Geçen cuma günü Hürriyet’in ekonomi sayfalarındaki haberin müjdeli başlığını okuyunca sevindim: "Cep telefonunda Türkçe SMS 1 Nisan’da başlıyor"...
Haberin ikinci cümlesine gelince de kalakaldım. Meğer bu zafer Telekomünikasyon Kurumu (TK) önderliğinde operatörler ve cep telefonu üreticilerinin bir yıldır yürüttükleri azimli mücadelenin bir eseriymiş.
Pes, vallahi pes. Cep telefonları Türkiye’ye geleli 15 yılı aşkın bir süre geçmiş, Telekomünikasyon Kurumu kurulalı 8 yıl olmuş, beylerin aklına Türkçe karakterlerin kulanılması yeni gelmiş, bir yılı aşkın süredir mücadele ediyorlarmış. Ve nihayet bu mücadelede zafere ulaşmışlar.
İşin aslı şu ki, 1990’ların sonuna doğru bu sorun ne operatörlerin ne cep telefonu üreticilerinin umurundaydı. Cep telefonu mesajlaşmasındaki Türkçe karakter sorununa, Türkiye’ye ithal edilen bilişim ürünlerindeki ve İnternet’teki Türkçe karakter sorununun bir parçası olarak değindiğimde cep telefonu ve bilgisayar sektöründen azar bile işitmiştim.
Öyle ya Sanayi Bakanlığı’nı göreve çağırıyor ve Türkçe karakterleri desteklemeyen cep telefonu, bilgisayar ve bilgisayar yazılımlarına ithalat yasağı getirmesini istiyordum. Olacak iş miydi bu? Amacım Türkiye’nin Bilgi Çağı’nın dışında kalması mıydı?
Cep telefonu ve bilgisayar üreticilerine, daha doğrusu ithalatçılarına göre dünya devi koca şirketler, işleri yok da Türkçe desteği ile mi uğraşacaklardı? Eğer böyle bir ithalat şartı getirilirse, Türkiye’nin teknolojiyi hep geriden izlemek zorunda kalacağını çünkü dünya devi markaların Türkçe desteği vermekle uğraşmayacaklarını ileri sürüyorlardı.
Fırsat buldukça yazmaya devam ettim, konuyu gündemde tutmaya çalıştım. İlk destek Türk Dil Kurumu’ndan geldi. TDK Başkanı Şükrü Halûk Akalın bir mektupla teşekkür etti. Konuyla ilgili paneller, çalışma grupları düzenledi; konuşmacı, katılımcı olarak davet etti.
Konu yavaş yavaş sırasıyla medyanın, kamuoyunun, kamu kurumlarının ilgisini çekmeye başladı. Ve nihayet geçen yıl nisan ayında, bir önceki AKP hükümeti döneminde kurulan TBMM Türk Dili Araştırma Komisyonu’nun bir toplantısına davet aldım.
Komisyona; Türkçe harfleri desteklemeyen bilgisayarların, üzerindeki tuşlarda tek bir Türkçe harf bulunmayan avuçiçi bilgisayarların, cep telefonlarının gümrüklerden ellerini kollarını sallayarak Türkiye’ye girdiğini ve dükkanlarda serbestçe satıldığını anlattım.
Başta Komisyon Başkanı AKP Milletvekili Ekrem Erdem olmak üzere tüm üyelerin ilgisini çekti. Öncelikle cep telefonları için TK ile temas kuracaklarını ve tüm bilişim ürünlerini kapsayacak bir ithalat şartını da hazırlanacak yasaya dahil etmeye çalışacaklarını söylediler.
Erken seçime gidilince komisyon raporu rafa kalktı ama TK ile yapılan görüşme olumlu sonuç vermiş olacak ki TK, geçen temmuz ayında tüm cep telefonu ithalatçılarına ve operatörlere Türkçe karakterleri desteklemeleri için bir yıl süre tanıdı.
İşte operatörlerin ve üreticilerin bir yıllık mücadelesi denilen budur...
Sonuç olarak; demek ki istendiğinde oluyormuş. Zorunlu standart getirdiğinde ithalatçılar ve operatörler paşa paşa uyuyormuş. Cep telefonları yeterli değil. Türkiye’ye ithal edilen ve Türkiye’de satılan her türlü bilişim ürününe Türkçe karakterleri destekleme şartı getirilmeli. TK’nın başarılı kararı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’na örnek olmalı. Bakanlık Türkçe karakter desteği zorunluluğu getirmek için kanun çıkarılmasını beklememeli. İthalatçı ve üreticilere makul bir süre tanıyarak, bu zorunluluğu hemen başlatmalı.
Gaja, AzzuR ve Lacivert
Gitmeden, görmeden, denemeden yazmak adetim değildir bilirsiniz ama bugün bu prensibimi rafa kaldırıp, bir de değil, iki de, tam üç restoran tavsiye edeceğim. Üçü de zaten daha önce gidip, denediğim, bildiğim mekanlarda yapılacak yeni etkinliklerle ilgili.
Birincisi İstanbul Swissotel’in dünya liginde oynamaya layık Gaja Restoran’ında. Gaja’yı 26, 27, 28 Mart akşamlarında ziyaret edecek müşterileri iki Michelin yıldızlı Parc des Eaux Vives’in şefi Olivier Samson bekliyor. Misafir şef Samson ve Gaja’nın ünlü şefi Dominic Scott Jack’in birlikte yaratacakları lezzetlere ünlü şarap şefi (sommelier) Arnaud Philippi’nin tavsiyeleri eşlik edecek. Bu ay lüks bir yemeğe bütçe ayırabilecekler için, iki Michelin yıldızlı bir şefi her zaman İstanbul’da bulamayacaklarını bilmem hatırlatmaya gerek var mı?
İkinci tavsiyem İstanbul Mövenpick Otel’in her geçen gün daha da ünlenen AzzuR restoranında 2-9 Nisan arasında düzenlenecek Güney Afrika Yemekleri Festivali. Güney Afrika’nın enteresan ve bir o kadar lezzetli füzyon mutfağını tatmak için dünyaca ünlü şef Pete Goffe-Wood’un bir haftalığına AzzuR’a misafir geliyor olması kaçırılmayacak bir fırsat.
Üçüncü lezzet önerim yüzde yüz bizden: Anadolu Mutfakları. İstanbul’un en iyi deniz ürünleri restoranı (balıkçı değil) Lacivert’te her pazar artık Anadolu mutfağından eşsiz lezzetleri bir araya getiren yemekli kahvaltı (brunch) servis edilecek. Trabzon Orman Hamsisi, Ankara Kete’si, Kayseri Cevizli Böreği gibi lezzetlerin sihirli parmaklara sahip olduğundan kuşkulandığım şef Hüseyin Ceylan’ın elinde bambaşka doruklarda dolaşacağı kesin.