El insaf! Dolandırılan dekan rezil, dolandıran kadın kahraman ilan edildi.
Kadın-erkek ilişkisi konusunda erkek düşmanı pop feminist söylemine ve terörüne boyun eğmiş medyamız bunu hep yapıyor.
Ne zaman bir ilişki skandalı patlasa hep kadının yanında saf tutuluyor. Kadın yasal bir suç işlemiş bile olsa, mağdur olan erkek suçlu ilan ediliyor.
Ünlü bir erkek tiyatro oyuncusuna video kasetle şantaj yapıldığında da böyle olmuştu. Şantaj yapan kadın gözlerden gizlenmiş, şantaj mağduru erkek yerden yere vurulmuştu.
Pop feminist medya şimdi de dolandırılan dekanı infaz ediyor.
Bir dekan İnternet’te sohbet ettiği bir kadına nasıl kanarmış? Yüzünü bile görmediği bir kadına nasıl aşık olurmuş?
Helal olsun kadına, koca dekanı kandırıp parasını almayı başarmış demeye getirecek kadar düzeysiz yazarlar bile çıktı.
Bunlar gerçekten feminist olsa, sadece yazışarak tanıştığı birine evlenme teklif edecek kadar aşık olan birini romantizm prensi ilan etmeleri gerekirdi.
Dekan, romantik prens unvanını hak ediyor.
Bir kere çok yakışıklı. Çoğu kadının kalbini ilk bakışta çarptıracak kadar düzgün bir fiziğe, etkileyici bir yüze, karizmatik bir duruşa sahip. Üstelik şık da...
53 yaşında ve 13 yıl önce boşanmış.
40 yaşından beri bekar.
Bir erkeğin mesleğinde en verimli yıllarını bekar geçirmek zorunda kalmış.
Eviyle işi arasında mekik dokurken, eş bulma şansı işyeriyle kısıtlı kalmış.
Daha da kötüsü, taşrada yaşayan bu erkeğin mesleği üniversite hocalığı.
Taşradaki bir üniversitede her gün karşılaştığı yüzlerce öğrenciden biriyle yakınlık kuracak olsa yandı.
Dekanımız, yakışıklı profesörü ayartmaya çalışan onlarca güzel kız öğrencininyılışık kurlarına da yüz vermemek zorunda.
İyi ki İnternet var.
Yakışıklı ama çaresiz profesörün, İnternet sohbetinin sağladığı mahremiyete sığınması çok doğal.
Burada karşısına çıkan, kurnaz dişinin ağına düşmesi, kanserim yardım et yakarışlarına kayıtsız kalmaması da kalbinin temizliğinin kanıtı.
Ama kurnaz dişi dolandırıcının kurnaz medya müttefiklerine göre bütün suç yakışıklı, eğitimli, duygusal, yardımsever, altın kalpli romantik prenste.
İyi de kardeşim, Nasreddin Hoca’nın haykırdığı gibi hırsızın hiç mi suçu yok?
Şarapla puro meselesi
"Ha şarapla puro ha pastırmalı baklava" başlıklı yazıma purosever okurlardan itiraz geldi.
Puroyla şarap içilir, diyorlar.
İçilir tabii ki. Puroyla şarap içilmez demedim zaten.
Şarapla puro içilmez, dedim.
Tıpkı rakı sofrasında balık yenilebileceği ama balık sofrasında rakı içilemeyeceği gibi.
Ya da uyku hapı içerek intihar etmek isteyen birinin son dakikalarını daha keyfili yaşamak için hapları şarapla yutabileceği ama keyif için şarap içen birinin uyku hapı içmeyeceği gibi...
Bir okurum da doktorlarının arada sırada içilen puronun sağlığa zararlı olmadığını söylediğini iddia etmiş.
Türkiye’de bu denli cahil doktorlar var mı gerçekten?
En iyi Türk yemeği restoranının iki yanlışı
Geçenlerde yazdığım Feriye methiyesinin ardından, en iyi Türk yemeği restoranı olan bu restoranın iki küçük olumsuz uygulamasına tanık oldum.
Pazar günü eşim ve bebeğimizle öğlen yemeği için Feriye’ye gidelim dedik.
Türkiye’deki restoranlarda nadir rastladığımız bir şey olduğu için, bebek sandalyesi olup olmadığını önceden telefon edip sorduk. İyi ki sormuşuz.
Akşam çocuk kabul etmiyorlarmış. Olabilir... Öğlen yemeğine kabul ediyorlarmış ama bebek sandalyeleri yokmuş. Olmaz...
Geçen gün de öğlen yemeğine gittim. Kuzu sırtınıaz pişmiş istememe rağmen çok pişmişe yakın geldi. Türkiye’de az pişmiş et yemek neredeyse olanaksız.
Şefler az pişmiş isteyip, kanlı eti görünce geri gönderen müşterilerden bıkmış olacaklar ki, az pişmiş de isteseniz çok pişmişe yakın pişiriyorlar eti.
Yemek kültürü olmayan müşteriyi memnun etmek için ne istediğini bilen müşteriyi cezalandırmak iyi restoranlara yakışmayan bir tavır.
Feriye, Divan, Lacivert, Borsa, Niş, Ulus 29, hatta Sunset’te bile tanık olduğum bu yanlış uygulamadan bir an önce vazgeçilmesi gerek.