Atatürk’ün içki sofrasının kurbanıyım

Romantik belgeselcinin ve şakşakçılarının Atatürk’e yaptıkları sarhoş yakıştırmasına bakılırsa, soyadımın Atakan değil Peker olması gerekiyor.

Yıllarca boşuna övünmüşüm demek ki, soyadımızın bizzat Atatürk tarafından sofrada verilmiş olmasından. O akşam yemeğinde Atatürk, Recep Peker’in de soyadını vermiş. Can Dündar, her gece bir şişe rakı deviriyordu dediğine göre Atatürk o akşam da zil zurna sarhoş olmalı. Ve o sırada Ankara Halkevi Müdürü olan eski silah arkadaşı dedem Rahmi Bey’le, diktatörlük eğilimleri olan dönemin CHP Genel Sekreteri Recep Bey’i karıştırmış; Recep Bey’e uygun gördüğü Atakan soyadını dedeme, dedem Rahmi Bey’e uygun gödüğü Peker soyadını genel sekreterine vermiş olmalı yanlışlıkla.

Bu kuşkumun başka dayanakları da var tabii.

Kurtuluş Savaşı’nda tek kurşun atılmamış, tek bir şehit vermemişiz, tek bir neferimiz yaralanmamış. Ortalıkta dolaşmaya başlayan son model anti-efsaneyi yayanlar aynen böyle diyorlar.

Geçenlerde bir tanıdığım, ayaküstü sohetimizde söyledi de ondan duydum. Dedemin Kurtuluş Savaşı Gazisi olduğunu öğrenince de, "Bizim kendi kendimize attığımız kurşunlarla yaralanmıştır, gerisini de sonra anlatırım" deyip uzaklaştı.

Romantik belgeselci Can Dündar’ın Atatürk’ü sarhoş bir korkak gösteren "Mustafa" filmi tam da 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nda piyasaya sürülünce içime kurt düşmesinin bir nedeni de bu anti-efsane.

Düşünsenize, ayyaş ve korkak Atatürk’ün baş komutanlığında zaferden zafere nasıl koşmuş olabiliriz ki? Can Bey’in savları doğruysa, Kurtuluş Savaşı gazilerinin, şehitlerinin aslında birbirlerini vuran gafiller olduğu iddiası da anlam kazanıyor.

Atatürk’ün silah arkadaşı ve Ankara Halkevi’nin kurucu müdürü dedem Rahmi Atakan da yanlış biliyordu herhalde. Ya babama, iki ablasına ve onların amca oğullarına her şeyi yanlış anlatmış olmalıydı ya da hem babam, hem halalarım, hem de amca oğulları her şeyi bize yanlış aktarmış olmalılardı.

"Mustafa’yı yaşayan tanıkların anlattıklarına değil yazılı belgelere dayanarak çektik" diye övünen romantik belgeselcimize mi inanayım, soyadlarının rakı sofrasına meze edildiği ortaya çıkan aile büyüklerimden aktarılanlara mı?

Belgeselcilerin birincil belgesi olan yaşayan tanıkların ifadeleri hálá orada karşısında dururken, tarihçilerin malzemesi olan yazılı belgeleri, tarihçi yetkinliği olmadan yalap şap okuyan koca yazar kasa belgeselcisinin iddiasına karşı çıkacak halim yok ya! Demek ki soyadım Atakan değil Peker olmalı. Dedem de Gazi filan değilmiş meğer. Ondan miras kalan İstiklal Madalyası’nı Can Dündar’a göndereceğim. Kokteyllerde göğsüne takıp dolaşsın. Yeni sponsorlar bulmasına katkısı olur.

Küresel Isınma gerçekmiş, İnternet sansürü yokmuş

Kuşku duymakta ve yazmakta haksızmışım. Küresel Isınma gerçekmiş ve tartışılacak bir yanı yokmuş.

Neredeyse üç yıldır "Küresel Isınma teorisi gerçek olmayabilir, tersini iddia eden teoriler ve bu teorileri destekleyen bilimsel bulgular da var" diye bağırıyor olmama rağmen artık eminim. Küresel Isınma hiçbir şekilde karşı çıkılmayacak bir gerçek. Nereden mi biliyorum?

"Küresel Isınma"nın gerçekliğini sorgulayan bir haber geçtiğimiz hafta gazetelerin kapağında sürmanşete kadar çıktı da, ondan eminim.

Artık kimse bana "Küresel Isınma"nın çevrecilikten rant kazananların bir kumpası olduğunu sorgulatamaz. Küresel Isınma yalan mıymış başlıklı bir haberin bir Türk gazetesinin birinci sayfasında sürmanşete çıkması, Küresel Isınma teorisinin gerçek olduğunun yeterli ve kesin bir bilimsel kanıtıdır. Bundan böyle artık kimse Küresel Isınmayı yadsıyamaz.

Aynı nedenlerden dolayı İnternet’in Türkiye’de sansürlendiğine de artık inanmıyorum. "İnternet’e sansür geliyor" diye yıllardır avazım çıktığı kadar bağırıyorum.

Yedi yıl önce birlik.com adresinde "İnternet sansürüne hayır" başlıklı bir kampanya açtım. Bine yakın İnternet sitesinden destek, 50 bin İnternet kullanıcısından imza topladım, basının umrunda olmadı.

Onlarca defa yazdım, kimse tınlamadı. Sakallılara olan itibar artınca köşemdeki fotoğrafa "photoshop"la sakal taktırdım, yine dinletemedim. En son bir buçuk yıl önce, türban moda olunca türban takıp, "İnternet’e sansür geliyor, hep birlikte karşı çıkmazsak geç olacak" diye yırtındım, yine kimseden yüz bulamadım.

Ve işte şimdi İnternet sansürü basında herkesin dilinde. Demek ki bu konuda da yanılmışım, herkes İnternet’te sansür var diye yakınmaya başladıysa bu İnternet’te sansür filan olmadığının kanıtı olmalı.

Bu kadar çuvallamak fazla. Hadi bana eyvallah!
Yazarın Tüm Yazıları