11 Eylül terörist saldırılarını ABD hükümetinin tezgahladığını iddia eden amatör videodaki saçmalıkların ipliğini pazara çıkartan bir ikinci video daha olduğunu ve en az birincisi kadar ilgi gördüğünü biliyor muydunuz?
Merak edip araştırmadıysanız bilemezsiniz çünkü bir baltaya sap olamamış üç ABD’li gencin çektiği amatör saçması belgesel bozuntusuna medyadaki bakış tarzı histerik bir dalgadan ibaretti.
Histeri dalgası Oray Eğin’in bir yazısıyla başladı.
Eğin, amatör videodan genelde olumlu bahsetmesine rağmen gerekli duyarlılığı göstermiş ve yazısının sonunda belgesele yöneltilen ciddi eleştirilerin de olduğunu belirtmişti.
Ama Türk medyası bu dip nota itibar etmeyip, kerameti kendinden menkul belgeselin reklamcılığını üstleniverdi.
11 Eylül terörünün İslami teröristlerce değil ABD yönetimince tezgahlandığını savunan deli saçması mertebesindeki belgesel, kutsal kitap muamelesi görerek, gerçekliği hiç sorgulanmadan, hatta övülerek haber yapıldı.
Eski slogan solcularının, din sömürücülerin, Atatürkperestlerin ve sırf moda diye ABD düşmanı takılanların egemenliğindeki Türk medyasının belgeselin güvenilirliğiyle, ciddiyetiyle, gerçekliğiyle ilgilenecek hali yoktu tabii.
Atatürkperestinden din bezirganına, eski slogan solcusundan yeni lüks site liberaline kadar hepsinin ortak düşmanı olduğuna göre, ABD’ye yapılan her saldırı ahlak dışı bile olsa mübahtı.
İşte bu nedenlerle ABD’li üç baldırı çıplak gencin çektiği "Loose Change" isimli belgeselle ilgili haberleri okurken, belgeseldeki yalan ve saptırmalara dair tek bir satır bile okuyamadık Türkiye’de.
Belgeselin ipliğini pazara çıkartan bir ikinci filmin daha dolaştığını da öğrenemedik medyada yer alan haber ve yazılardan.
"Screw Loose Change" isimli bu karşı belgesel, "Loose Change" isimli amatör videonun altyazılı versiyonu.
İlla İnternet videosu seyredeceğim ama haber sunucusunun videosuyla da ilgilenmiyorum diyenlerdenseniz "Screw Loose Change"i izlemenizi tavsiye ederim.
Not: "Loose Change" isimli belgesel bozuntusunun ipliğini pazara çıkartan gerçek belgeselin video dosyasını onpunto.com’dan yükleyebilirsiniz. Sitedeki NeO NeBu isimli köşemden ise belgesel bozuntusundaki yanlışları birer birer ortaya çıkartan kaynakların adreslerine ulaşabilirsiniz.
Namus meselesi büyüyor
Geçenlerde "e.posta adresi kurumun namusudur", başlıklı yazımda köşe yazarlarının köşelerinde kendi gazetelerinden değil de üçüncü parti şirketlerden aldıkları e.posta adreslerini kullanmalarını eleştirmiştim.
Dikkatli okurlarımdan Cavit Mocan eleştiriyi haklı olarak bir adım daha ileri götürmüş.
Gazetelerde e.posta adreslerinin çok farklı formatlarda kullanıldığına dikkat çekiyor. Yazarların adreslerinin kimi zaman adsoyad@, kimi zaman soyad@, kimi zaman da ad@ şeklinde kullanılmasını örnek gösteriyor ve bu işin neden bir standardı yok diye soruyor.
Bu arada beni de yurtsan@hurriyet.com.tr gibi standart dışı bir adres kullandığım için eleştiriyor.
Hürriyet’te standart bir kullanım şekli var aslında; "ismin başharfi ve bitişik olarak yazılan soyad@". Hürriyet’te büyük çoğunluk bu standarda uyuyor.
Bense isim@ şeklinde kullanarak standart dışı kullanıyormuş gibi gözüksem de aslında "yatakan@hurriyet.com.tr" adresim de aktif ve buraya gelen mesajlar otomatik olarak "yurtsan@hurriyet.com.tr" adresime yönlendiriliyor.
yatakan@ şeklinde değil de yurtsan@ şeklinde kullanmamın nedeni ise çok eskilere, 12 yıl öncesine dayanıyor. Türkiye’de köşesinde e.posta adresini kullanan ilk gazete yazarı olmamdan kaynaklanıyor.
O zamanlar şu anda kullanıldığı gibi bir standart yoktu tabii ki. Yıllar sonra yayıldı basında köşe yazılarında e.posta kullanma alışkanlığı.
Yaygınlaşana kadar da "yurtsan@" şeklinde kullanış şekli benim kendi standardım olmuştu çoktan.
Sakla postanı gelir zamanı
Basında e.posta kullanımı hakkında Cavit Mocan’ın dikkat çektiği bir başka konu ise kimi yazarların köşelerinde hiç e.posta adresi yayınlamaması.
Eğer bir standartlaşma olsaydı diyor, okur da yayınlanmamış olmasına rağmen yazarın e.posta adresini kolayca tahmin edebilir ve mesaj gönderebilirdi...
Benzer bir eleştiriyi bir başka okurum Murat Buyurgan da, pazarlama temalı kendi e.günlüğü’nde (blog) yayınladığı bir yazısında yapmış (muratbuyurgan.com).
"Genel yayın yönetmeni bir gazetenin kurumsal olarak en önde gelen temsilcisi ise", diyor (burada Akşam Genel Yayın Yönetmeni’nin köşesinde üçüncü parti bir şirketten aldığı adresi kullanmasını eleştirmeme nazire yapıyor), "Hürriyet gazetesi genel yayın yönetmeni Ertuğrul Özkök neden e-posta adresini köşesinde yayınlamıyor?"
Nedeni basit. E.posta adresi gibi kişisel mahremiyeti olan bir bilgiyi saklı tutmak her yazarın kendi tasarrufunda olan bir hak.
Dolayısıyla kimseye neden e.posta adresini yayınlamıyorsun diye hesap soramayacağımız gibi, e.posta adreslerinde standartlaşma haklı talebini de bilinmeyen e.posta adresinin tahmin edilebilir olması gerekçesiyle savunamayız.