İnat değil mi, bu haftaki yazılarımın çoğunu, geçen hafta yazdığım yazılarda öne sürdüğüm fikirlerin takibine ayırıyorum. Madem geçen hafta ''İnadım inat, adım Kör Murat'' gibi bir cümle kullandım, alın işte size fikri takip inadı...
Aslına bakarsanız ''İnternet'' kelimesinin yazılışıyla ilgili inadımın sekiz yıllık bir geçmişi var. Tıpkı ''F klavye'' gibi, bu konuyu da neredeyse yılda en az bir kez yazmışımdır. Ama başta kendi gazetem Hürriyet olmak üzere İnternet'i doğru yazmamakta inat eden direnç mevzileriyle karşılaşıyorum.
1994'ten beri çeşitli dergilerde, 1995'ten beri ise Hürriyet'te düzenli olarak İnternet konulu yazılar yazıyorum. Bu yazılara başladığımda Türkiye'deki birkaç akademisyen ve öğrenci dışında İnternet kullanan yoktu. Ne Superonline vardı ne Turk.net... Windows 95 henüz çıkmamıştı, Amazon açılmamıştı, Yahoo yeni kurulmuştu.
1994'te Yeni Yüzyıl'da, İnternet'le ilgili haberler yayınlamaya başladığımda, çalışma arkadaşlarımın alaylarıyla karşılaşmıştım. Ama 95'te Hürriyet'ten Tezcan Yaramancı, Ertuğrul Özkök ve Cafer Yarkent İnternet'in yaygınlaşmasını desteklememiz gerektiği vizyonuna inanıp, destek olunca medyada yeni bir akımın fitilini ateşlemiş olduk.
İnternet'in yazımındaki karmaşa işte ta o yıllara dayanır. Ta o zamanlardan beri İnternet bir bakarsınız ''i'' ile ''internet'', bir bakarsınız ''İ'' ile ''İnternet'', bir bakarsınız ''I'' ile ''Internet'' diye yazılmış. Hatta küçük ''i'' ile yazıp ek aldığında kesme işaretiyle ayrıldığına bile tanık olmuşsunuzdur.
Sektör dergileri daha çok İngilizcesine sadık kalarak ''I'' ile yazmayı tercih ederler. Kendilerine yabancı ekonomi gazetelerinin yanlış kullanımını referans alan ekonomi servisleri ise ''i'' ile yazarlar.
Hürriyet'te ise bir dönem ''İ'' kullanıldıysa da, her nedense küçük ''i'' kabul gördü zamanla. İngilizce aslına sadık kalıp ''I'' ile yazanları bir ölçüde anlayabiliyorum. Ama ''internet'' yazımını kabul etmek mümkün değil.
İnternet'i cins isim kabul etmek, İnternet'in ne olduğunu bilmemekten başka bir şey değil çünkü... Bunlar diyor ki, İnternet tıpkı televizyon ve radyo gibi bir iletişim ağı, o yüzden cins isimdir. Hayır efendim İnternet sayısız internetten oluşan ağların ağına verilen isimdir. Nasıl ki Dünya Televizyon Ağı diye eşi benzeri olmayan, biricik bir televizyon ağı olsa, bu ağın ismi büyük harfle yazılması gerekirse, internetlerin birleşmesinden oluşan ağların ağı İnternet de büyük harfle yazılır.
Bu konuya değindiğim eski bir yazımın ardından Mehmet Kayaalp bir mesaj göndermişti. ''Her iki yazımın farklı anlamlara geldiğini belirtmek isterim'', diyor ve ''On-Line Dictionary of Computing'' (foldoc.doc.ic.ac.uk/foldoc/foldoc.cgi?query=internet) isimli İnternet sözlüğünü kaynak olarak gösteriyordu. Özel isim ''İnternet'' ile cins isim ''internet'' arasındaki farkı merak edenler, bu kaynağa başvurabilirler.
Kelimeyi İngilizce orijinal haliyle ''Internet'' diye yazanlar ise bu kelimenin henüz Türkçeye girmediğini savunuyorlardı. Günlük yaşamda bu kadar çok kullanılan bir kelimenin Türkçeye girmemiş olduğunu iddia etmek bence yanlıştı ama nihayet bence dememe gerek kalmayacak akademik bir desteğe de kavuştum. İnternet'i nasıl yazacağınız konusunda hálá kararsızsanız Türk Dil Kurumu'nun İnternet'te yayınlanan sözlüğüne, tdk.org.tr/sozluk.html adresine bakabilirsiniz.
Ve sevgili gazetemin sevgili yazı işleri müdürleri, editörleri, yazarları, muhabirleri, düzeltmenleri... Sakalım yok diye, bunca yıl bana hiç sormadınız ve bundan sonra sormayacaksınız da ama bari Türk Dil Kurumu'na kulak verin...
Penguen'in sırtı artık yere gelmez
Kapitalist yazılım pazarına ilginç pazarlama taktikleriyle sızmaya çalışan devrimci Linux, güçlü müttefikler bulmaya devam ediyor. Bilişim mahallesinde volta atan sosyalist delikanlı Linux'a arka çıkanlar arasında IBM, HP ve Oracle gibi mahallenin güçlü abileri de var.
Bu güçlü destekçilerden Oracle, Linux'a verdiği desteğin boyutlarını geçen hafta Londra'da, dünyadan on kadar gazeteciye anlattı. Oracle'ın Linux stratejisinin bizzat Pazarlama Başkanı Mark Jarvis tarafından yapılan bir sunuyla aktarılması, Oracle'ın Linux'a verdiği önemin büyüklüğünün ilk göstergesiydi.
Linux işletim sistemi, bu pazarda hakim olan Windows ve Unix'in en büyük rakibi olarak görülüyor. Linux işletim sisteminin çekirdeği, Windows ve Unix'inkilerin aksine ücretsiz olarak dağıtılıyor. Linux'un bir başka önemli özelliği ise kaynak kodlarının herkese açık olması. Bu özelliği sayesinde yazılım uzmanları işletim sistemi üzerinde istedikleri geliştirmeyi kolayca yapabiliyorlar. Linux'a ''Kapitalist dünyanın sosyalist veledi zinası'' yakıştırması yapılması boşuna değil elbet.
Mark Jarvis'in konuşmasına döneyim. Jarvis söze Oracle'ın ürünlerinin çok kısa bir tanıtımıyla girdi. Ardından Oracle'ın Linux'a verdiği güçlü desteğin nedenlerini anlattı. Bu nedenlerden biri endüstri analistlerinin Linux'un geleceğine yönelik olumlu yorumları ve danışman firmaların bu konuda yaptığı araştırmalardan çıkan sonuçlardı. Örneğin Forrester Research analisti Ted Schadler veri merkezlerinde Linux kullanımında patlama yaşanacağını söylüyor ve ekliyordu, ''Linux'a geçişi ağırdan alan Enformasyon Servisi Sağlayıcıları (ISV) pişman olacaklar''...
Bağımsız araştırma kuruluşu IDC verilerine göre ise önümüzdeki beş yılda kullanıcısı artacak tek işletim sistemi Linux olacak. Araştırmaya göre 2002-2006 yılları arasında Linux kullanımı yüzde 58 artarken, Windows yüzde 4, Unix yüzde 18 düşecek.
Jarvis'in konuşmasında dikkatimi çeken bir diğer nokta ise Oracle'ın Linux'u desteklediği kadar Intel'i de desteklediğiydi. Oracle hemen hemen tüm müşterilerine artık Linux-Intel çözümü öneriyor. Öyle ki orta katman uygulama kullanıcılarının yüzde yüzüne, Oracle veritabanı kullanıcılarının ise yüzde 75'ine Linux-Intel çözümü kullanmalarını telkin ediyor. Bu tavsiyesini ise Linux-Intel çözümlerinin hem düşük maliyet hem de yüksek performans getiriyor olmasına bağlıyor.
Ev kullanıcılarından çok kurumsal müşterilere hitap eden bir işletim sistemi olan Linux'un en büyük dezavantajı teknik servis desteğinin çok zayıf olmasıydı. Ancak Oracle müşterilerine yüzde yüz Linux desteği vereceğini açıklayarak, kullanıcılarına çok önemli bir garanti vermiş oldu. Bu destek Oracle Türkiye tarafından da başlatılmış durumda. Kısacası Oracle'ın bu desteğiyle Penguen'in sırtı artık yere gelmez...
Ben sana boykot -2-
Geçen hafta, Irak'taki savaşla ilgili başlatılmaya çalışılan boykot geyiğine değinmiş, e.postayla yapılan çağrıların bir Amerikan firmasının yazılımıyla yazılıp gönderildiğine dikkat çekmiştim. Konum bu boykot girişiminin akıl dışı gerekçeleri değildi. O yüzden işin bu yönüne pek değinmemiş, sadece boykot çağrısı yapan kişinin boykot çağrısını ABD mallarını kullanarak yapmasının tutarsızlığından yola çıkarak, bu imzasız mektubun sahibine ''Te git ordan densiz, ben sana boykot!'' demekle yetinmiştim. Aldığım bazı mesajlara bakılırsa, birileri gocunmuş. Alınmaları bir yana, boykot girişimlerinin akılcılığını savunuyorlar. Anlıyorum. Demek ki, boykotlarının başarılı olmasını, ABD ve İngiliz markaları satılmayınca Türkiye'deki fabrikalarının, ofislerinin, temsilciliklerinin kapanmasını, on binlerce Türk vatandaşının işsiz kalmasını, yabancı sermayenin Türk ekonomisinden çekilmesini, ABD ve İngiltere'nin misilleme olarak Türk mallarına ambargo koymasını, ihracatı kesilen binlerce Türk şirketinin iflas etmesini, yüzbinlerce Türk'ün daha işsiz kalmasını, Türkiye'nin demirperde Arnavutluk'una dönmesini arzuluyorlar. Tamam peki, beyninizden çıkan fikirlere saygı duymam gerekiyor ve duyuyorum, haklısınız...
Bir de şu fikri öne sürüyorlar. Diyorlar ki: ''Boykot girişiminden önce alınan bir ABD malını kullanmakla, boykot girişiminden sonra ABD malı almak arasında fark var, dolayısıyla boykot çağrısının ABD ürünü bir yazılımla yapılmasında bir sakınca yok.'' Ama piyasa ekonomisi artık öyle dönmüyor. Siz bir malı sadece kullanarak, hatta ücretsiz olarak edinip kullanarak bile o malın markasının sahibine ticari avantaj sağlıyor olabilirsiniz. Hele söz konusu olan bilgisayar yazılımı gibi bir ürünse... Nasılını ne yazık ki buraya sığdıramam. Ama bir ipucu vereyim. Netcape ve Microsoft Internet Explorer arasındaki, mahkemelere taşan ticari kavganın nedenlerini bir düşünün. Haa bir de. Siz orda eskiden sahip olduğunuz bilgisayarın keyfini çıkartın, zamanında bilgisayar alamamış olanlar bilgisayarın nimetlerinden yararlanmak için boykot sefanızın bitmesini beklesin, öyle mi? Vah, vaaah!
Ağlama yardım et -2-
''Irak'ta ölen masum çocukların, anti Amerikan propagandası amacıyla yayınlanan fotoğraflarından etkilenenlerdenseniz... Bu duygularınızda samimiyseniz...'' diye başladığım geçen haftaki yazımda günde 1,270,000 lirasını bir çocuğun yaşama daha güçlü sarılması için kullanabilecek varlığa sahip olanlara, bir İnternet adresi tavsiye etmiştim. Bu hafta,bir başka adres daha vereceğim. Bu adres Türkiye'den. UNICEF Türkiye Milli Komitesi tarafından, UNICEF'in dünya çapındaki kampanyasının Türkiye bacağının İnternet'teki uzantısı. ''Bir çocuğun yaşamı, savaşın hiçbir zaman sineye çekilemeyecek maliyetidir'', diyor UNICEF. Genel Direktör Carol Bellamy, ''Bu yaptığımız, Irak'ın yeniden imarına ilişkin bir çağrı değildir. Çağrı, şimdi ve önümüzdeki birkaç hafta boyunca insanların yaşamlarının kurtarılmasıyla ilgilidir. Iraklı çocuklara bir umut ışığı yakabilmek için hemen harekete geçmeliyiz. İşte, yaptığımız çağrı ve talebimiz bununla ilgilidir'', diyerek durumun aciliyetini vurguluyor. Iraklı çocuklara yapılacak acil yardıma katkınız olmasını isterseniz, UNICEF yardım kampanyasına UNICEF Türkiye Milli Komitesi'nce yürütülen kampanyaya bağışta bulunarak katılabilirsiniz. Bağışta bulunmak size bir tıklama kadar yakın, tek yapmanız gereken www.estore.com.tr/estore/shops/544/544.asp adresine girerek yapacağınız bağışın miktarını belirlemek. Ayrıca 0312 438 17 45 ve 0212 252 52 22 numaralı telefonlara da başvurabilirsiniz.