Diplomaside "kırmızı telefon" nedir? Bir devletin veya iki ya da daha çok devletin, en yüksek makamları arasında tehlikeli durumlar belirdiğinde, bunları bertaraf etmek amacıyla kurulan bir iletişim sistemidir.
Adı öyledir öylesine, ama öyle rengi kırmızı filan değildir.
En ünlü "kırmızı telefon", şüphesiz bir zamanlar insanlık hali olur ya biri yanlışlıkla bir düğmeye basar da mazallah nükleer savaş patlar korkusuyla ABD ile eski SSCB arasında tesis edilenidir.
"Kırmızı telefon" Ege’nin iki yakasında da son yıllarda sık sık gündeme geldi. Dışişleri ve savunma bakanlıkları, genelkurmay başkanlıkları arasında "kırmızı telefon" hattı kuruldu. Bunun defalarca da faydası görüldü.
Sevgili okurlarım, size bugün bir başka "kırmızı telefon"dan bahsedeceğim. Atina ile Lefkoşa arasında olanından. Hattın bir ucunda Yunanistan başbakanı, öteki ucunda Kıbrıs Rum Yönetimi lideri var.
Bu "telefonun" özelliği, her zaman önemli bir "milli mesele" için çalmaması. Başka birileri de arıyor bu telefonu, hem de bir iki defa değil yıllarca.
Yaklaşık 9 yıl öncesine dönelim. Takvimler 24 Aralık 1998’i gösteriyor. Noel arifesi, ama Kıbrıs Rum Yönetimi milli konseyi tarihi bir karar için toplanmış. Atina-Ankara-Lefkoşa üçgeninde büyük bir gerginlik yaşanıyor. Nedeni de Kıbrıs Rum Yönetimi’nin Rusya’dan satın aldığı uzun menzilli S-300 füzeleri. Dönemin Rum Yönetimi lideri Glafkos Klerides, üzgün mü üzgün. Füzelerin Kıbrıs yerine Girit Adası’na konuşlandırılmaları için dönemin Yunanistan Başbakanı Kostas Simitis’in baskılarına boyun eğmiş ne de olsa. S-300’leri kendi sipariş etmişti. Şimdi geri adım atmak zorunda. Rum Milli Konsey topantısında "Beyler, ben hiçbir zaman Yunan hükümeti ile çekişmem. Hiçbir zaman böyle bir kararı Yunan hükümeti ile karşı karşıya gelmemek için aldığımı da söylemem. Füzeler Kıbrıs’a gelmeyecek" der Klerides.
Bugün Rum Yönetimi’nin lideri olan Tasos Papadopulos, o zamanlar DİKO partisinin parlamento sözcüsüydü ve söz isteyerek S-300’lerin Kıbrıs’a getirilmemesine tamamıyla karşı olduğunu vurguladı.
Klerides’in burukluğunu anlayan ve yardımcı olmak isteyen eski Rum Yönetimi liderlerinden Yorgos Vasiliu, toplantıda bir öneri ortaya attı: "Tamam Glafkos. Ancak füzelerle ilgili kararımızı iletmek için Atina’ya gitme. Kırmızı telefon ile ara Simitis’i."
Klerides gülümsedi hafif. "Ya bu telefon pek çalışmıyor. Bazen çaldığında dükkan olup olmadığını soruyorlar. Sipariş vermek istiyorlar" dedi.
Rumlar için çok kritik bir gündü. Kimse Klerides’in bu dediğini pek önemsemedi.
Atina-Lefkoşa arasındaki "kırmızı telefon’un sırrını tam 5 yıl sonra Papadopulos çözdü. Yunan gazetelerinden birisine verdiği demeçte baklayı çıkarıverdi ağzından: "Bazen çalıyor. Pizza siparişi yapıyorlar."
Düşünsenize, Atina-Lefkoşa arasında "kırmızı telefon" çalıyor. Papadopulos heyecanla ahizeyi kaldırıyor ve karşısında bir ses: "Aile boyu bir pizza. Çift peynirli, mantarlı olsun. Üç pizza alırsam biri bedava mı? Makarna çeşitleriniz ne?"
Paloma’nın öyküsü
Dünya çapında ünlü tekneler arasında, armatör Aristotelis Onasis’in bar sandalyeleri balina penisi derisinden yapılma"Christina"sı ve armatör Yiannis Latsis’in Bush ailesinden tutun da İngiltere kraliyet ailesine kadar birçok ünlüyü ağırlayan "Alexander"inden sonra artık armatör Vasilis Gulandris"in "Paloma"sı da var.
Uzun bir dönem Yunanistan’ın üç büyüklerinden olan Olimpiakos’un başkanı Gulandris, bu tekneyi 1965 yılında satın almıştı. 1974 yılında Kıbrıs olaylarından sonra, Yunanistan’daki Albaylar Cuntası’nın iktidardan düşmesi ile ülkenin yönetimini ele almak için Paris’ten Atina’ya gelen Konstantinos Karamanlis (bugünkü Yunan başbakanının amcası), canı sıkıldığında bu tekneyle kısa Ege turlarına çıkardı. Pire limanından hareket, son liman Mikonos Adası. Gulandris’in Mikonos’ta dillere destan bir villası var.
"Christina" veya "Alexander" gibi büyük ve şatafatlı olmasa da, "Paloma" da döneminde pek çok Yunan ve yabancı şahsiyete ev sahipliği yaptı.
1990’lı yıllarda kaderine terk edildi tekne. Pire’deki Zea limanında çürümeye başladı. Gulandris ailesi satışa çıkardı ama yıllarca alıcı bulunamadı. Ta ki 2004 yılında Fransız işadamı Vincant Bollore çıkıp, 3.5 milyon dolar verinceye kadar.
İşte, Türkiye’nin AB üyeliğine karşı söylemleri ile tanıdığımız ve söylemlerinin seçim öncesi sözler olarak kalmasını temenni ettiğimiz, Fransa’nın yeni cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin ülkesinde ağır eleştirilere uğramasına neden olan, seçimlerden hemen sonraki kısa Akdeniz tatilinde günlerini geçirdiği "Paloma"nın öyküsü böyle.
Başka manita bulacağım
Ömrünü bazen mavi, bazen yeşil, bazen konuşan, bazen suskun ama her zaman bir çift göze adamakla, sevmekle geçirdiğinden putperest sayılabilecek biri olarak Atina’dan bildiriyorum: Yaz geldi.
Yaz da bu diyarda iki renktir. Gök mavisi ve beyaz..
Yaz beyaz bu diyarda yani.
Daha mayıs ortalarındayız, ancak güneş orada tepede ve acımasızca sıcaklığını bahşediyor. Güneşten başka, her geçen gün daha kalabalıklaşan sahillerden başka, o güzelim can eriklerden, daha minnacık şeftalilerden başka, insanlar evet insanlar tavırlarıyla, kıyafetleri ile bangır bangır bağırıyor sanki: Yaz geldi.
Küresel müresel ısınma imiş, istediği kadar soğuk geçmesin o "karakış"tan sonra insanların yüzlerinde beliren tebessüm, gözlerdeki ışık yazın habercisi.
O çirkin kalın kazakların, paltoların, yünlü pantolonların yerini alan ve incecik tanrısal bedenleri saran minnacık bez parçaları "yaz geldi" diyor.
Atina’da hava sıcaklığı 35 dereceye kadar dayandı. Şehrin güney banliyösünde dalgaların bitişiğinde sabahlara kadar eğlence felsefeli mekanlar açıldı. Eşyanın doğasına aykırı olmayan yaz şarkıları bile çıktı. Bugünlerde sükse şarkı, Girit türkülerini hatırlatıyor. Ud ve "lyra" dedikleri Girit kemençesi ağırlıklı cıvıl cıvıl bir şey. Adı da "Tha vro alli gomena". Yani "Başka manita bulacağım". Adam kararını vermiş, unutması gerekiyor sevgilisini. Beyazları giyiyor, cebini para ile doldurup arabasına biniyor. Bir bara giriyor, birkaç dubleden sonra sevdiğine çok benzeyen bir kadın, kulağına eğilip "üzülme ya" diyor. O da gaza gelip sevdiğine sesleniyor. "Gidiyorum senden başka manita bulacağım."
Anlayacağınız bu diyarda artık uzun, sıcak ve günahkar geceler nöbette.
Tütmesin mi gözümde Ege’nin o eşsiz gökyüzünü ve denizini birleştiren canım adalar? Midilli, Siros, Simi, Sifnos ve daha niceleri.
Tertemiz, mis gibi sabun kokan bir pansiyon odasının penceresini açıp masmavi su ile buluşma zamanı.