Lezzetin sırları

İlias Mamalakis’i tanımayan yoktur bu diyarda. Yunan televizyonlarında yemek programlarının 1 numarasıdır. Diyar diyar dolaşır, lezzetleri keşfeder.

Yemek üzerine çok sayıda kitabı, çok sayıda ödülü var. Binbir lezzetin sevdasına, 40 yıllık mesleği mali müşavirliği bıraktı. 1999 yılından beri televizyonların en sevilen "star"larından biri.

İngilizce ve Fransızca konuşuyor. Aşçı değil, gazeteci-yazar ve "gezgin bir tat sevdalısı" olarak tanımlıyor kendini.

Türk mutfağının ayrı bir yeri var Mamalakis’te. Kameramanı ve ekibiyle tam 40 ülke dolaştı bugüne kadar. Türkiye’de iki program yaptı. Karadeniz, Akdeniz ve Doğu Anadolu’ya da giderek lezzet sırlarını keşfetmek niyetinde.

Ekrandan anlatırken bir yemeği, o yörenin, o ülkenin kültürünü de medeniyetini de aktarıyor. Tatlı mı tatlı dilli üstelik. Tuza "tuzcuk", bibere "bibercik" diyecek kadar.

Mamalakis, geçenlerde Atina’da bir başka büyük usta ile buluştu. Karaköy Güllüoğlu baklavalarının sahibi Nadir Güllü ve Atina’daki mümessili Aris Prodromidis, Yunanistan’ın "yemek sihirbazı"nı başkentin sosyete semtlerinden Kifisia’daki şubelerinde ağırladılar.

Mamalakis-Güllü "zirvesini" kaçıracak değildim herhalde.

Tatlı yediler, tatlı konuştular. Nadir Güllü’nün günde 300 kilo baklava sattığını duyduğunda şaşakaldı Mamalakis. Politikacılardan yakındı, sonra "Ben ve Nadir bu işi daha iyi çözeriz" diyerek espri yaptı.

Baklavalı, paskalya çörekli sohbetimizi kaydetmeye başladım:

- Türk mutfağını nasıl buluyorsunuz?

- Çok beğeniyorum. Bir kere bütün zeytinyağlı yemekler güzel. Patlıcanı özellikle çok lezzetli pişiriyorlar.

- Kebapları mı, Osmanlı mutfağını mı?

- Osmanlı mutfağını.

- Peki kebaplar?

- Onlar da muhteşem ama her gün yemek için değil. Bizdekilere kıyasla etler Türkiye’de daha yağlı.

- Programlarınızdan birinde, İstanbul’da kalın tuzla pişirilmiş balık tarifi yaptınız.

- Çok lezzetliydi. Balıkta kalın tuzu Arnavutlar kullanır. Yunanistan’da bazı adalarda da balık aynı şekilde pişirilir. Bu arada balık derken, kalkanı unutmayalım. Çok nefis.

- Türk tatlıları?

- Onlar da çok güzel. Ama hamur tatlılarında, şerbetli tatlılarda bu işin anası Suriye.

- Türk mutfağı ile Yunan mutfağını kıyaslarsak, hangisi daha zahmetli?

- İstanbul’da beş yıldızlı otellerin şefleri ile yemek yaptım. Çok emek, çok bilgi gerektiren yemekler pişirdiler. Şimdi evlerde ne oluyor bilemem. Biliyorsunuz evlerde yemekler daha basit hazırlanır. Ancak, şunu belirtmek isterim. Doğu Akdeniz mutfağına haksızlık edilmiştir. Fransızlar, İtalyanlar ve İspanyollar kendi mutfaklarını dünyaya daha iyi tanıttılar ve her yerde restoranları var. Biz ve Türkler bu işi beceremedik. Yöresel kaldık. Sınırlarımızı çok aşamadık.

- Türkiye’de yemek dışında izlenimleriniz?

- Kapadokya’ya kadar gittim. Türklerin misafirperverliğini anlatamam. Bizi hiç bilmeden, tanımadan ağırladılar. Kapadokya’da mesela belediye başkanı olsun, milletvekilleri olsun bize yardım etmek için ellerinden geleni yaptılar. Komik gelmesin ama Kapadokya’da insanlar Türkiye ile Yunanistan arasında sorunlar olduğunu bilmiyor. İnsanların başka sorunları var.

- AB’de baklava, lokum patenti meselesini nasıl görüyorsunuz?

- Bunlar saçmalık. Baklava ne Kıbrıs ne de Türk. Sözgelimi Bizans tarihi ile ilgili kitaplarda, baklavanın bir versiyonunu bulabilirsiniz. Malzeme hemen hemen aynı. Susam ve karabiber de var içinde. Lokuma gelince, Türkiye’de Hacı Bekir’in lokumunu kimse yapamaz. Yani 40 patent de alsanız bir şey değişmez. Yemeğin vatanı yoktur, yöresi vardır.

- İyi bir yemeğin sırrı?

- Taze ve kaliteli malzeme, pişirmede ustalık ve yaptığınız şeyi sevmeniz.

Sürdü gitti öyle sohbet. Mamalakis, kazandibiyi tattığında vakit hayli ilerlemişti.

Dış politika tanker gibidir

Türk-Yunan ilişkilerinde yaprak kıpırdamıyor dense yeridir. Muhtemel bir fırtınadan önceki sessizlik değil bu. Kostas Karamanlis’in 49 yıl sonra ilk Yunan başbakanı olarak yaptığı Ankara ziyaretinin ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile vardığı mutabakatın sonuçlarını görmeye başlıyoruz sanki.

Görünen o ki, Ankara da Atina da gürültüsüz patırtısız, kamuoylarının tepkisini çekmeden, çalışmalarını olumlu istikamette sürdürüyorlar.

Bu hedefte özel görevler üstlenen dışişleri bakanları Ali Babacan ile Dora Bakoyani, birkaç gün önce Strasbourg’da Avrupa Konseyi toplantısı sırasında bir araya geldiler. Açıklamalarına bakılırsa, ikisi de ilişkilerin gidişatından memnun. Bakoyani Türk-Yunan ilişkilerinin düzelmesinin "100 metre yarışı değil maraton" olduğunu söyledi. Ülkelerin dış politikalarının sürat teknesi olmadığını, en ufak manevranın bile zaman gerektiren dev bir tanker olduğunu da ekleyerek katılıyoruz.

Farkında mısınız Ege’de sular duruldu. Çipuraların Kardak Kayalıkları’nda yumurtlama dönemleri (aralık-şubat) geride kaldı. 1988 yılından beri bazen resmi, bazen gayri resmi, bazen tek taraflı, bazen iki tarafın da uyguladığı yaz aylarında askeri tatbikat yapılmamasına ilişkin moratoryum dönemi de yaklaşıyor.

Altı ay önce Genelkurmay Başkanı olan Dimitrios Grapsas, mayıs sonlarında ilk Ankara ziyaretine hazırlanıyor. Grapsas’ın selefi, şimdiki İçişleri Bakan Yardımcısı Panayotis Hinofotis ile Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt arasında iyi bir dostluk, iyi bir "kimya" oluşmuştu. Birbirlerine "Takis" (Panayotis’in kısaltılmışı) ve "Yaşar" diye hitap ediyorlardı. Yeni Yunan Genelkurmay Başkanı’nın ilk Ankara ziyaretinin başarılı geçmemesi için hiçbir neden görmüyoruz. Bu arada, iki ülke silahlı kuvvetlerinin arama kurtarma birlikleri 12-16 Mayıs tarihlerinde Yunanistan’da ilk kez ortak tatbikat yapacaklar. Bu tatbikatların ilki 2006 yılında Türkiye’de yapılmıştı.

Kıbrıs’tan gelen haberler de iyi aslında. Belki çalışmalarını sürdüren teknik heyetlerde ve çalışma gruplarında anlaşmazlıklar çıktığı duyuluyor, belki bir taraf "Annan Planı", diğer taraf da "öyle bir şey yok" diyor ama Mehmet Ali Talat ile Dimitris Hristofyas arasındaki "flört" güçlenerek devam ediyor. Çarşamba gecesi, iki lider Slovakya büyükelçiliğinin davetinde yeniden biraraya geldiler. Rum basınında yayınlanan kamuoyu araştırmaları da çözüm umutlarının kıpırdandığı yönünde.

Dikkkatimizden kaçmayan bir nokta da Yunan basınının tavrı. Son zamanlarda birkaç çirkin, aslı astarı olmayan ve dolayısıyla "hedeflerine" ulaşamayan istisnaları saymazsak, mevcut ortamı bozmaya yönelik yayınlara pek rastlamıyoruz. İnşallah öyle gider.

Ne diyelim?.. Aman nazar değmesin.

Seviyorum... Yia sena liono

Yazın müjdecisi, tepedeki güneş, sahillerdeki canlılık ve bedenleri örtmeye çalışan minnacık bez parçaları değil sadece. Bu diyarda, kışlık eğlence mekanlarının kapanması da yazın habercisi. Yazlık mekanların adamakıllı açılması mayıs sonunu bulur. İşte bu "ölü dönem"de de yazın sükse şarkıları çıkar piyasaya.

Önce, cıvıl cıvıl bir şarkı. Klibi, Yunan müzik kanallarında sürekli gösteriliyor bugünlerde. "Seviyorum... Yia sena liono (senin için eriyorum).

Türkiye’de birkaç yıl önce "m’agapai...den m’agapai" (seviyor-sevmiyor) şarkısıyla hayli sükse yapan Ancela Dimitriu’nun genç sanatçı Tolga Futacı ile düetinden söz ediyorum. Türkçe-Yunanca şarkılar daha önce de söylendi ama sanırım ilk kez güfte iki dilde de aynı kelimeleri içeriyor.

Ege’nin iki yakasında da sıcak yaz gecelerinin gözdesi olacağına şüphe yok şarkının. Minare yıkılmış ama mihrap yerinde Ancela’nın "Seviyorum"lu yeni CD’si piyasaya çıktı. "Ta ida ola", yani "Her şeyi Gördüm" adını vermiş. Sevenlerine duyurulur.

Şimdi de "Pame Hawaii", yani "Hawaii’ye gidelim". Bestesi ithal bu Latin nağmeleriyle dolup taşan şarkı pek popüler. "Yeter artık evde kalmayalım. Motosiklete atlayıp, tek teker üzerinde Hawaii’ye gidelim" diyor. "Gidelim de para yok. Bankadan çekelim. Şifremi unuttum. Thomas seni telefondan arıyorum nerdesin? Evde ne kadar para varsa topla ve gel Hawaii’ye gidelim" diye ekliyor.

Alkisti Protopsalti, Yunanistan’da, hani derler ya sanatçı gibi sanatçılarından. Haris Aleksiu, Yorgos Dalaras ekolünde. Yıllardır kalitesini koruyor. Merak edenler "Pame Hawaii"yi internetten dinleyebilir.
Yazarın Tüm Yazıları