Ne aşk hikayeleri yaşadık, yaşattık, duyduk ve okuduk... Kavuşan, bir o kadar da kavuşamayan aşıklar.
Yár için canından, tahtından, parasından pulundan, özgürlüğünden, onurundan olan sevdalılar... Size bugün anlatacağım öykü hayli farklı. Üzerinden 50 küsur yıl geçmesine rağmen bu diyarda hálá konuşulan, esrar perdesinin hálá aralanmadığı bir öykü bu. Uğruna sıkıyönetim ilan edilen, anayasada değişiklikler yapılan ve basına sansür konan bir aşk öyküsü.
Yıllardan 1950, aylardan ağustos. Yunanistan, Nazi işgali yetmiyormuş gibi bir de iç savaşın açtığı yaraları kapatmaya çalışıyor. Girit adasında, sıcak mı sıcaktı 20 Ağustos gecesi. İrakliyon (Kandiye) şehrinde 17 yaşındaki Tasula, ablası ve eniştesi ile birlikte yazlık sinemadan yeni çıkmıştı. Şehrin en zengin işadamı ve savaş yıllarında adına efsaneler yazılmış o döneme göre solcu sayılan Liberaller partisinin milletvekili Yorgos Petrakoyorgis’in kızıydı. Kimse ona yan gözle bakmaya cesaret bile edemezdi.
Sinema çıkışı ablası ve eniştesi ile birkaç yüz metre ötedeki evine giderken yanına siyah bir otomobil yaklaştı. İçinden esmer, boylu poslu bir delikanlı çıktı. Girit’in Anogia bölgesinin en meşhur ailesi Kefaloyanisler’in oğlu Kostas’tı. Petrakoyorgisler’in aksine Kefaloyanisler kralcıydı, sağcıydı. Ailenin büyük oğlu Manolis, Halk Partisi’nin milletvekiliydi.
Kostas, kolundan kaptığı gibi Tasula’yı otomobile soktu ve ortadan kayboldular.
İki aile arasındaki husumet çok eskilere dayanıyordu. Söylenenlere bakılırsa, Tasula’ya sırılsıklam aşıktı Kostas. Ancak, gidip kızı istese, alamayacağı gibi karizmayı çizdirmek de vardı. Kızın da gönlü olsa gerek "Talibim çıktı, tedbirini al" haberini salınca beyninden vurulmuş, o sıcak ağustos gecesi gönül yarasını kaçırmaya karar vermişti.
Girit’te o zamanlar öyle aşkla meşkle pek evlilik yoktu. Dünya evine görücü usulü girilir, aşkın da saygının da zamanla geldiğine inanılırdı.
Tasula’nın kaçırıldığı, üstelik bir Kefaloyanis tarafından kaçırıldığı haberi tez duyuldu adada. Petrakoyorgisler’in namusuna leke sürülmüştü. Bu iş kan davasıydı artık. Kızın babası aşiret reisi gibiydi İrakliyon’da. Tam 1000 silahlı adam topladı. "Tasula’yı bulup geri getirin, o namus düşmanının da leşini" emrini verdi. Oğlanın babası da Anogia bölgesinin aşiret reisiydi adeta. Tam 1000 silahlı adam da o topladı. "Kızına sahip çıksaydı. Kostas’a bir şey olursa ölümlerden ölüm beğensinler" haberi saldı Petrakoyorgisler’e.
Bu arada aşıklar bir manastırda gizlice evlenirler. Balayını Girit’in dağlarında, mağaralarında gizlenerek geçirirler.
Parmaklar terli, parmaklar tetikte; Ada, kaynayan kazan. İlk kan döküldü dökülecek. Atina’da çalkantılı bir siyasi dönem yaşanıyordu. İstikrarsız hükümetler birbirini takip ediyordu. Venizeloslar soyundan Sofoklis Venizelos daha yeni başbakan olmuştu. Venizelos Girit’teki "kriz"in üstesinden gelebilmek için önce aracıları devreye sokar ama nafile. İki aile de Nuh diyor, peygamber demiyor. Başbakan, çaresiz anayasanın dokuz maddesini değiştirerek Girit’te sıkıyönetim ilan eder. Adaya tam 2 bin asker gönderir. Bir aşk için, bir kız kaçırma olayı için, basın susturulur. Tasula ve Kostas hakkında yazmak yasaklanır.
Askerler karış karış dolaşır Girit’in dağlarını ve sonunda aşıkları bulurlar. Kadın babasının yanına, erkek de mahpusa gider. Birbirlerine sadakat yeminleri, "bekleyeceğim" sözleri verirler. Tam 13 ay güneş yüzü görmez Kostas. Cezasını çektiğinde karısını yanına alır.
E aşk işte... Ne olacağı nereye varacağı belli mi? Hiç aşk ömür boyu sürecek diye kural var mı? İki ay geçer ki, "haber" önce adada sonra da tüm Yunanistan’da bomba gibi patlar: Yollarını ayırdılar. Tasula koca evinden baba evine polis refakatinde döndü. Tek celsede boşandılar. Aileleri hemen başkalarıyla evlendirdiler onları. Çoluk çocuğa karıştılar.
Tasula ile Kostas’ın öyküsü için son zamanlarda iki kitap yazıldı buralarda. Kız kaçırma olayını ve ayrılmalarını farklı şekilde anlatan iki kitap. Gerçek nerede, bilinmez. Oğlu (Manolis) bugün Karamanlis hükümetinde deniz ticaret bakanı olan Kostas, 14 yıl önce öldü. Hiçbir zaman da konuşmadı. Tasula ise ihtiyar bir kadın. Ne kadar daha yaşayacaksa da, ağzını açmak değil niyeti.
Birand’ın cevabı
Yunanistan Ulusal Bankası’nın (NBG) Finansbank hisselerini satın aldığını açıklamasının ertesi günüydü. Atina’da Hilton Oteli’nde Economist Dergisi tarafından düzenlenen ve Türkiye’nin Avrupa’daki geleceğinin konuşulduğu panelde, Dışişleri Bakan Yardımcısı Yiannis Valinakis "Türkiye’nin AB perspektifini destekliyoruz" diyerek başladı konuşmasına. Sonrasında Yunanlı politikacıların pek sevdiği kelimeleri kullandı: "Evet ancak..."
Ardından, o ana kadar çizdiği tabloyu tamamen değiştirdi. Hayli karamsar yeni bir tablo çizdi. Ege’deki askeri uçuşlardan tutun da, Kıbrıs’a kadar bir sürü şikayet.
Yunan Dışişleri Bakan Yardımcısı’na cevap bir gazeteciden, Mehmet Ali Birand’dan geldi.
Paneldeki konuşmacılar arasında olan Birand "Para ürkektir. Para çabuk kaçar" diyerek, Valinakis’in çizdiği tablo ile NBG’nin Türkiye’de bu kadar büyük bir yatırım (ilk aşamada 2,7 milyar euro) yapması arasındaki çelişkiyi vurguladı.
Yunanlı politikacılar ikide bir "AB’de Türkiye’ye verilen destek"ten bahsediyorlar. Onca yıl izlenen "AB’de Türkiye’yi veto" taktiğinden kendi çıkarları için vazgeçmeleri gerçekten destek mi diye düşünüyoruz. Bir diğer deyişle, olur olmaz her şeye karşı çıkmamak destek mi?