Paylaş
Demirel ise çıkarken değil ama Çankaya’dan inerken ‘Başkanlık’ sistemini savunmaya başlamıştı. Futboldan siyasete farklı alanlarda ‘ilginç’ önerileri olan Besim Tibuk ve taraftarları yakın zamana kadar ‘Başkanlık’ sisteminin en katı militanları idiler.
Esasında bu ‘köklerimizde’ yer alan bir geleneksel davranış biçiminin güncel siyasal hayata (demokrasi) uyarlanmış versiyonu idi.
Bey, Kağan, Han, Padişah ve Sultan geleneksel Türk devlet yapılanmasının yönetici adlarıdır. Sıfatları ne olursa olsun bütün bu liderler kendi alanlarında mutlak hâkim bir başkandılar.
Kısaca Türk adı verilen boylar, akraba topluluklar tarihin neredeyse her döneminde sınırlı bir kara parçasına bağlı kalmamışlardır. İslam’ın kabulü sonrası ise İ’lay-ı kelimetullah davası uğruna ‘cihad’ ve ‘fütuhat’ la aşılan ufuklara manevi anlamlar yüklenmiş ve ulvi bir nitelik kazandırılmıştır.
Türk tarihinin derinliği her zaman vurguladığımız 16 devletten dahi daha fazlasını içermektedir.
Recep Tayyip Erdoğan’ı ‘Milliyetçi kesimlerle kavgalı’ hale getirmek isteyenlerin Cumhurbaşkanı’nın Külliye’de resmi karşılamalarda Türk mavisi olan ‘turkuaz’ı öne çıkartmasını, 16 Türk devletini sembolize eden bir görsel düzenleme yaptırmasını es geçmesi körlüktür. Öyle ya ‘Türk’ kelimesini önemseyen yaklaşımlar ve uygulamalar yapıldığı söylenilen hiçbir dönemde Türk tarihi ve bilinci bu denli öne çıkartılmış değildi.
Türkiye, geçmişinde kıtalara hükmeden bir Osmanlı İmparatorluğu’nun borçlarını ödemekle övündüğü gibi onun sömürgeci olmayan fütuhatçı ruhunun da sahibidir. (varis)
Türkler, fetih ve genelde Batı’ya dönük ilerlemelerini genlerine kadar işletmiş bir millettir.
Türkler, ayrıca ellerinde tutup egemen oldukları topraklarda soyuna sopuna, dinine inancına bakmadan engizisyondan kaçan Seferad Yahudilerine, Rus mezaliminden kaçan Çerkez ve Kafkas halklarına ve hatta Ruslardan kaçan Ruslara, Saddam’ın kimyasal bombasından kurtulan Kürtlere ve birçoğuna sorgusuz sualsiz kucağını açmış yüce bir millettir.
Bugün yürürlükte olan Misak-ı Milli, 28 Ocak 1920’de son Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nda ‘ Ahd-ı Milli Beyannamesi’ ile kabul edilmiştir. Lozan ile elde edilen bu sınırların Batı Trakya, Batum, Musul ve Kerkük gibi ‘eksik’ halidir. Hatay dahi daha sonradan ‘iltihak’ edilebilmiştir.
Türkiye genleri, tarihi, İslam bayraktarlığındaki misyonu, insanlık pozisyonu gereği daraltılmış bir coğrafyaya hapsedilebilecek sıradan bir devlet değildir.
Sıradan olmayan devletlerin, liderlik becerisi ve fıtratı bulunmayan, kime hizmet edeceğinden emin olunmayan, milletiyle ayrışık veya teatral şekilde bütünmüş görüntüsü veren kişilerce yönetilmesi felaketlere yol açar.
Yakın tarihte ve coğrafyada, Moskova’da ABD destekli adeta bir karşı darbe ile Sovyetleri dağıtan Boris Yeltsin Rusya’sının 1990’larda içine düştüğü sefalet ve dağılma hatırlanmalıdır.
Büyük tarihi mevcut, misyonu bulunan, insanlığa karşı sorumlu olan bir Türkiye maceracı egoların değil telefonun ucunda her ülkede liderlere ulaşabilen bir Başkanın yönetebileceği ülkedir.
Bugün, ‘Ne alaka’ diyenler, ABD’nin ‘burnunun dibinde’ Venezuela ile olan yakın ilişkinin ne anlama geldiğini ancak çok ileride anlayabilirler. Çünkü, sadece megolamanik taleple davrananların dibimize yerleştirilen ve ordu ile teçhizatlanan PYD’yi (PKK), Yunanistan’daki üslerin anlamını kavraması dahi mümkün değildir.
Türkiye siyasal, kültürel ve ardından da coğrafi genleşmesini sürdürecektir. Bu ise sadece bir dünya lideri ile kurgulanıp yönetilebilecek bir durumdur.
Paylaş