Paylaş
İşadami Yani Vlastos: 15 yıl önce Lefter 70 yaşını biraz aşmışken Atina'ya gelir. Faliron semtinde dolaşırken bir arsada futbol oynayan birkaç çocuk görür. Biraz seyreder. İçinde kurt var ya, "Çocuklar ben de oynayayım mı?" diye sorar. Çocuklar, “Dede ne diyorsun! Sahada kalırsın başımız belaya girer” deyince kızar ve çocukların en küçüğünü seçerek yarım yamalak Rumcası ile (Lefter Türkçeyi de doğru dürüst konuşamazdı) “Hadi biz ikimiz, siz hepiniz” der. Çocuklar dalga geçmek için kabul eder ama beş dakika sonra hepsinin başı döner. ”Yahu dede sen kimsin?” diye feryat ederler. Bu hadiseyi hem Lefter'in ağzından dinledim hem de tesadüfen oradan geçen bir arkadaştan duydum.
Yazar Petro Markaris: Ben Heybeliadalıyım. O, Büyükadalı. Çocukluğumda hep onu Büyükada’da kahve içerken görürdüm. Etrafında toplanan çocuklarla ilgilenir, onlarla sohbet ederdi. Heybeliada’da Rum çocukları ile Türk çocukları arasında, 'Lefter mi yoksa Beşiktaş’ın forveti Şevket mi daha iyi' rekabeti vardı. Lefter, Türk toplumunda bir Rum'un pekala bazı şeyleri becerebileceğini gösterdi. O, sadece Rumların değil, İstanbul’un, İstanbul’da yaşayan tüm insanların bir parçasıydı. O zamanlar İstanbul’da Türkler, Rumlar, Ermeniler ve diğer azınlıklar beraber değil, paralel hayatlar yaşardı. Lefter bunu değiştirmeyi başardı. Bu açıdan da bir öncüydü.
Eski futbolcu Niko Kovi: Lefter bizim için bir mit, bir ilahtı. Türk futbolunun tartışılmaz en büyük ismiydi. Futbolcu dendiğinde aklıma gelen ilk isimdi. Kınalıada’ya yaz turnuvalarına gelirdi. Onu sandallarla karşılar, seyretmeye doyamazdık. Atina’ya geldiğinde de buluşurduk. Onun futbol tecrübelerinden çok yararlandım.
Yazar, siyaset bilimci Herkül Millas: Babam sırf Lefter oynuyor diye beni İstanbul'da Fenerbahçe maçlarına götürürdü. Muhteşem bir futbolcuydu. Lefter'le ilgili travma olarak hatırladığım bir anım da var. Bir maçta Lefter iyi oynamıyordu. Tribünlerde tempo halinde 'kefere' diye tezahürat yapıldı. O kelimenin ne anlama geldiğini o gün öğrendim.
Şarküteri sahibi Kosta Duhanis: Lefter, Türkiye ile Yunanistan’ı birleştiren bir isimdi. Rahmetli amcam Mihal, onun maçlarını öyle bir anlatırdı ki dinlemeye doyamazdık. Lefter’in maçlarında biletler karaborsaya düşermiş. Lefter’i 55 yaşındayken, adalardaki turnuvalarda izlemiştim. O yaşına rağmen maçın sonuna kadar sahada kalmasına şaşırırdım.
BİZİ AÇ SANIP PORTAKAL ATTILAR
Şimdi de Yunanistan’ın en yüksek tirajlı gazetesi Ta Nea’dan alıntı: "Rum doğdu ama Türk olarak yüceldi. Sadece Türkiye’nin değil dünyanın en büyük futbolcularından biriydi. Hayatının belki de en zor maçını Yunanistan’a karşı oynadı ve kazandı. Yunanlı taraftarlar, gol attı diye ona portakal fırlattı. O ise yıllar sonra o maçı “Herhalde bizi aç sanıp portakal verdiler” diye hoşgörüyle karşıladı. Yunanlılar için 'hain'di Lefter, Türkler de onun Rum olduğunu hiç unutmadılar... Günahı ne idi?"
BÜYÜKADA'DA TANIŞTIK
Lefter’in Yunanistan’da futbol hayatı çok kısa sürdü. İstanbullu Rumların kurduğu AEK’da sadece beş kez forma giydi. İraklis takımına karşı oynadığı maçta sakatlandı ve kramponlarını astı. Duyumlarım, o zamanlar AEK’da Nestoridis, Papaioannu gibi starların onu pek çekemediği şeklinde.
En sonunda da benim tanıdığım Lefter: Rahmetli babam Koço anlatırdı çalımlarını ve gollerini. “Ya abartıyor” derdim kendi kendime. İdollerim, Datcu, Alpaslan, Ziya, Cemil, Ogün, Abdullah, Sasu, Nunweiler'di o zamanlar.
Atina’ya göçüp Rıdvan, Aykut, Oğuz hayranıyken Koço hâlâ Lefter'de ısrarlıydı. “Topu ayağından alabilmen için tek yol faul yapmaktı” derdi.
1980’li yılarda Büyükada’da tanıştım Lefter ile. O yaşına rağmen ayak adaleleri dikkatimi çekmişti. Atina’da da karşılaştık sonra. Geçen yıl Atina Devlet Hastanesi Evangelismos'ta hayat mücadelesi verirken görmüştüm son kez.
“As einai elafri to homa tou” yani, toprağı bol olsun. Bir de Lefter için yaptıklarına teşekkürler Fenerbahçem.
Paylaş