İstanbul’daki 2-1’lik şanslı Liverpool galibiyetini Mehmetçik’e hediye ettiklerini söyleyen Beşiktaş Teknik Direktörü Ertuğrul Sağlam, 8-0’lık hezimeti kime hediye ediyor acaba?
Milliyetçi duyguları futbol maçlarıyla ilişkilendirmek hem lüzumsuz hem de lüzumsuz olduğu kadar tehlikeli bir süreç.
Bu trend, 12 Eylül döneminde lig maçlarında İstiklal Marşı söylenmesiyle başladı. Milliyetçi duyguları sömürme sevdalısı bazı kesimler, tribünleri dolduran taraftarlara amigolar aracılığıyla maçtan önce İstiklal Marşı söyletmeye başladılar.
Seyircinin doğaçlama söylemesi yetmedi, İstiklal Marşı maçlardan önce hoparlörlerden çalınmaya başladı. Futbol seyircisinin saf milliyetçi duyguları sömürülmeye devam edildi. "Ayrılıkçı Milliyetçilik" futbolla özdeşleştirilmeye başlandı.
Avrupa Kupası maçları Avrupa’ya yapılan akıncı saldırılara dönüştürüldü. Seyirci "Avrupa Avrupa duy sesimizi, bu gelen Türklerin ayak sesleri", diye bağırtıldı.
Sormak lazım. Avrupa Birliği’ne girmenin eşiğine gelen bir ülkede Avrupa’yı, "Oraya geliriz..." diye tehdit etmenin anlamı nedir? Kültür birliği olan Avrupa Birliği’ne girme sürecinde olan bir ülkede, diğer Avrupa takımlarıyla yapılan maçları milli dava yapmanın mantığı nerede?
Türkiye’nin AB’ye girmesini savunanlar, AB’ye girebilmesi için gerekli kültürel sıçramayı, zihinsel hazırlığı yakalaması için çaba gösterenler, Türkiye’yi bu yoldan saptırmak isteyen "Ayrılıkçı Milliyetçiler"in futbol seyircisini alet etme amacını görmeliler.
Futbol maçlarını seyirlik bir zevk, taraftarlığı katılımcı bir eğlence olmaktan çıkartmak isteyenlere gecikmeden, dur diyelim.
Sevgili Beşiktaş. Liverpool’a 8-0 yenilmen umurumda değil. Bir Galatasaraylı olarak seni hálá seviyorum. Türk takımı olduğun için değil, Galatasaray’ın ezeli rakibi olduğun için seviyorum. Beşiktaş ve Fenerbahçe bu kadar büyük olmasa Galatasaray’ın da bu kadar büyük olmayacağını bildiğim için seviyorum.
Üç yeni harika şarap
Son birkaç haftadır denediğim yeni şaraplar arasından farklı nedenlerle dikkatimi çeken üçünü sizlerle paylaşmak istiyorum.
İlki Babil Şarapçılık’ın ithal ettiği Torti Pinot Noir Beyaz... Kırmızı üzüm türü olan Pinot Noir kullanılarak yapılmış bir beyaz şarap bu. Hilton The Roof Restaurant’da düzenlenen "Roma İmparatorluğu Lezzetleri" günlerinde tattım. Roma Cavalieri Hilton’un genç aşçısı Giovanni Fella’nın konuk şef olarak hazırladığı deniz ürünü çeşitlerini mükemmel tamamlıyordu.
En iyi şampanyaların ve Burgonya kırmızılarının temelini oluşturan Pinot Noir, Sideways’le kazandığı popülaritesini yavaş yavaş kaybediyor ama Torti’nin beyazı, bu soylu Fransız’ın yepyeni karakterini keşfetmeniz için iyi bir fırsat.
Tavsiye edeceğim ikinci şarabı ithalatçı ADCO’nun, Mövenpick Otel Azzur restoranda düzenlediği yemekte tattım. Türk’ten daha Türk ünlü şef Maximillian Thomae’nin hazırladığı mönü gerçekten harikaydı. Adco’nun şarapları da öyle. Ama özellikle de Kadayıf ile Panelenmiş Cevizli Çerkez Peyniri’ne eşlik eden Heitz Cellar Cabarnet 2001...
Yüzde 100 Cabernet Sauvignon üzümlerinden üretilen Heitz Cellar Cabarnet Sauvignon 2001, Napa vadisinin ve Napa için çok iyi bir yıl olan 2001’in mükemmel bir temsilcisi.
Tavsiye edeceğim üçüncü şarap ise Garanti Bankası eski Genel Müdürü Akın Öngör’ün Selendi’sinin 2005’i... Selendi 2005’i de Türkiye’nin en iyi restoranlarından Mikla’da, en sevdiğim şeflerden biri olan Mehmet Gürs’ün hazırladığı mönü eşliğinde tattık.
Selendi 2005, Akın Öngör’ün Akhisar’daki küçük bağından aldığı rekoltelerden piyasaya sürdüğü ikincisi. İlki olan 2004’ü de fiyatı hariç sevmiştim. Selendi 2005’i beklediğim gibi çok daha başarılı buldum. Geçen yıl Cabarnet Sauvignon ağırlıklı olan harmanında bu yıl Merlot’ya ağırlık verilmesi isabetli bir karar olmuş. Merlot’nun, Akhisar’daki bağın mikro ikliminden güçlü esintiler aldığı kendine has meyvemsi aromaları Selendi 2005 ile, kuzu eti ağırlıklı Türk mutfağı için harika bir refakatçi kazandırmış.