Sadece Yabancı Damat dizisi, sadece mangalda pişen kebaplar, sadece Türkçe müziğin çaldığı barlar değil; suyun bu yakasında Türk yazarların ya da kahramanların Türk olduğu kitaplar da revaçta.
Çok değil, 8-10 yıl önce Atina’nın kitapçılarını dolaştığımızda hani, Dido Sotiriyu’nun "Benden selam söyle Anadolu’ya"sını, Aziz Nesin’in, Názım Hikmet’in ve sayısı bir elin parmaklarını geçmeyen yazarların eserlerini saymazsak, genellikle Türkiye ya da Türkler ile ilgili olarak sadece olumsuz kitapların bulunduğunu görürdük. Özellikle Türkiye’ye adımını bile atmayan ya da hayatında tek bir Türk bile tanımayan bazı Yunanlı "uzmanların" yazdığı kitapların her sayfasından adeta kan damlardı.
Zamanlar gibi melodiler de, melodiler gibi kitapçıların raflarındaki kitaplar da değişti...
TÜRKİYE’DE DAVA BURADA BESTSELLER
Gelelim günümüze. Yunanistan’da 2005 yılında en çok satan kitap J.K Rowling’in Harry Potter ve Melez Prens’i (70 bin) oldu. İkinci sırayı Dan Brown’un Da Vinci şifresi (61 bin), üçüncü sırayı Türkçe’ye de çevrilen Arayış ve Yıkılış ile tanıdığınız Nikos Themelis’in son eseri Aramızda Sohbet (60 bin), dördüncü sırayı da güzel ve yetenekli Mara Meimaridi’nin yine Türkçe’ye çevrilen İzmir Büyücüleri (56 bin) aldı.
Türkiye’de dava konusu da olan Mara’nın İzmir Büyücüleri yayınlandığı günden beri 280 bin adet sattı. Kitabın bu yılki başarı grafiğinde TV’ye dizi filmi olarak çekilmesinde payı var.
"Top 10" listesinde eski başbakanlardan Kostas Simitis’in yazdığı ve 1996 Kardak Krizi’ne de ışık tutan "Yaratıcı Bir Yunanistan İçin Politika" adlı kitabı ise 30 binlik satış ile dokuzuncu sırada yer aldı. Kitabın sadece bir ay önce piyasa çıktığı düşünülürse hiç de fena değil.
1950’lerin İstanbul’unu ve 6-7 Eylül 1955 olaylarını anlatan Dimitris Tsalidis’in Yok Canım’ı (10 bin) ve ölümsüz Yunanlı yazarlardan sayılan Tasos Athanasiadis’in Kurtuluş Savaşı sırasında Ayvalık’ta yaşayan bir Yunanlı banker ile ailesini konu alan Niovi’nin Çocukları 20 bin ile bu yıl iyi bir satış grafiği çizdi.
Türk-Yunan dostluğuna daha en başından, üstelik çok zor dönemlerde inanıp gönül verenlerden sevgili Zülfü Livaneli’nin kitabı Mutluluk, 10 bine yakın sattı. Yunanlı okuyucu, Vamik D. Volkan ile Norman İtzkowitz’in yazdığı Ölümsüz Atatürk’e de ilgi gösterdi.
İster kitaplarında, ister gazete ve dergilerdeki yazılarında, ister hazırlayıp sunduğu radyo programlarında Türkiye ziyaretlerinden duyduğu hayranlığı gizlemeyen, uzun upuzun cümleler kurmasına rağmen çok hoş ve esprili bir dili olan Yiannis Ksanthulis’in İstanbul’u ve Orhan Pamuk’un İstanbul, Hatıralar ve Şehir eseri de bu yıl 6’şar bin sattılar.
Bunlar iyi şeyler...
Yılbaşında İstanbul’daydım
1 Ocak gecesi televizyonlardaki o kavga dövüş görüntülerini bir an önce unutmak istiyorum. Benim aklımda sadece 31 Aralık akşamı saat 19.00 sularında gezdiğim, büyük bir zevk ve itinayla süslenmiş Teşvikiye sokakları kalacak.
31 Aralık gecesi Beyoğlu’nda ve Taksim’de dolaşan sarhoşları, bira satılan seyyar tezgahları ve el arabasındaki biraları tezgahlara yetiştirmek için koşan türbanlı kadını unutmak istiyorum. Aklımda, 1 Ocak gecesi sakin ama pırıl pırıl gördüğüm Taksim, Beyoğlu kalacak.
1 Ocak gecesi "ünlüler yılbaşında nasıl eğlendiler" şeklindeki görüntülü magazin haberlerini de unutmak istiyorum. Bana göre "ünlüler", "ünlülerin" sahneye çıktıkları mekanlara gitmek için, hani Atina ile kıyaslarsanız nedensiz çok büyük paralar harcayanlar da öyle çılgınca eğlenmediler. "Güçlü bağlantılarım" sayesinde yüzde 50 tenzilatla gittiğim nezih bir mekanda fıkır fıkır şarkılar söylenmesine rağmen saat 04.00’e kadar insanlar sandalyelerinde oturuyorlardı.
BU ŞEHRİN YILBAŞLARI
Aklımda 31 Aralık gecesi dinlediğim şahane bir ses, müşteri ile hiç laubali olmadan sıcak bir iletişim kuran, sahnede gereksiz konuşmak yerine müzik yapan bir sanatçı, Ferhat Göçer kalacak.
1 Ocak sabahında İstanbul’uma şafak sökerken, onca alkollü sürücünün direksiyon başına geçme saçmalıklarını unutmak istiyorum.
Aklımda, ona her gün yılbaşı olan, Ortaköy’de bir köşeye çekilmiş ve gelip geçenlere bir karşılık beklemeden "mutlu seneler" diyen tatlı sarhoş kalacak.
Unutmak istediklerim ve aklımda kalacaklar madalyonun bir yüzü. Öteki yüzünde, önünden geçtiğim ve buram buram yılbaşı çöreği kokan pastaneler, evlerine kuruyemiş, pestil ya da tombala oyunu alan insanlar, güzel insanlar var.
Ne sihirli bir şehir ki bu, 20 küsur yıldır yaşadığım Atina’da ya da başka bir diyarda geçirdiğim yılbaşlarını hiç hatırlamam da, bütün manzaraları birleştirdiğinizde "klişe" ve "fabrikasyon" olmayan İstanbul’umdaki yılbaşlarımı teker teker sayabilirim.