Bu yılki Bilişim Bayramı, Hükümet’in başbakanı Tayyip Erdoğan teşrif etmediği için Sanayi Bakanı Ali Coşkun’un konuşmasıyla açıldı.
Bilişim Zirvesi’nin düzenleyicilerinden olsam, Sanayi Bakanı’nın konuşmasına asla izin vermezdim. Bilişim’i Türkiye’nin geleceğinin en temel belirleyicisi gören birinin, bilişimin yıl içindeki en büyük etkinliğinde hükümetin en üst seviyede temsil edilmemesine göstermesi gereken tepki bu olmalıydı.
Ama bilişimin sivil toplum temsilcileri, bilişimi Bilgi Toplumu’na ulaşmanın aracı değil de palazlandırılması gereken bir sanayi kolu olarak gördüklerinden olsa gerek umduklarını değil, bulduklarını yemeğe boyun eğdiler. Açılış kürsüsünde işi olmaması gereken Sanayi Bakanı’nı, dinleyici koltuklarından birine nazikçe buyur edemediler. Bilişimcilerinki yerine paşaların davetine koşan Başbakan niyetine, paşa paşa Sanayi Bakanı’nın azarlarını dinlediler.
Sanayi Bakanı, karşısında süt dökmüş kedi gibi pısan bilişim sektörünün sivil toplum temsilcilerine kalayı basıyordu... ‘Kutu satışından, yazılım ve hizmet satışına yönelin. Kársız işleri yapmayın, önce kendi içinizdeki e.dönüşümü gerçekleştirin. Hükümete sadece sorunlarınızı iletmeyin ve çözüm önerilerinizle birlikte gelin. Ekonomik Sorunları Değerlendirme Kurulu’na, sorunlarınız ve çözüm önerilerinizle birlikte, bir güç olarak başvurursanız size daha fazla yardımcı olabiliriz.’
Buna karşılık bilişim sektörünün sivil toplum temsilcileri ‘59. hükümet bizi dinliyor, biz de onlara anlatıyoruz, iyiye doğru gidiyor’, diyorlardı. Ne dinlemeyse bu? Hükümet iş başına geleli neredeyse iki yıl oldu. Hálá dinliyorlar demek. Bizim bilişimcilerdeki de sabır hani? İki yıldır anlatıyorlar, karşılarındaki de dinliyor. Aklıma Shubuo’nun ilk televizyon reklamında Erol Büyükburç’un, karşısındaki heyecanlı gençleri şekerleme yaparak dinleme sahnesi geliyor.
Bilişim sektörünün sivil toplum temsilcileri Başbakan’ın karşısında sebilhane bardağı gibi sıralanmış, el pençe divan mırıldanıyorlar... Başbakan da koltuğuna kurulmuş, şöyle bir yanına kaykılmış, işaret parmağını şakağına dayamış, gözleri kaymış, dinliyor. Tam iki yıl... İki yıl sonra, şakağı elinden kayıyor, başı düşer gibi oluyor, irkilip gözlerini açıyor. Bizimkileri tanıyamıyor tabii. İçinden bunlar da kim diyor, ne anlatıyorlar böyle. Uyanmasının sebebi sık sık gördüğü bir rüya. Ayağa fırlıyor, ‘paşalar çağırıyor, ben oraya gidiyorum size Ali baksın’...
ABD’de her yerde onlarla karşılaştım: Mavi, Orhan Pamuk ve yazılım geliştirici Mimar Sinan
İşte dünya markalarımız
ABD’yi her ziyaretimde dev alışveriş merkezlerinde ve mağaza zincirlerinde Mavi Jeans ile karşılaşmak, dünya çapında bir marka yaratmamızın hiç de olanaksız olmadığını hatırlatır bana. Bu kez de öyle oldu. Arizona eyaletinin Chandler şehrindeki, kentin en şık alışveriş merkezinde ünlü dünya markalarının satıldığı Nordstorm’a girip, hangi kot markalarını sattıklarını sorduğumda, satıcı kız aynen şu sıralamayı yaptı: ‘Diesel, Hugo Boss, Mavi, Lucky Brand, Polo’. Daha sonra mağazayı gezdiğimde, mağazada satılıyor olmalarına rağmen Levi’s, Tommy Bahama ve 7 for All gibi ünlü markaları saymamış olduğunu fark ettim. Mavi, deneyimli satıcının gözünde pekçok ünlü markayı sollamıştı bile...
ABD’de her köşede karşıma çıkan isimlerden biri de Orhan Pamuk oldu. Borders ve Barnes&Noble gibi dev kitapçıların ön raflarında gerçekleşen olağan karşılaşmalarımıza ek olarak hangi gazeteyi, hangi dergiyi, hangi İnternet sitesini açsam zırt pırt karşımda ‘Snow’ (Kar)... Ama asıl sürpriz Snowy Mountain Inn isimli dağ motelinde bekliyor beni. Girişteki küçük dükkanda rafın üzerindeki az sayıdaki kitap arasında duruyor Snow. Çekik gözlü tezgahtar kız, kitabı incelediğimi görünce, çok güzel bir kitap, mutlaka okumanızı tavsiye ederim diyor. Gözüm kızın yaka kimlik kartına takılıyor; ‘Sno Co Wa’. Kitabın Türkçesini okuduğumu, Orhan Pamuk’la vatandaş olduğumuzu söylüyorum. ‘Yazarı tanıyor musunuz?’, diye soruyor Sno. ‘No’, diyorum, ama onun tüm kitaplarını okudum...
Bu seferki ABD ziyaretimin gerçek sürprizi ise Mimar Sinan’la karşılaşmam oldu. Kurgu değil, gerçek! Mimar Sinan, Ankara merkezli bir girişim. Sıkıştırma ve otomatik program kurma yazılımı gibi ürünleri var. Yurtdışı ziyaretlerimde yaptığım alışverişlerde yazılım da önemli bir yer tutar. Öyle büyük yazılımlar değil de, enteresan işlere yarayan ufak tefek yazılımlar ve oyunlar... Satın aldığım yazılımları dizüstü bilgisayarıma yüklerken bir baktım üç, dört tanesinde yükleme yazılımı olarak Mimar Sinan kullanılıyor. Hemen mimarsinan.com adresindeki İnternet sitesine girdim. 1996 yılında Sinan Karaca tarafından kurulmuş. Dünyanın dört bir yanından irili, ufaklı müşterileri var. PerfectZip isimli ürünü ABD’de kutu olarak satılıyor. Henüz bir dünya markası değil. Ama pazarlama için İnternet’in gücünden yararlanmayı çok iyi bilen girişimcisi sayesinde her an olabilir. Yeni ekonominin yarattığı ilk Türk dünya markası olmaması için hiçbir neden yok.
Başbakanlık Konutu’ndan Yahudi şamdanlı yayın
Okurlardan Canok Abisel’in gözünden kaçmamış. ATV’de yayınlanan Ali Kırca, Tayyip Erdoğan sohbetinde ekrana gelen şamdan, Başbakan’ın konuşmasıyla tezat yaratıyordu. Başbakanlık Konutu’ndaki bu şamdan, ekrana getiriliş açısından Yahudilerin yedi kollu kutsal ‘menorah’ı gibi görünüyordu. Başbakan Tayyip Erdoğan da, kutsal Yahudi şamdanı dekoruyla süslediği konutunda İsrail’i eleştiriyordu. Doğrusu ben fazla şaşmadım. Perhiz ve lahana turşusu Türkiye’de klasik bir ikili oldu artık. Hükümetin Avrupa’ya uyum amacıyla çıkartığı yasalara, hiçbir Avrupa ülkesinin hukukunda olmayan, dini kaynaklı zina cezasını sokması da tezat değil mi? Peki şantajcıyı boşverip, başarılı bir tiyatro sanatçısını suç olmayan zinadan yargılayıp mahkum eden medyanın, şimdi zinanın cezalandırılmasına şiddetle karşı çıkmasına ne demeli?