‘Suyun Öte Yanından’ ekibi önemli bir istihbaratın doğruluk derecesini yerinde tespit etmek üzere 1986 model VW marka aracıyla geçen pazar gecesi saat 22.00 sularında Atina şehir merkezinden yola koyuldu. İstihbarat güvenilir bir kaynaktan sayılırdı ve şimdiki adıyla ‘beach party’lerin álásından bahsediyordu.Ağustos başı ya, sakinleri terk etti bu diyarı. Dolayısıyla Atina’nın güney banliyösündeki sahil yolunda yaklaşık 40 kilometreyi kısa bir sürede katedip trafikten pek şikayetçi olmadan Lagonisi sahil kasabasına geldik. Beş yıldızlı Grand Resort Oteli’nin plajı Gold Beach’i bulmakta zorlanmadık. Sıcak çok sıcaktır, Atina geceleri bu mevsim. Nefes almak bile zordur. Halimiz pek de örnek alınacak türden değildi. Bakımlı çim ve bir sürü palmiye ağaçları arasındaki yoldan ilerleyerek kumsala geldiğimizde şezlongları ve aralarında küllüklerin bile olduğu küçük masaları, hem yıldızların hem de meşalelerin ışığıyla görmek hoş bir sürprizdi. Müzik 1960’ların, 1970’lerin. Pink Floyd, Beatles, Rolling Stones, Deep Purple ve daha o altın devrin niceleri, DJ’in ustalığı ile peşpeşe sıralanıyor. Kulakları hiç rahatsız etmeden, yormadan. Şezlongların birine çöküp ayaklarımızı bir güzel denizin serinliğine teslim ettik önce. Bir anda yorgunluğumuzu unutup, bara yöneldik. Sahilden dar bir iskelenin üzerindeki barda o büyüleyici atmosferle uyum içinde genç bir kadının hazırladığı içkilerimizi anlamlı anlamlı teşekkür ederek aldık. Barda bir sürü genç ve yaşı o kadar da küçük olmayan genç, koyu sohbetlere dalmışlardı. Soyunma odasına giderek şortlarımızı giydik. Doğru denize. Meşalelerin, spotların yakamozuyla yüzdük biraz işte. GİRİŞ VE İÇKİ 10 EUROYunanistan’da televizyon dediniz mi bu işin sihirbazı, profesörü sayılan Nikos Mastorakis’in yönetimindeki Gold Beach’in denizi iyice serinletmişti bedenlerimizi. Şöyle uzanıp bir gökyüzünü seyrettik, şöyle bir kalkıp görebildiğimiz kadarıyla etrafta kimler var diye tetkik etti. Mastorakis’ten açılmışken söz, yıllarca ABD’de yaşadı, Sylvester Stallone’nin de oynadığı epey filme yönetmen olarak imzasını attı. 1990’larda Atina’ya döndüğünde şu anda Yunanistan’ın iki büyük TV kanalından birisi olan Antenna’yı yarattı. Çarkıfelek’ten tutun da Bingo’ya kadar pek çok programı Yunanistan’a getirtti. Müstehcen gece sohbetleri de pek sevilirdi. Gold Beach’te saat 02.00’ye geliyordu. Sahilde ayaklarımızı bir suya bir kuma gömerek dolaşmaya başladık. Hiç uğraşmadan derin sularda yüzmek isteyenler için ayrı bir bölüm var. Havuz sevenler de düşünülmüş elbet. Belki de en ilginç olanı ise şezlonglu sinema. Şöyle uzanıyorsunuz ve keyifle 1960-70’lerin filmlerini peşpeşe izleyebiliyorsunuz. Biz biraz Elvis Presley hasreti giderdik. Sabahın 04.00’ünde Atina’da olduğumuza göre, demek ki yarım saat öncesinde ayrılmıştık beach party’den. Biz giderken, küçücük kumaş parçalarının örtmeye çalıştığı incecik, bronzlaşmış bazı ilahi bedenler hálá şu insanoğlunun etini kemiğini müziğe nasıl bürüyebildiğini kanıtlıyordu. Gold Beach’te tüm bu güzellikler her cuma, cumartesi ve pazar günleri tekrarlanıyor. Fiyatlara gelince... Giriş ve tercihinize göre bir kadeh içki 10 Euro. 3452 bölümlük TV dizisiYiangos Drakos acımasız, hain, zalim ve aklınıza kötü olan ne varsa gelebilecek bir işadamı. Bilmem kaç şirketi, bilmem kaç evi, bilmem kaç karısı, bilmem kaç sekreteri, bilmem kaç metresi, zannedersem de üç çocuğu ve bir torunu var. Politikacılara ve polislere rüşvet vermek hobileri arasında. İş dünyasında rakiplerine kurmadığı tuzak, çevirmediği dolap yok. Kendisi için esas olan, ailesi. Drakos ailesinde kuzen, yeğen, amca, teyze eşcinsel, AIDS’li, uyuşturucu müptelası, geri zekalı ya da ona yakın bir şeydir... Sözgelimi, büyük oğlu aşık olduğu kadını eve getirir. Ailede kim varsa bu kadınla ya yatar ya da kavga eder. Sonra kadının, baba Yiangos’a rakip bir işadamının kızı, gelini, kayınvalidesi filan olduğu ortaya çıkar. Aile içindeki ‘Seni seviyorum’dan çok ‘seni topuğundan vurdurturum’ şeklindeki diyaloglar, evin kapısından giren oldu mu, ‘Seni öldürürüm’e dönüşür. ‘PARILTI’’ NİHAYET BİTTİYiangos Drakos acayip bir adam vesselam. Eski Türk filmlerinde Danyal Topatan, tecavüzcü Coşkun ve ondan kıskanacak bir şeyi olmayan Nuri Alço, Behçet Nacar, hatta Erol Taş’tan (e ne de olsa 1970’lerde öğrencilik yıllarımızda çevrilen o yapımların etkisi var) bile beter kahkaha atıyor. Ailenin yaşamında ne tesadüfler bitiyor, ne de uğursuzluklar eksik oluyor. Sözgelimi Yiangos’un fabrikalarında çalışan bir işçi kaza geçiriyor, kolunu kaybediyor. Tek kolla geliyor, evin kapısını çalıyor. Bir yandan da, nasıl oluyorsa, çıkarken ya iki kollu çıkıyor ya da öteki kolu yok. Tabii zavallı işçinin ailesindeki dişilerin hangi muameleyi gördüklerini anlatamam. Bırakın aileyi, evde çalışan aşçının, hizmetçinin, bahçıvanın başına gelenler, pişmiş tavuğun başına gelmez. Bütün bunlar tabii farklı versiyonlarla Yunanistan’ın iki büyük TV kanalından biri olan Antenna’da tam 14 yıldır gösterilen ‘Lampsi’de (Parıltı) olağan şeyler, 16 Eylül 1991’de ilk bölümü gösterilen dizi, geçen hafta 3 bin 452’inci ve son bölümü ile ekranlara veda etti. Bu süre içinde 140 bin sayfa senaryo yazıldı, 1500 artist rol aldı, 190 aşk, nefret ve şehvet hikayesi işlendi. Yayın hayatına başladığında açık olan televizyonlarda yüzde 50.9 reyting alan dizinin bu yılki ölçümleri yüzde 23.5’ta seyretti. Diğer kanallar defalarca denemelerine rağmen Yiangos’a rakip olamayacaklarını anlayıp çoktan havlu attılar. Dizinin yapımcısı ve yönetmeni Nikos Foskolos. Senaryoyu ise eşi Tonia yazıyor. Foskolos ‘Lampsi’ye başladığında orta yaşlıydı, şimdi bayağı ihtiyarladı. Melek yüzlü şeytan Yiangos’u canlandıran Hristos Politis de öyle. Hani 74 ya da 740 bölümünü izlemeseniz hiçbir şey kaybetmediğiniz, her seferinde kolayca konuya hakim olduğunuz bu diziyi kimler izliyor diye sorarsanız, cevabım herhalde yemeği kısık ateşte bekleten önlüklü kadınlar ile onların bir zamanlar beyaz olan fanilalarını ve çizgili pijamalarını daha öğle saatlerinde giymiş, haberlerin başlamasını beklerken horlayan kocaları olacaktır.