Mahkeme salonu da aynı, yargılananlar da. Ama hiçbir şey 2003’ün mart ayında başlayan ve aralık ayında sonuçlanan ilk mahkemeyi hatırlatmıyor. Ne özel cam bölme var ne de güvenlik önlemleri hani kuş uçurtmayan cinsten.
Katiller, bu defa 2 yıl 9 ay önceki ilk mahkemenin aksine yan yana oturmuyorlar. Aralarında birkaç sandalyeyi boş bırakıyorlar kasten. Ne baktıkları var birbirilerine, ne de konuştukları. Birbirilerine küsler çünkü. Üç ayrı grup oluşturmuşlar, üç ayrı çete.
Yunanistan’da 1975-2002 yılları arasında aralarında Türk diplomatlarının da bulunduğu 23 kişiyi öldüren, sayısız bombalı, roketli saldırı ve soygun gerçekleştiren 17 Kasım terör örgütünün 17 üyesinin temyiz mahkemesi geçen cuma günü Pire’de Koridalos Cezaevi’ndeki kadınlar koğuşunda üç yıl önce kendileri için özel olarak inşa edilen duruşma salonunda başladı.
Temyiz davası 5-6 ay sürecek ve 350 tanık dinlenecek.
Dikkat ediyoruz da, kamuoyunda bu defa mahkemeye ilgi yok denecek kadar az. Medya da pek önemsemiyor. Bize göre, bunun önemli bir nedeni, 17 Kasım hakkında yaratılan efsanenin, örgütün yakalanan üyelerinin kimlikleri, kişilikleri ile hiçbir ilgisi bulunmaması.
Buralarda, 17 Kasım’ın tamamen çökertildiğine inanan hemen hemen kimse yok. Herkes bu örgütün halen dışarıda serbest dolaşan ve örgüt içinde önemli konumlarda olan daha başka üyelerinin de bulunduğu görüşünde.
Yeni mahkemede ne olur derseniz, örgütün iç ve dış bağlantılarıyla ilgili iddialar dahil yeni bir şeylerin ortaya çıkması pek beklenmiyor.
Teşvik primi ile çocuk yapılır mı?
Bu memleketin önemli sorunlarından birisi de nüfusun artmaması. Ölümler, doğumlardan fazla. Yunan vatandaşı olan 10 milyonun az üzerinde insan var, seçmen sayısı ise 9,5 milyonu geçti. Bazı okullarda Arnavut öğrencilerin sayısı, Yunanlı öğrencilerden fazla.
Karamanlis hükümeti geçtiğimiz günlerde doğumları teşvik için bir dizi tedbir aldı. Daha önce dört ve daha fazla çocuk sahibi ailelere sağlanan imtiyazlar, üç çocuklu aileler için de geçerli olacak. Üçüncü çocuğun doğumu ile 2 bin euro yardım, gümrüksüz araba ve devlet sektöründe çalışabilme olanağı yani.
Ege’nin bu yakasında evli kadın başına 1,2 çocuk düşüyor. Şimdilerde pek rastlamıyoruz da, eskiden Türk-Yunan ilişkilerinde gerginliğin, krizlerin mutat olduğu dönemlerde, ‘2050 yılında biz şu kadar, Türkiye şu kadar nüfusa sahip olacak, eyvah yandık’ tarzı tartışmalar yoğundu.
Avrupa ülkelerinin çoğundaki yüksek yaşam standartları, eğitim düzeyi, aile planlaması vs. gibi nedenler Yunanistan için de geçerli tabii ama sanırız ki bu diyarda insanların ‘hafifletici’ bir nedeni daha var.
Eğlenmeyi, gezip dolaşmayı pek seviyorlar. Öyle sadece hafta sonları dışarı çıkmıyorlar. Hafta içinde bile akraba dost ziyaretleri, sinema, tiyatro ya da en azından bir kafede oturup vakit geçirmek. Hani ucuz bir akşam yemeği veya bir şeyler atıştırmak için saat 22.00’den sonra sokağa çıktıklarına göre, kaçta eve dönüyorlar varın siz düşünün. Evde bile otursalar yemek faslının bitmesi, bulaşıklar hadi biraz da televizyon derken sabahın ilk saatlerini buluyorlar. Bir diğer deyişle erkenden yatağa girip ‘lambaya püf’ demiyorlar.
Herhalde bir 10 yıl öncesiydi. Nüfus sorunu Yunan parlamentosunda görüşülüyordu. Hükümet yine bir dizi tedbir ile ilgili yasa tasarısı hazırlamıştı. Kürsüye çıkan bir milletvekilinin konuşmasını hálá hatırlıyoruz:
‘Sayın başkan, sayın meslektaşlarım, burada güzel güzel tartışıyoruz. Ailelere daha fazla çocuk sahibi olmaları için teşvik tedbirleri almamız çok iyi. Ne var ki bu tedbirler fayda vermez. Çocuk sahibi olmak için başka bir şey de yapmak gerekiyor.’