye eklemiştim.
Yazımın ilham kaynağı, Uğur Cebeci’nin Kokpit sayfasında yazdığı ‘first’ ve ‘business class’da en iyi şarap mönülerine sahip dünya havayolları sıralamasıydı. Çoğunlukla ekonomi sınıfında uçmama rağmen, bazen ‘businness’ uçuşa da denk geliyorum. Geçen gün Frankfurt’tan İstanbul’a THY ile ‘businness’ sınıfta uçtum. Mönüde ‘seçkin yerli ve yabancı şaraplar’ yazdığını görünce, olumlu şeyler yazacağım için umutlandım.
Hostes gelince hemen hangi kırmızı şarapları sunduklarını sordum. Türk şaraplarını sadece markalarını vererek sayabildi, yabancı şarap için ise ‘Bir de Fransız şarap’ var demekle yetindi. Fransız olanının şişesini görmek istediğimi söyledim. Uçak kalkalı henüz 10 dakika bile olmamıştı. İçeri gitti, geldi ve Fransız olanın kalmadığını söyledi. ‘Peki Türkler’den neler var gösterebilir misiniz’ dedim. Mönüde seçkin Türk şarapları diye yazan şaraplar ünlü markaların en sıradan sofra şaraplarından başkaları değildi. Üstelik teneke kapaklı küçük boy şişelerde, olabilecek en görgüsüz şekilde sunuluyorlardı.
Ekonomi sınıfında da zaten bu şaraplar veriliyordu ve aslında Türk şaraplarının tanıtımı açısından ekonomi sınıfında bile daha iyi şaraplarımızın sunulması uygun olurdu.
THY’yi artık ‘Dünyanın en kötü şarap mönüsüne sahip havayolları sıralaması’nda gönül rahatlığıyla birinci sıraya yerleştirebilirim.