Bir yanda sefalet, diğer yanda bolluk bereket. Kumarhaneler, eğlence hayatı, mafya, rüşvet ve siyasi yozlaşma almış başını gitmiş burada
Yabancı bir ülkede üç gün kalıp oranın siyaseti, kültürü, ekonomisi ve sosyal yaşamı hakkında ahkam kesmek elbette mümkün değil. Ama yine de Anavutluk’un başkenti Tiran’da kaldığım üç gündeki izlenimlerim çok çarpıcı. Önce siyasetten başlayayım, 140 sandalyeli parlamentoda kalp doktoru Başbakan Sali Berişa’nın lideri olduğu Demokratik Parti’nin 67, eski manken ve halen Tiran Belediye Başkanı Edi Rama’nın lideri olduğu Sosyalist Parti’nin de 64 milletvekili var. Berişa, rakibi Edi Rama ile kavga edip Sosyalist Parti’den ayrılan İlir Meta’nın kurduğu ve dört milletvekili olan Sosyalist Entegrasyon Partisi ile koalisyon hükümeti kurdu. Geçenlerde de “İşte rüşvetin kanıtı” dedirten bir video kaydı televizyonda yayınlanınca, Meta başbakanlık yardımcılığından istifa etmek zorunda kaldı. Koalisyon hükümeti devam ediyor ama parlamentodaki dengeler her an değişebilir. Sosyalist Parti taraftarlarını sokağa dökerek erken seçim istiyor. Hayatımda Berişa ile Rama kadar birbirlerine bu kadar hakaret ve küfür eden, hatta bu kadar iftira atan başka bir iktidar ve muhalefet liderine rastlamadım. Hırsız, rüşvetçi, katil gibi sözler ağızlarında sakız adeta. Bel altı vuruşlar, özel hayata müdahale de mübah.
KAN DAVASI SANKİ
Berişa yanlıları Rama’yı Tiran Belediye Başkanı sıfatıyla her ihaleden yüzde 20 rüşvet almakla, Rama yanlıları da Berişa’yı oğlu ve kızı başta olmak üzere ailesini ve yakın çevresini zengin etmekle suçluyor. İktidarla muhalefet arasındaki rekabet, siyasetin çok ötesinde adeta bir kan davası. Siyasette yozlaşma kendini her yerde belli ediyor. Kaç kişiyle konuştuysam devletin en üst kademesinden yeni işe başlamış memura kadar herkesin rüşvete eğimli olduğunu söyledi. Tiran’daki Amerikan Büyükelçisi Alexander Arvizu’yu, “Kimse yozlaşmanın Arnavutluk’ta bir gerçek olduğundan şüphe etmiyor ki” derken duyduğumda ise Tiran’da herhalde bir tek ben şaşırdım. Gelelim ekonomiye: Gayri safi milli hasıla 12.7 milyar, kişi başına düşen milli gelir de 3 bin küsur dolar diyor resmi rakamlar 3.5 milyon nüfuslu Arnavutluk için. Ne var ki 1.5 milyon nüfuslu başkent Tiran’da gördüklerim gelirin hiç de adaletli dağıtılmadığı. Yüzölçümü ve nüfusu göz önüne alınarak Tiran’daki kadar Mercedes marka otomobil, bar, restoran, kafe, banka, kumarhane ve bahisçi başka bir Avrupa başkentinde var mı? Hiç sanmıyorum. Şehir merkezinde yeşil bir alan görüyorsunuz; altı boydan boya yine kumarhane. Kumarhaneden çıkan bahisçiye mi giriyor nedir, anlayamadım. Yeraltı dünyası için mafya için tüyler ürperten şeyler duydum. İnsan hayatına birkaç yüz dolar değer biçiliyormuş.
SEFALET DİZ BOYU
Merkezde yeni binalar, oteller, yeni alışveriş merkezleri, bin bir marka ürün satan dükkanlar dikkatimi çekti. Bu madalyonun bir yüzü. Diğer yüzü başkentten yürüyerek sadece 15 dakika mesafede kendini gösteriyor. Berbat evler, berbat yollar. Her şey kaderine terk edilmiş. İnsanların büyük çoğunluğu da işte bu sefalet mahallelerinde yaşıyor. Maaşlar 300 dolar civarında. Etin kilosu 5-7 dolarsa, gecekondunun kirası 250 dolarsa, neye yetsin? Zenginlik ve fakirlik bir arada Tiran’da. Kayıt dışı ekonomi diz boyu. İki yıldır NATO üyesi Arnavutluk. AB yolu çok uzak göründü bana.
ÇİFTLERİ SEVDİM
İnsanlar, Avrupalılara kıyasla nasıl desem daha bakir, daha iyi niyetli, daha sevecen. Buna karşı nezaket, kılık kıyafet, trafik kurlarına saygı Avrupa standartlarında diyemem. Atina’da çiftler yan yana yürür, İstanbul’da el ele, Tiran’da sarılarak birbirlerine. Sevdim bunu. Yemekler eh işte. Şarap da öyle. Rakıysa çok iyi. Gece hayatı beklediğimin kat kat üstü.