Bir elinde klavye bir elinde faresi Uyy yesun oni nenesi yesun oni nenesi

Bundan 11 yıl önce, Yeni Yüzyıl piyasaya çıktığında gazetenin Toplum Yaşam servisi müdürüydüm.

Arka kapakta müzikten modaya, sinemadan sanata, kent yaşamından mimariye, yemekten içki kültürüne kadar günlük yaşantımıza giren her konuyu işliyorduk.

İnternet’in Türkiye’de henüz ticarileşmediği yıllardı. Arka kapakta işlediğim konulara İnternet’i de kattım.

Gazete yönetiminden bazılarının hoşuna gitmedi. İnternet’in teknik bir konu olduğunu, günlük yaşama dair konulara ayrılmış bir sayfada yerinin olmadığını savunuyorlardı. Bense tam aksini iddia ediyordum. Gazeteden ayrıldım.

Hürriyet’in kapısını çaldım. Ertuğrul Özkök’ün ve o dönemde gazetede önemli pozisyonlarda olan Tezcan Yaramancı ile Cafer Yarkent’in de desteğiyle İnternet’i tüm Türkiye’nin gündemine hızla soktuk.

Bugün artık kimsenin İnternet’in günlük yaşamın bir parçası olduğundan kuşkusu yok.

Ama bu yeterli değil. Çünkü Türkiye’deki kullanıcı sayısı hálá sadece üç, dört milyon seviyesinde. İnternet hálá pahalı, hálá çok yavaş...

ADSL tarifesi
nde yapılan son ayarlamalara haklı tepkiler geliyor ama hedef yanlış. Türk Telekom’un bir kabahati yok. Kabahat bilgi çağını dilinden düşürmeyen ama bu konuda politikası bile olamayan hükümette ve hükümetin dümen suyunda giden Telekomünikasyon Kurumu’nda.

Türkiye’de veri iletişimi yasal olarak Türk Telekom’un tekeline terk edilmiş. TT’nin yerinde hangi özel şirket olsa aynısını yapar. Tekelinde olduğu ürünün fiyatını, rekabet olmadığı için işine geldiği gibi yükseltir, mimimum altyapı yatırımıyla maksimum geliri elede etmeye çalışır.

Bu tekelin kalkmasına yönelik siyasi irade göstermesi gereken hükümetin İnternet’e bakışı, on yıl önceki gazete yönetiminin bakışına benziyor. İnternet’i yeni bir çağın yaşantısının vazgeçilmez parçası olduğunu görmemekte direniyorlar. Telekomünikasyon sektörünün serbestleştirilmesinden elde edilecek uzun dönemli yararlara odaklanmak yerine, TT’nin satışından gelecek bir atımlık gelirin peşine düşüyorlar. İnternet’e bir avuç züppenin eğlencesi diye bakıyor; bir elinde klavye bir elinde fareyle ADSL tarifesine tepki gösteren gençleri, Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun şiirindeki ‘bir elinde telefon, bir elinde kesesi’yle aleme dalmış yeni yetmelerle karıştırıyorlar.

Polisin yetkisi Papermoon önüne gelince biter

Akmerkez’in altındaki sosyetik restoran Papermoon’un önünde hep bir trafik keşmekeşi vardır. Müşteriler, otomobillerinden restoranın kapısında, caddenin ortasında inerler.

Kimilerinin otosu hemen orada, ‘durulmaz’ işaretlerinin altına park edilir. Caddede yer kalmamışsa kahyalar üç şeridi doksan derece açıyla, tüm trafiği kilitleyerek diklemesine geçer ve karşı yoldaki trafiğe ayrılmış şeritlere park ederler.

İşin komiği, tüm bunlar çoğunlukla polis seyircilerin huzurunda yapılır.

28 Ekim Cuma günü, saat 17:00-17:30 gibi bu yoldan geçiyorduk. Papermoon’un önündeki caddenin bir şeridi yine lüks arabaların işgali altındaydı. Önünde de polisler. Trafik durunca, polise ‘Bunlar burada BWW oldukları için mi park edebiliyorlar’ diye sorduk.

NEYSE CEZASI VERİRİZ

Polis, beş dakikalığına izin verdim, zaten hiçbiri Papermoon’a gelmiş otomobiller değil filan gibi bir şeyler mırıldanırken, Papermoon’un kapıcısı hızır gibi yetişti. ‘Ne var, size ne’, diye çıkıştı ve ekledi, ‘İsterse ceza kessin. Neyse cezası öderiz.

Kraldan çok kralcı olmuş sosyete gülüyle muhatap olmayıp, polise ‘Bu işaretin anlamı durulmaz değil mi, beş dakikalığına da olsa nasıl izin verirsiniz’, diye sordum.

O ana kadar kibarca konuşan polis memuru birden sertleşti. ‘Benim olduğum yerde, işaretin anlamı yok, ben neyi uygun görürsem kural o olur’, dedi.

Bu yetkinin ona keyfi olarak kullanması için verilmediğini, aciliyet ve zaruret gerektiren durumlarda kullanması için verildiğini anlatmaya kalkmadım...

Apple bir yaşam stilidir

Apple teknolojiyi günlük yaşamın içine sokmakla kalmayıp, teknolojiyi bir yaşam tarzı olarak sunmayı en iyi beceren marka.

Apple, bugüne kadar her yıl sadece San Fransisko ve Paris’te düzenlediği Apple Günleri’ni bundan böyle İstanbul’da da düzenleme kararını almıştı. İstanbul Apple Günleri geçen hafta yapıldı. Apple yaşam biçimi, teknolojiyle barışık yaşamayı seçen yeni nesille bu etkinlikte buluştu.

Apple günlerinin en ilgi çeken ürünü kuşkusuz iPod’du. iPod’dun başarısının Türkiye için örnek alınacak pekçok yanı var. iPod bir teknoloji harikası değil. Piyasada iPod’la aynı teknolojiyi kullanan sayısız ürün var. Ama hiçbiri iPod kadar başarılı değil. Çünkü bu ürünün başarısı estetik tasarımından, pratik kullanıcı arayüzünden ve ürünü bir yaşam stili olarak sunan pazarlamasından kaynaklanıyor.

Teknoloji geliştirmesi daha uzun yıllar mümkün görünmeyen Türkiye için, dünya markaları yaratmanın sırrı da bu üçlüden geçiyor. Tamam bunlar da o kadar kolay şeyler değil ama büyük yatırımlardan çok deha ve beceri gerektirdiklerinden, Türk girişimcileri için daha uygunlar. Dünya markası yaratmak isteyen girişimcilerimize, Apple ürünlerini büyüteç altına almalarını tavsiye ederim.
Yazarın Tüm Yazıları