Yunanistan’da "günün adamı kim?" diye sorarsanız, cevabı Tilos Adası Belediye Başkanı Anastasios Aliferis olacaktır.
"Niye?" derseniz, Ege’nin bu küçük adasında, kilisenin ve adli makamların ateş püskürmesine rağmen, Aliferis eşcinseller arasında ilk nikahları kıydı da ondan.
Tepkiler o kadar yoğundu ki, geçtiğimiz günlerde sabahın 7’sinde kıymak zorunda kaldı nikahlarıı. Çünkü, o saatlerde adalarda herkes uyur, herkes akşamdan kalmadır.
Belediye Başkanı da ikisi kadın, ikisi erkek dört eşcinseli aynı anda evlendirdi. Birkaç saat sonra ifade vermek üzere Rodos Adası savcılığına çağrıldı.
Eşcinseller arasında evliliği öngörmemiş yasalar, ama yasaklayan bir yasa da yok. Suç işledi mi işlemedi mi Tilos Belediye Başkanı, buna muhtemelen hakimler karar verecek. Savcının emri, bu mesele çözülünceye kadar kıyılan nikahların "resmiyet" kazanmaması.
Anastasios Aliferis’e Rodos savcısına ifade verdikten hemen sonra ulaştık telefonla:
Aleyhinizde dava açılacak mı?
- Bilmiyorum. Yasalarda belirtilmeyen bir suç için yargılanmam isteniyor. Bırakın Yunan yasalarını, Avrupa hukukunda da eşcinsel evliliğini yasaklayan bir madde yok. Avrupa hukuku tam aksine, her türlü ırkçı ve insanlar arasında dini tercihleri nedeniyle ayırımcı eylemlerin karşısında.
Türkiye’de Lambda İstanbul Lezbiyen, Gay, Biseksüel, Travesti, Transseksüel (LGBTT) Dayanışma Derneği, mahkeme kararı ile kapatıldı. Türkiye’den eşcinseller gerekli evraklarla Tilos Adası’na gelirse nikahlarını kıyar mısınız?
- Kıyarım, hem de memnuniyetle kıyarım. Doğdukları yerin makamlarından evli olmadıklarını gösteren evrakları beraberlerinde getirdikleri takdirde nikahlarını kıyarım. Türk eşcinseller de tüm dünya vatandaşları gibi bu hakka sahipler.
Eşcinsel nikahı kıymakla, biraz da adınızdan sözedilmesine mi çalıştınız? Yani işin içinde reklam amacı yok mu?
- Dünya vatandaşı olarak insan haklarına saygıya katkıyı görev sayıyorum. Yunan olarak da ülkemin insan hakları için uluslararası alandaki itibarının sarsılmasını önlediğime inanıyorum.
Din adamlarının tepkilerine ne cevap veriyorsunuz?
- Haksız buluyorum. Çünkü ortada dini bir nikah sözkonusu değil. Medeni nikahın din ile ilgisi yok.
İşte böyle diyor doktor Aliferis ama Adalet Bakanı Sotiris Hacigakis’in görüşü başka. Bakan "Eşcinselerin evlenmesine izin veren kanun maddesi yok. Bu evlilikler yasak" dedi. Buna karşı, eşcinseller derneği, evlenmelerinin yasa ile yasaklanması halinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuracaklarını açıkladı.
Tilos Adası’nda kendisi gibi bir lezbiyenle evlenen Dernek Başkanı Evangelia Vlami’ye göre ise sırada Yanya ve Midilli’de eşcinsel nikahları var.
Sarkozy Atina’yı nasıl fethetti
Onca kış, onca bahar, onca yaz, ne yabancı liderler geldi geçti bu diyardan, ama Fransa Cumhurbaşkanı Nikolas Sarkozy kadar sevileni hatırlamıyorum.
Eskiler, Yunanistan’ın 1 Ocak 1981’de AB üyesi olmasında çok büyük payı bulunan Fransa’nın eski cumhurbaşkanı Valerie Giscard D’Estaing’in de 1970’li yılların sonlarında Yunan halkının gönlünü fethettiğini söylerler.
Sarkozy, bildiğim kadarıyla, Yunan parlamentosunda bugüne kadar konuşan dördüncü ya beşinci yabancı lider. Türkiye, Kıbrıs, Makedonya, Yunan medeniyeti ve Yunanistan-Fransa ilişkileri hakkında söyledikleri ile parlamentoda sağcısı solcusu farketmeden, tüm Yunan miletvekilleri tarafından bir değil, üç değil, beş değil tam yedi defa alkışlandı.
Sarkozy’nin Türkiye hakkındaki sözleri ile başlayalım: "Ortada, 1960 yılından beri Türkiye’nin AB üyeliği konusu var. Demek ki mesele basit değil. Türkiye ile yakın bir bağlantının, Avrupa için de Türkiye için de en iyi cevap olduğuna inanıyorum".
Anladığım kadarıyla "AB üyeliği yok" demektir bu.
Yunanistan’ın bu konudaki resmi politikası "Türkiye kriterlere tam uyarsa AB’ye tam üyelik hakkıdır". Yani Fransa’dan hayli farklı bir politika. Sarkozy, Yunanistan’ın bu politikası hakkında da bakın ne dedi:
"Biliyorum bu konu Yunanistan için hassas. Sizlerden her birinizin (Yunanlı milletvekilleri) tarih ve coğrafya için çelişkili duyguları olabileceğini de biliyorum. Bildiğim bir şey daha var, o da çoğu kez başka şeyler düşündüğümüz ama gönlümüzde başka şeyin olduğudur. Mantığımız başka, gönlümüz başka şey söyler. Yunan toplumunu anlıyorum". Benim anladığım Fransa Cumhurbaşkanı şunu söylemek istedi: "Aslında Atina’nın gönlünde yatan benim görüşlerimden pek farklı değil ama..."
Kıbrıs konusunda Yunan-Rum tarafının sık sık tekrarladığı "Lefkoşe’deki duvar yıkılmalıdır" sloganını hatırladı Sarkozy.
Selanikli dedesinden bahsetti, Yunan medeniyetinden ve sonunda "Yaşasın Yunanistan, yaşasın Fransa... Yaşasın iki ülkenin yeni ittifakı. Yunanlılar Fransızlar’a, Fransızlar da Yunanlılar’a sırtlarını dayayabilirler" dedi.
Memnuniyeti her halinden belli Başbakan Kostas Karamanlis ile görüşmesinden de "haber" çıktı Fransız liderin.
Göçmen kaçakçılığına karşı mücadele amacıyla Avrupa’nın bir sahil muhafaza gücü oluşturmasında mutabık kaldılar.
Sarkozy, Yunanistan’ı kastederek "Bir AB üyesini, bu kadar geniş sınırları tek başına korumaya bırakamayız. Çünkü, bu sınırları aşan her göçmen bütün AB’yi ilgilendirmektedir. Ayrıca, Yunan-Fransız ortak sahil koruma biriminin oluşturulması fikrini de çok olumlu buluyorum" dedi.
Tamam ortada daha bir şey yok, ama ileride çok ciddi sıkıntılara yol açabilecek bir şey bu. Eğer bir AB gücü, eğer bir Yunan-Fransız gücü oluşturulursa günün birinde, hangi deniz sınırlarını koruyacak?
Bunu ötesinde, öğrendiğim kadarıyla Sarkozy, Başbakan Kostas Karamanlis’ten Yunanistan’ın Fransa’dan savaş uçağı ve savaş gemileri satın alacağı sözünü koparmaya çalışmış.
Şimdi de madalyonun öteki yüzü.
Onca kış, onca bahar, onca yaz bu diyardan gelip geçen ona yabancı lider gördüm Sarkozy kadar rahatına rastlamadım. Özgüveni, insanlarla iletişimi, samimiyeti dikkatimi çekti.
Yanında yoktu ama eşi Carla Bruni’nin "ruhu" Sarkozy’nin 24 satlik Atina ziyaretinde Fransız lideri sanki bir an bile yalnız bırakmadı.
Girit günlerim
Girit Adası’nın dağlarında Arhanes adlı kasabada masalar kurulmuştu öğle vakti. Kasaba sakinleri, hakkında onca hikaye duydukları Türkler’i belki ilk kez görüyordu.
Protokol masasında Devlet Bakanı Mehmet Aydın, eşi, ABD’nin Atina Büyükelçisi Daniel V. Speckhard ve eşi, Arharnes Belediye Başkanı ile papaz Yorgi de oturuyordu.
Şarabını içiyor, konuşuyor, arada bir sakalını düzeltiyordu. Sıcağın ve şarabın etkisiyle bir süre sonra kara cüppesinin ve altındaki gömleğin birkaç düğmesini açtı. Girit şarkıları (mantinates) çalarken orkestra, kalkıp oynadı.
Kulağıma "Papazlıktan başka meyhane de işletiyor" bilgisi ulaştığında, kasabanın yerlisi garsona sordum: "Yok canım. Onun şirketi büyük (kiliseyi kastediyor). Gerek yok ki başka iş yapmasına. Keşke bana da öyle bir şirket nasip olsa".
Papaz Yorgi’ye yaklaşıp ne içtiğini sordum: " Evlat, ya Girit rakısı ya şarap. Asla karıştırmam".
İrakliyon (Kandiye) şehrinin 18 kilometre uzağındaki gerçek bir cenet parçası Agia Pelagia’da düzenlenen 5. Türk-Yunan Gazeteciler Konferansı sonrası gittiğimiz bu kasabadaki din adamının rahatlığı inanılacak gibi değildi.
Gelelim konferansa... Öncelikle Temas Grubu üyesi olarak, gerek Türkiye’den gelen misafirlerin bazen şaşırtıcı taleplerini yerine getirmek için (örnek: En fazla 80 metre mesafedeki toplantı salonundan, otel girişine kadar araç bulmak) ya da Yunan tarafının özellikle ilk günkü organizasyon bozukluğu nedeniyle (örnek: valizler, çantalar kayboldu) koşuşturmaktan, ha üstelik bir de Nicola Sarkozy’nin Atina temaslarını izleyebilmek için uzun bir süre odamda televizyonun karşısına mıhlandığımdan bu konferansın "havasına" tam giremedim.
Turizm ilişkileri ve iki ülke siyasi ilişkilerinin normalleşmesi durumunda medyanın rolü gibi konular ele alındı.
Şu sonuçları çıkarmak mümkün:
1. Gazeteciler Konferansı 1999 yılından beri devam ediyor. En uzun ömürlü Türk-Yunan iletişim platformlarından biri. İki ülke arasındaki önemli sorunlardan hemen hiçbiri çözümlenmediğinden ne pahasına olursa olsun ayakta tutulmasında yarar var.
2. Son bir yıl içinde Türkiye, Yunan medyasının manşetlerinden düştü. Belki konjonktür öyle, belki Yunanistan’ın dikkati başka yönlere çevrilmişti, belki manşete çıkacak "haber" yoktu ama düştü. Bu çok iyi de, küçük bir handikapı var. Hiçbir önem taşımayan bir "haber" gazetelerde yer bulabilmek için abartılıyor bazen.
3. Katılım daha üst düzeyde olmalı. Türk tarafından geçen toplantılarda katılım hep üst düzeyde idi. Yunan tarafı ise bir iki istisna hariç aynı şeyi yapmadı.
4. Konferans için organizasyon aylar öncesinden başlamalı.
Plaj havlusu ile reklam
Duydunuz mu? Lokumun, baklavanın patenti derken, Kıbrıslı Rumlar Guinness Rekorlar Kitabı’na girmeyi de başardı.
Nasıl mı? Dünyanın en büyük plaj havlusunu imal ederek.
Rum Kesimi’nde Paralimni Belediyesi ile Eolos adlı bir turizm şirketi, Protara adlı sahil köyünü tanıtmak amacıyla yaklaşık bir ay önce işe koyuldular ve tam 1900 metrekarelik bir alanı kaplayn 64x31 metrelik plaj havlusu diktirdiler.
Havlu, geçtiğimiz günlerde de Guinness Rekorlar Kitabı’ndan bir yetkilinin huzurunda, Protara sahilindeki Fig Tree Bay adlı plajda serildi, Amerikalılar’ın 40x23 metrelik plaj havlusu rekoru kırıldı.
Rekorlar kitabına giren havlu, 18 günde dikildi ve 100’den fazla gönüllü çalıştı. Turizm sezonu bittiğinde bu dev plaj havlusu küçük parçalar halinde kesilecek ve imalatında çalışanlara hatıra olarak dağıtılacak.
Bence iyi bir reklam yolu bulmuşlar Rum organizatörler.