Kumar Yunan tarihinin parçası

Şans oyunlarına en çok ilgi gösteren halk, Yunan halkı. Kumara düşkünlük moda değil, nesilden nesile geçiyor. Hatta 1905’te kumarhaneler kapanınca bir kumarhane sahibi bu yüzden başbakanı öldürmüş.

Haber iki yıl önce Türk medyasında da yayınlanmıştı. Dünya Piyangolar Birliği’ne göre, şu yaşadığımız fani gezegende şans oyunlarına en büyük ilgiyi Yunan halkı gösteriyor. Bu ülkede her yıl kişi başına ortalama 392,18 dolarlık şans oyunu oynanıyor. Yunanistan’da 1 yıl içinde talih oyunları için ceplerden çıkan para 4 milyar 302 milyon dolar. Türkiye ise 44 ülke arasında kişi başına 12,4 dolarlık harcama ile 35. sırada.

İki yılda çok şey değiştiğini zannetmiyorum. Şöyle etrafıma baktığımda pazartesi, perşembe, pazar farketmeksizin bayilerde hep kalabalık görüyorum. Uzun kuyrukların oluşmaması bayi sayısının çokluğundan kaynaklanıyor. Bu diyarın en ücra köyüne gitseniz ya bakkalı ya da kasabı aynı zamanda şans oyunları bayiidir.

Devlet kontrolündeki şans oyunları bir yana, kaçak bahislerin (sözgelimi bir caddedin başından sonuna kadar yürüyüp X marka kaç araba geçeceğine kadar varıyor), kahvelerde, kulüplerde ve evlerde oynanan kumarın haddi hesabı yok.

Evlerde, yeni yılda "uğur getirsin" diye 1 Ocak’ın ilk saatlerinde kumar masasına oturup, saate hatta takvime bakmadan ancak işe gitmek için kalkanlar olduğunu söylesem inanır mısınız?

Kumara düşkünlük "moda" değil. Nesilden nesile geçiyor adeta. 19. yüzyılda bazı Fransızca sözlüklerde "grec" kelimesinin karşıtı "kumarda hile yapan" anlamına geliyormuş, Nedeni de Teodoros Apulos adlı bir Yunanlının, Fransa’da saraya sızmayı başarıp, önceden işaretlediği bir iskambil destesi sayesinde bir sürü subayı soyup soğana çevirmesiymiş. 1821’de başlayan Yunan bağımsızlık savaşının kahramanlarını gösteren iskambil kağıtları da sadece birkaç ay sonra 1822 başlarında "piyasaya" sürülmüş.

Kumar, Yunanistan’ın siyasi tarihini ne kadar etkiledi diye sorarsanız bir örnekle anlatayım.

Takvimler 31 Mayıs 1905’i göstermektedir. Dönemin başbakanı 82 yaşındaki Teodoros Deliyiannis, rutin bir toplantı için parlamentoya gelir. Arabasının kapısını, orada bekleyen 35 yaşlarında tanımadığı birisi açar. Başbakan, kendisini seven bir vatandaşının jesti sanıp teşekkür ederek parlamento binasına doğru ilerler. Arabanın kapısını açan genç adam cebinde gizlediği bıçağı birdenbire çıkarıp başbakanın karnına saplar. O anda yoldan geçenler saldırganı linç ederler. Muhafızlardan biri son nefesini vermeden saldırgana sorar:

-Adın?

-Andonis Kostagerakakis..

-Neden başbakana bıçak çektin?

-Kumarhanem vardı. O kumarı yasakladı. Perişan oldum. Aç kaldım.

Kostagerarakis parlamento binası önünde ölür. Başbakan Deliyiannis de birkaç saat sonra ameliyat masasında. Ertesi gün cenaze törenine onbinlerce insan katılır.

İntihar vakaları, cinayetler, insan onurunun ayaklar altında çiğnenmesi, ailelerin dağılması gibi birçok felaketin nedeni kumar şüphesiz. Ancak, oynayanın elindeki üç asa bir dördüncüsünün eklenmesi, zarın dönüp dolaşıp düşeşe oturması veya rulet masasında bilyenin tam yerini bulmasının "tadı" da başka.

Emek vermeden kazanmanın dayanılmaz cazibesi.

İnsanız işte..

YUNANLILARIN GÖZBEBEĞİ AVUSTRALYALI

Atina Akademisi geçtiğimiz günlerde Avustralyalı Oliver Zammit’i "yılın adamı" seçip özel bir törenle "insanlık örneği" ödülünü verdi.

Bu diyarda geçen yıl en çok konuşulan isimlerden Oliver Zammit, geçen ağustos ayına kadar belki de Yunanistan’ın haritada nerede olduğunu bile bilmiyordu.

Oğlu, 20 yaşındaki Doujon "Baba arkadaşlarla yaz tatilini Mikonos adasında geçireceğiz" dediğinde, kaderin ördüğü o körolası ağdan habersiz "İyi fikir. Duyduğuma göre eğlencenin sınırı yokmuş orada" cevabını vermişti.

Doujon, babasından aldığı parayla her gencin rüyası, sorunsuz sorumsuz tatiline başladı. 29 Temmuz gecesi adı "günah adası" olarak da bilinen Mikonos’ta "Tropicana" barının dışında korumalarla tartıştı. Tartışma kavgaya dönüştü ve barın dört koruması beyzbol sopalarıyla ölesiye dövdüler talihsiz genci. Mikonos devlet hastanesine sevk edildi once, durumunun ciddiyeti nedeniyle askeri helikopterle Atina’ya götürüldü sonra.

Doktorların teşhisi gecikmedi: "Klinik açıdan ölü".

Avustralya’nın Atina Büyükelçiliği durumu babaya bildirdi. İlk uçakla geldi Yunan başkentine Oliver Zammit. Haber tüm dünyayı dolaşıyordu, Avustralya medyası yerden yere vuruyordu Yunanistan’ı.

Oğlunun başucundan bir an olsun ayrılmadı. Onun nefes alması bile yetiyordu. Öfkesini, isyanını bastırıp çıktı gazetecilerin karşısına. Münferit bir olay olduğunu, oğlunu dövenlerin onu öldürmek niyetinde olmadıklarını bildiğini söyledi. Her şeyin kötü tesadüfler zincirinde yaşandığını...

Sonra, talihsiz oğlunun hastanedeki odasında geçen upuzun bir geceden sonra, ne yürek taşıyormuş ki o baba, Yunan yetkililerle temasa geçip "Oğlumun organlarını bağışlıyorum" diyebildi. Yetkililer bile şaşırdı bu insanlık örneğine.

Doujon birkaç saat sonra son nefesini verdi. Organlarından dört Yunan vatandaşı hayata döndü. Baba "Oğlum yok ama onun artık dört kardeşi var" dedi. 10 Ağustos’ta Doujon Zammit’in tabutu Sydney’e götürülürken, Facebook’ta açılan sayfada aileden özür dileyen Yunanlıların sayısı 20 bini geçmişti. Oliver Zammit’e ne ödül verilse az bence.

Doğuyor, büyüyor, yaşlanıyor ve ölüyoruz. Kaçımız, bu hayatta bir defalığına olsun içine biraz ışık girsin diye kalbimizi yüreğimizi örten perdeyi aralayabildik ki?

YİNE GÖSTERİ VARDI

Geçen pazar, 2008’in son pazarı yine gösteri vardı Atina’da. Hayır, 16 yaşındaki bir gencin polis kurşunu ile hayatını kaybetmesiyle 6 Aralık’ta başlayan protestoların bir yenisi değildi. Yürüyenlerin çoğunluğu 30 yaşın üzerindeydi. Gösterinin sloganı ise "Pazarları asla".

Karamanlis hükümeti, sadece günler süren şiddet olaylarından değil, daha sonraki günlerde halkın gitmekten korkması yüzünden çok büyük maddi zarar gören şehir merkezindeki dükkanların bir defalığına olsun açık kalmalarını kararlaştırdı. Çalışanlar yevmiyelerini yüzde 75 zamlı alacak, pazar iznini de ilerleyen günlerden birinde kullanacaklardı. Hedef, hem dükkan sahiplerinin hem de halkın psikolojisini biraz pompalamaktı.

Hükümetin burnundan geldi desek yeridir.

Önce merkezlerin alışveriş merkezlerini bulunduğu semtlerdeki dükkan sahipleri tepki gösterdi. Bu uygulamanın ayrıcalık olduğunu, söyleyip, kendilerinin de dükkanlarını açacaklarını ilan ettiler.

Ardından, Komünist (KKE) ve Sol Koalisyon (Sinaspismos) partilerinin kontrolündeki sendikalara üye çalışanların tepkisi geldi. "Hükümet, fırsatını buldu pazarları da çalışmamız için zemin hazırlıyor" diyerekten.

Tepkiler çoğalınca, hükümet topu Atina valiliğine attı. Valilik, 1966 yılından kalma ve bir kararnameye dayanarak, sadece şehir merkezindeki dükkanların açık kalacağını, başka semtlerdeki dükkanların açılması halinde kanuni işlem yapılacağını açıkladı.

Ve pazar sabahı onbinlerce Atinalı çocukları ile birlikte hem hoş vakit geçirmek hem de alışveriş için şehir merkezine geldiklerinde yine polisle, yine göstericilerle karşılaştılar. Trafik deseniz tam bir kaos.

Sendikacı göstericiler dükkan sahiplerini önce "demokratik" sonra da tehdit yollu kepenk indirmeye çağırdılar. Adamların zaten iki hafta önce dükkanları yağmalanmış, benzeri tekrarlanır korkusuyla siftah etmeden kapattılar.

Gerilimli saatler yaşandı. Göstericiler "Pazarları asla" kuralının istisnasız çiğnenemeyeceği mesajını vermiş olmanın mutluluğu ile "er meydanını" terk ettiklerinde vakit öğleni geçmişti. Valiliğin izni dükkanların saat 18.00’e kadar açık kalmasıydı. Dükkanlar üç dört saatliğine çalıştı.

"İşler nasıl gitti" diye soranlara gülüp geçiyordu dükkan sahipleri.
Yazarın Tüm Yazıları