Türk sanatçının başarısı

Atina’nın en nezih caz kulübü Half Note’tan geçti yolumuz yine geçenlerde. Tıka basa dolu mekanda, klasik tangonun en icracılarından Juan Carlos Caceres’i dinledik. Yanında da solist viyolonsel Sedef Erçetin’i.

Ahşap ile taşın bir arada var olduğu ve kırmızı ışıkların atmosferi büyüleyici kıldığı Half Note’de Yunanlı müzikseverlerin bir Türk sanatçıyı nasıl hayranlıkla dinlediklerine tanık olduk.

Sedef Erçetin, Arjantin müziğindeki Afrika unsurlarını vurgulayan ve arada bir caz ile buluşturduğu tangoya daha bir kozmopolit kişilik veren usta Caceres kadar etkiledi dinleyenleri.

Konserin bitiminde davetimizi kabul edip masamıza geliyor sanatçı...

Yaşamının büyük bölümünü Paris’te geçiren Erçetin’in 15 yıldır sürekli olarak Atina’ya geldiğini ve hatta Yunan başkentine yerleşmeyi bile düşündüğünü öğreniyoruz. Atina’da pek çok dostu var. Bir hafta sahne aldığı Half Note’ta konserlerini izlemeye gelenlerden büyük sevgi gösterileri ile karşılaştığını belirten Erçetin, "Çok iyi bir seyirci kitlesi geliyor. Üstelik bana farklı, hatta imtiyazlı davranıyorlar" diyor.

1999 yılında Yunanlı sanatçı Maria Papapetru ile birlikte "Abdi İpekçi Ödülü" kazanan Sedef Erçetin, piyanoya altı yaşında başlamış, birkaç yıl sonra da viyolonsele. Kariyeri, dünyanın dört bir yanında başarılı konserlerle dolu.

Piyanosunun başında sihirli parmakları ve insanı mest eden içli sesi ile usta Caceres ise konserin sonunda sanatçıları takdim ederken, "İstanbul’dan Sedef Erçetin" demesine kimsenin "Konstantinupoli" narası atıp itiraz ettiğini duymadım. Bu "tartışma" da artık bitmeli zaten. Herkes büyük bir memnuniyetle alkışladı Türk sanatçıyı.

AZMİN GÜCÜ

Yaşı 61’e dayanmış, altı çocuk, sekiz torun sahibi Eleni Apostolidu, daha 12’sinde iken "Ne işi var okula gitmeye? Evde beş kardeşi var, onlara baksın" diyen despot babaya karşı çıkamadı. Önlüğünü, kitaplarını bırakıp çamaşırla, bulaşıkla tanıştı. Daha varmadan 18’ine de kocaya vardı. Hep, "Ben okuyamadım, onlar okusun" düşüncesiyle büyüttü beş çocuğunu.

Yaklaşık 20 yıl önce sırtındaki ağrılar sebebiyle gittiği doktorlardan ciddi bir hastalığı olduğunu, kanser olduğunu öğrenince beyninden vuruldu. Kendi deyişiyle, "kötü haberi aldığı gün hayata bakış açısı da değişti".

Küsmedi yaşama; ailesinden, çocuklarından uzaklaşmadı. Tam yedi yıl hastalığına karşı mücadele verdi ve sonunda kazandı. Mücadelesinden galip çıktığında yaşı 49’a varmıştı ve ailesini karşısına alıp kararını açıkladı: Hayalimi gerçekleştirmek istiyorum. Okula gideceğim...

Ve sonrası: Bir gece okulunun kapısını çalar, kaydını yaptırır. Her akşam elinde kitapları ile yedi yıl süreyle aşındırır kapısını okulun.

Lise bittiğinde üniversite giriş sınavlarına katılır. Selanik Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ni kazanır. Kocasına ve artık büyümüş çocuklarına yeni kararını ilan eder: Sizden bir süre ayrı kalacağım. Atina’dan Selanik’e taşınıyorum.

Eleni Apostolidu geçen yıl kasım ayında üniversite diplomasını aldı ve Atina’ya döndü.

"Sevdiğin bir şeyi yaptığında hiç angarya gibi görmüyorsun. Ben bu mücadeleyi verip kazanacağım diyebilmek cesaret işi" diyor.

Bize şapka çıkarmak düşer...

Askerlik pahalı iş

Askerlik yaşı gelmiş her gencin vatana hizmet için ailesine "allahaısmarladık" demesi, gözyaşlarının hep bol olduğu manzaralardır. Onca zahmetle büyüttüğü oğlunu askere yolcu etmek her anne için zordur.

Elefterotipia gazetesinin bir süre önce yaptığı bir araştırmanın sonuçlarına bakılırsa, anne kadar gözü yaşlı babanın üzüntüsü biraz daha farklı. Oğlu bir yıl askere gidecek ve bu iş ona dört ila altıbin euro’ya patlayacak diye de üzülüyor baba.

Araştırma, Yunan askerlerinin anne babalarının gönderdiği harçlığın büyük bir bölümünü kışlalarının yakınında bulunan tavernalarda ve kafelerde harcadıklarını gösterdi. Hani bir tost, bir meşrubat, bir kahve derken günde sekiz-on euro kaçınılmaz masraf. İzin günlerinde şehre inip gezmenin faturası da 20 euro’dan aşağı olmuyor.

TELEFON FATURASI ÜÇ KATINA ÇIKIYOR

İzin zamanı geldiğinde otobüs, uçak ya da gemi bileti, kışlada bitmek bilmeyen gecelerde uzaktaki aile ve sevgili ile yapılan telefon görüşmeleri de askerliğin maliyetini yükseltiyor. Askerlik döneminde Yunanlı gençlerin cep telefonu faturaları, askere gitmeden öncekilerin üç katı imiş.

Asker, babasına dört-altıbin euro’ya mal oluyor. Peki ya devlete?

Savunma Bakanlığı’na göre, her askerin devlete maddi yükü tam 3 bin 700 euro.

İşte fatura:

Üniforma ve diğer teçhizat: 545 euro, maaş toplamı 118 euro, karavana 1800 euro, sağlık muayeneleri-ilaçlar 200 euro, diğer harcamalar bin euro.

Askerlik bu diyarda pahalı iş... Anlaşılan o ki sadece arkadaşlarını, ailesini, sevgilisini özleyen genç değil, anne-babası ve hatta devlet de aynı nakaratı söylüyor:

Gel tezkere, gel tezkere...
Yazarın Tüm Yazıları