Kurban Bayramı vesilesiyle yaptığım iki öneriye yoğun destek geldi.
Kurban Bayramları’nda kurban kesimlerinin sadece mezbahalarda veteriner kontrolünde yapılması ve vatandaşların kurban etlerini sertifikalı poşetlerde marketlerden alması önerimin kampanyalaştırılmasını isteyen çok sayıda okur mektubu aldım.
Kurban Bayramı tebrikleriyle ilgili önerimi ise bayramdan önce yapmıştım. "Kurban Bayramı’nız mübarek olsun" gibi dini içerikli kutlama mesajlarını sadece dini inançlarını yakından bildiğimiz çok yakınlarımıza göndermeyi tercih etmemizi; diğer tanıdıklarımızın bayramını ise "Mutlu tatiller" ya da "Mutlu bayramlar" yazılı daha nötr içerikli mesajlarla kutlamamızı tavsiye etmiştim.
Aile dostlarımın dışındakilerden gelen tebrik kartlarına baktığımda, sağ olsunlar, bayramımı tebrik edenlerin çoğunun bu isteğime uyduğunu gördüm.
Öte yandan bayram tebriği önerim Vatan’dan Haşmet Babaoğlu ile Akşam’dan Oray Eğin’in eleştirilerine de hedef oldu.
Sevgili Oray Eğin önerimi bayram geyiği olarak görmüş. "Bayram rehavetinden olsa gerek hiçbir şeyi ciddiye alamama hali herhalde", diyor... Ama kendisi de bayram rehavetine kapılmış olacak ki, geyik diye nitelediği önerimin üzerinde durup, hakkında yazı yazma gereği duymuş. Üstelik bir fikri geyik olarak nitelemeyi, en ufak bir fikir ya da bilgi kırıntısı ortaya koymayan bir yazıyla yapmayı başarmış.
Sevgili Haşmet Babaoğlu ise önerimin yerinde bir tespite dayandığını ama yerinde bir çözüm getirmediğini söylemiş. "Mutlu tatiller" diye yazmakla bayram yerine tatili kutsallaştırmış oluruz, diyor.
Katılmıyorum. "Mutlu tatiller" ya da "Mutlu bayramlar" denmesini önermemin nedeni, tatili kutlamak gibi sığ bir düşüncenin ürünü değil tabii ki.
Önerimdeki amaç dini inançlarını bilmediğimiz insanları, dini içerikli bir kutlamayla rencide etmemek.
Birbirini yakından tanımayan kişilerin bayram tebriği göndermesi modern yaşamın hayatımıza soktuğu bir gelenek.
İnancını yakından tanımadığımız bir kişiye "Kurban Bayramınız Kutlu Olsun" ya da "Bayramınız Mübarek Olsun" demek yerine "Mutlu Bayramlar" dersek, hem o bayramın kutsiyetine inanmayanları bilmeden rencide etmekten sakınmış oluruz, hem de inanların bayramını kutlamayı atlamış olmaktan...
Dijital mehter marşı
Aslında aylardır haberdar olduğum bir konu ama yazmamak kaydıyla sahip olduğum bir bilgi olduğu için sizlerle paylaşamamıştım. Tempo’nun son sayısında haber olmuş. Demek artık gizliliği kalmadı, yazabilirim.
Şarkılar ve albümler gelişmiş ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de dijital olarak satılabilecek. Sevdiğiniz şarkıların dijital kopyalarını İnternet üzerinden, alışveriş merkezlerindeki, sokaklardaki istasyonlardan satın alıp, MP3çalarınıza ya da MP3çalarlı cep telefonunuza yükleyebileceksiniz.
Türk müzik endüstrisi için devrim niteliğindeki bu girişimin yaratıcısı, geçen yazımda bir İnternet sitesini kapattırdığı için eleştirdiğim MÜYAP.
Eleştirim hálá geçerli. Ama Sezar’ın hakkı Sezar’a. Geçen sefer eleştirdiğim MÜYAP’ı bu kez alkışlamak gerekiyor. İki ileri, bir geri. Doğru yolu bulacağız sonunda.
Bu zeytinyağı üste çıkacak
Bir süredir yurtdışına çıkarken, havalimanındaki gurme ürünleri satan dükkanda görmeye alıştığım Ravika marka şık şişeyi geçen gün markette, alt raflarda görünce şaşırdım. Merak edip, aldım.
İyi ki almışım. İtalyanlar’ın en meşhur zeytinyağı markalarına taş çıkartacak, taş baskı bir zeytinyağı ile tanışmış oldum. Merak ettim, İnternet’ten markayı araştırdım.
Ravika, asıl faaliyet alanı tavukçuluk ve yumurtacılık olan Keskinoğlu’nun ürünü. Kuş gribi krizi tavukçuluk sektöründeki pekçok firma gibi Keskinoğlu’nu da haksız yere vurdu. Ama Keskinoğlu’nun Ravika sayesinde krizden etkilenen birçok şirketten farklı bir silahı var.
Ravika zeytinyağları, Keskinoğlu’nun kurucusu İsmail Keskinoğlu’nun doğum yeri olan Yunanistan’ın Ravika Köyü’nün aslına sadık olarak Türkiye’de inşa edilen köyde kurulan Drama Yağhanesi’nde üretiliyor. Tadı kadar hikayesi de ilginç olan bu nefis zeytinyağından bir dünya markası çıkmasını bekliyorum. Bakalım sezilerim beni ilk kez yanıltacak mı?
Doğrusu Türk işi yapan olsun tek kişi
Dünyanın en büyük yazılım devlerinden biri olan Oracle’ın Avrupa Başkanı Sergio Giacoletto ve Türkiye Genel Müdürü Atilla Kıral basına bir öğle yemeği daveti verdi. Bizden Gila Benmayor, Sabah’tan Mehmet Barlas, Akşam’dan Volkan Akı ve Business Week’ten Serdar Turan’la birlikte katıldık.
Konu döndü dolaştı her zamanki gibi Hindistan ve Çin’in bilişimde Türkiye’ye model olmasına geldi.
Yine her zamanki gibi karşı çıktım. Hindistan ve Çin modeli ucuz iş gücüne dayalı bir model. Bilişim devlerinin, düşük maliyetlerle fason bilgisayar yazılımı üretimi yapmasına yarıyor.
Türkiye’de işçilik, özellikle de yazılım kodlayıcılığı gibi kalifiye işçilik çok daha pahalı. Dolayısıyla Hindistan ve Çin’in çoktan kaptığı bu pazarda yer alamayız. Kaldı ki, ucuz iş gücü maliyetlerinin gerçek rekabet gücü sağlamadığı, Çin ve Hindistan’daki sefaletin teknoloji sektöründeki tüm başarıya rağmen devam etmesinden belli.
Biz yaratıcı olup kendi modelimizi bulmak zorundayız. Hindistan ve Çin bir yana İsrail ve İrlanda bile bizim için model olamaz.