Bu diyarda 40 derece sıcaklığa neredeyse "hava serin" diyeceğiz. Onca yıl böyle sıcak görmedim. Daha da önümüzde koskoca ağustos ve eylülün yarısı var.
Hani neredeyse tek tesellim, Roma İmparatorluğu’nun en şatafatlı şehri iken Vezüv yanardağının patlamasıyla lavlar altında kalıp yok olan Pompei sakinlerinin, felaketten birkaç dakika önce "atın ölümü arpadan olsun" dercesine işlemedik günah bırakmadıklarına ilişkin söylentiler. Bunaltan sıcaklarda fantezi işte...
Hava kirliliği dorukta. Gaz odası gibi Atina. Bu şehre oksijen veren iki ormanın da (Parntiha ve İmittos) büyük bir bölümü yangınlarda kül oldu. İnsanlar pek bilmedikleri bir "fenomen" ile de tanıştılar. Elektrik kesintileri günlük hayatın parçası haline geldi.
Süpermarketlerde klima cihazlarının bulunduğu bölümde tabela hep aynı: "Ürünlerimiz tükenmiştir".
Hastaneler dolup taşıyor bugünlerde. Herhangi bir rahatsızlık hissedip gidenler klimanın serinliği ile gevşeyip oralarda kalıyorlar: Kimse evine yatağına dönmek istemiyor pek.
Sahiller deseniz dolup taşıyor günü her saati. Gölgelik yerleri kapmak için sabahın köründe uyanıyor insanlar. Hiç bize göre değil.
Sıcaklar bir mucize yaratsa da dertlerimi unutsam. "Neydi dertlerin" diye soranlara da "Unuttum" cevabı versem. O da olmuyor.
O halde güzel şeyler düşünmek zamanı. "Bir kürek bir kayık" misali, bir adaya atayım kendimi diyorum ama nafile.
Hatırlarsanız calypso kralımız Metin Ersoy’un söylediği bir şarkı vardı. "Ah o gemide ben de olsaydım". Vallahi külliyen yalan. Onlarca gemi kalkıyor her gün buradaki limandan ve hiçbirinde yer yok. Metin Ersoy en az 15 gün beklerdi limanda.
Sıcakta aşk meşk de düşünemiyor insan. Hiç elverişli değil ortam. Güneş ta tepedeyken sözgelimi tanışacağınız kimsenin "kalitesi" tartışılır. O saatte ne işi var yolda? Gece bir mekanda tanışsanız durum yine pek farklı değil. Atina’nın kaliteli mekanları çoktan kapandı. Kaliteli sanatçılar tatilde. Normal şartlarda onların şarkıları ile anlatacağı aşkı sizin sadece kafanızı sallayıp onaylayarak büyük bir dertten kurtulma şansınız yok. Bu sıcakta kan ter içinde nasıl anlatırsınız aşkı meşki!
Hadi diyelim mucize oldu da tanıştınız. Ne diyeceksiniz? "Pazartesi buluşalım". Televizyonlar bangır bangır bağırıyor "Cumaya kadar termometre delirecek" diye. Cahil demez mi size.
Atina çok ama çok sıcak.
Gerekli olmadıkça evden dışarı adım atmıyorum.
22 askerin öyküsü
Yer Atina’daki Kara Harp Okulu’nu tören salonu. Savunma Bakanı Evangelos Meimarakis, 1960’lı ve 70’li yılarda ölen ya da kayıplar listesine giren Yunan askerlerinin ailerine şükran madalyaları, diplomalar dağıtıyor.
Devletin, 1964’ten başlayarak, ta 20 Ağustos 1974’e kadar Kıbrıs’ta ölen ya da kayıplara karışan Yunan askerlerinin "bağımsızlığın mücahitleri" sayılıp kendilerine gereken saygının gösterilmesindeki gecikmeden dolayı ailelerden özür diliyor bakan.
İsimler okunuyor. Hayli uzun listede 22 Yunan askerinin ismi yok nedense.
Yer Lefkoşa’da bir mezarlık. Burada 15 Temmuz 1974’te Yunan Albaylar Cuntası’nın darbesine karşı koymak isterken ölen Rumların mezarları var. Her yıl aynı tarihte tören düzenlenir, dini ayin yapılır. Aynı mezarlığın bir köşesinde bulunan 22 mezara ise kimse uğramaz nedense.
Yeni Kıbrıs Rum Başpiskoposu Hrisostomos, geçenlerde ilk kez tören sonrası mezarlıktan ayrılmadan önce o "sakıncalı" mezarlara yaklaşıp kısa bir dua okuyunca büyük gürültü koptu.
Darbe sırasında ölen Rumların aileleri, başpiskoposa etmedik hakaret bırakmadılar. Hrisostomos da televizyona çıkıp "Bunların hepsi beyinsiz" dedi.
Atina’daki törende ismi okunmayan 22 Yunan askeri, Lefkoşa’daki mezarlıkta bulunan 22 mezarda yatanlardan başkaları değil.
Yunan cuntasının emirlerini yerine getirerek 15 Temmuz 1974’teki darbe sırasında Makarios’u öldürmek için başkanlık sarayına yapılan operasyonda hayatlarını kaybetmişlerdi.
Onların da anneleri, babaları, sevgilileri vardı. Ölüm haberleri ulaşınca kimbilir nasıl yıkıldı o insanlar.
Askerliklerini yapan bu 22 gencin, komutanlarının emrine uymaktan başka günahları neydi? Onlarla birlikte Kıbrıs’taki darbede yer alan onca Yunan askeri vakti gelip tezkerelerini aldıklarında güle oynaya dönmüşlerdi evlerine.
Ama "ötekiler" olarak kaldılar tarihte işte. Mezarları başında dua okumak bile suç.
Yanlış zamanda yanlış yerdeydiler...
Seçim gecesi
Pazar gecesi saat 20.00. Türkiye’deki seçim sonuçları belli olmuştu ve Yunan televizyonları ne diyor diye zap vaktiydi.
Hepsinde ilk haber Türkiye’deki seçimlerdi ve bu haber bülten sürelerinin yarısından fazlasını aldı. Canlı bağlantılar, açık oturumlar.
Kanallardan birinde Dışişleri Eski Bakanı Teodoros Pangalos’u gördüm. Abdulah Öcalan’ın 1998 yılında Yunanistan’a gelmesi, Kenya’ya kaçırılması ve sonunda yakalanmasını koltuğu ile ödeyen Pangalos, seçimleri izlemek üzere Türkiye’ye giden Avrupalı gözlemciler arasındaydı.
"İstanbul’da çok yer gezdik. Seçimler mükemelldi. Hiçbir anormallik yoktu. Bu arada, bizim Türklerden alacağımız bir medeniyet dersi var. Cumartesi gecesi yasaklarla birlikte bütün siyasi partiler bayraklarını ve afişlerini topladılar. Türkleri bunda örnek almalıyız’ diye konuştu eski dışişleri bakanı.
AKP ve Erdoğan’ı baştan destekleyen Karamanlis hükümetinin içişleri bakanı Prokopis Pavlopulos ise memnuniyetini "Türk halkı sefalete ve anormalliğe son dedi. Türkiye’de bundan böyle kim Erdoğan’a engel çıkarırsa, bu ülkenin geri adımlar atmasının sorumlusudur" diyerek dile getirdi.
Haber bültenlerinde dikatimi çeken MHP’nin TBMM’ye girmesinden duyulan rahatsızlıktı. Daha önce Atina’da görev yapan Gündüz Aktan ile Deniz Bölükbaşı’nın MHP milletvekili olarak Meclis’teki icraatları hakkında olumsuz tahminler yürütüldü.
Ege’de ne olur, Kıbrıs’ta ne olur, uzun uzadıya tartışıldı. Ancak bu tartışmalarda Yunanistan ne yapar, Kıbrıs Rum Yönetimi ne yapar, tek kelime duymadım.