Kıbrıs’ta olup bitenlerin özeti

KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat ile Kıbrıs Rum Yönetimi Lideri Dimitris Hristofyas arasındaki müzekereler, neredeyse ikinci ayını dolduruyor. İki liderin açıklamalarından ve takip edebildiğim kadarıyla Yunan ve Rum medyasında yer alan haberlerden yola çıkarak bazı değerlendirmelerde bulunmak mümkün.

1. Müzakerelerin gizliliği hakkında iki lider de sözünü tutuyor. İki aydır medyaya "büyük haber" sızmadı, sızdırılmadı. Hatırlıyorum da, 2003-2004 döneminde Annan Planı ile ilgili müzakerelerin bırakın ciddi içeriğini, komik olayları bile sızmış, sızdırılmıştı. Örnek mi? BM Genel Sekreteri’nin o dönemdeki Kıbrıs Özel Koordinatörü Alvaro De Soto, görüşmelerin birinde sıkıntıdan uyuyakalmış hatta horlamıştı (Simerini gazetesi 21 Şubat 2004). Başka örnek mi? Rauf Denktaş, eski Rum lider Tasos Papadopulos’a dönüp "1960’ta Doktor Fazıl Küçük hangi marşı önermişti hatırlıyor musun?" diye sormuş, Papadopulos bilmediğini söyleyince, KKTC’nin eski cumhurbaşkanı "Ya Mustafa ya Mustafa" şarkısını söylemeye başlamıştı. Türk ve Rum heyeti ilk şoku atlattıktan sonra kahkahalar patlamıştı tabii (Politis gazetesi, yine 21 Şubat 2004). KKTC yönetimi bu haberi yalanlamıştı.

2. Talat ile Hristofyas arasındaki "kimya", müzakereler için hálá bir "emniyet supabı". Gazetelerde okumuştum. Talat, Hristofyas’ın kendisine "yoldaş" diye hitap etmesine kızıyormuş. KKTC Cumhurbaşkanı geçen pazar günü Politis gazetesindeki demecinde, "Bana yoldaş demesine kızdığım söylentileri düzmece. Boşuna gürültü kopartıldı. Görüşmelerde Hristofyas bana yoldaş, dost ve dostum, ben de ona Dimitri diye hitap ediyoruz" dedi. Hristofyas ile konuşurken son derece rahat olduğunu da belirten Talat "Şüphesiz çok yakın arkadaşım değil, aynı mektepte sınıf arkadaşı değildik. Ancak ağzını açtığında ne diyeceğini anlayabiliyorum" diye ekledi. Hristofyas ise aynı gün Kathimerini gazetesindeki demecinde, "Kapalı kapılar ardında Talat ile aynı dili konuşuyor musunuz?" veya "Bazen Talat’ın bir şeyler yapmak istediğini ancak gücünün yetmediğini hissediyor musunuz" tarzı sorulara direkt cevaplar vermemeyi yeğledi. "Şimdi Talat istiyor ama gücü yetmiyor desem, onu köşeye sıkıştırdığımı ve ona sorun yaratığımı söyleyebilir" dedi.

3. İki lider de bugüne kadar "anlaşamıyoruz ama müzakerelere devam" mesajı verdi. Tamam işin daha başındayız ama nereye kadar devam? "Kıbrıs sorununa çözümü Kıbrıslılar verecek" sloganı kulağa iyi geliyor ama BM ağırlığını ortaya koymadan, müzakereleri rayına oturtacak bir "yol haritası" belirlenmeden nereye kadar ilerleme sağlanabilir ki? Daha Türkçesi, eğer siyasi irade varsa taraflarda Rumlar’ın reddettiği Annan Planı’nın ruhu er veya geç kendini gösterecektir. O zaman da Hristofyas’ın Rum kesiminde işi zor.

4. Federe devletin merkezi yönetim şeklini konuşuyorlar Talat ile Hristofyas. KKTC Cumhurbaşkanı, Annan Planı’nda öngörülen yönetim şeklini, yani başkanlık konseyi ile yönetimi önerdi. Rum lider ise "Kıbrıs bu şekilde yönetilmeye yabancı" diyerek, dört yıllığına Rum cumhurbaşkanı ve Türk yardımcı, iki yıllığına da Türk cumhurbaşkanı ve Rum yardımcı şeklinde dönüşümlü başkanlık önerisini ortaya attı. Ayrıca, Türk olsun Rum olsun, adayların aynı listede (yani ortak listelerde) yer almalarını istedi. Peki bu durumda, Türk adayın Rum seçmen tarafından da desteklenmesi gerekmeyecek mi? Benim anladığım, Hristofyas’ın demek istediği "Bugüne kadar Kıbrıs Cumhuriyeti, Türklerin katılımı olmadan tıkır tıkır işledi. Türkler de işte bu yönetime katılsın. Sistem yine tıkır tıkır işler".

5. Türkiye dendi mi Talat ile Hristofyas, onca yıllık dostluklarını bir kenara bırakıp sanki iki ayrı dünyanın insanları oluyorlar. Talat demecinde gayet açık: "Benim dünya ile ilişkilerimi, ekonomik açıdan varolmamı Türkiye sağlıyor. Eğer bir ülke sana bütün bu imkanları sağlıyorsa ve sana yok kardeşim artık müzakerelere gitmeyeceksin, gidersen sana bu imkanları vermem derse ne yapacaksın? Yok olursun, mahvolursun. Türkiye’den başka kime güvenebiliriz?

6. Prensipte Kıbrıs için her zaman iyi niyetliyim. Çünkü böylesi büyük bir sorunu kaldıramayacak kadar küçük bir yer Kıbrıs. Ancak, onca yıl onca yaşananlardan sonra, kaybedilen onca fırsatlardan sonra "çözüm filizleri" ya da "çözüm umutları" tarzı yaklaşımlar da tuhaf geliyor biraz.

Bizans entrikalarının kökeni

Çocukken, delikanlı iken Tarkan, Karaoğlan, Karamurat filmlerini hiç kaçırmazdım. Muhtemelen de Karamurat filmlerinden birisinin fragmanında ilk kez duymuştum "Osmanlı Sarayı’nda Bizans entrikaları" sözünü. Yani ayak oyunları, tezgahlar, üç kağıtlar, böl böl yaşa filan...

Meğer bu sözün "kökeni" Bizans’ta biraz farklıymış. Önümüzdeki günlerde Yunanca yayınlanacak "Byzantium. The Surprising Life Of Medieval Empire" (Bizans. Ortaçağ İmparatorluğunun Şaşırtıcı Hayatı) kitabının yazarı ve Londra’daki King’s College Üniversitesi öğretim üyesi Judith Herrin’e göre, Bizans entrikaları sözü, imparatorların ve imparatoriçelerin cinsel tercihleri yüzünden çıkmış.

"Bizans entrikaları derken, tarihçi Prokopios’un önyargılı bir şekilde anlattığı imparatoriçe Teodora’nın cinsel hayatından ve yine tarihçi Pselos’un anlattığı metresi ile karısını sarayda yan yana oturtan imparator 9. Konstantin’in cinsel hayatlarından söz ediyoruz. Bizans’ta, imparatorlar cinsel konularda ne isterlerse yapıyorlardı. Sonraları devlet yönetiminde entrikalar başgösterdi. Sarayda nüfuzunu kullanıp büyük servet sahibi olanlar ya da ailelerine iyi işler ayarlayanlar hiç de az değildi" diyor Judith Herrin.

To Vima gazetesinde yayınlanan demecinden atıfta bulunduğum tarihçi-yazar, Bizans’ın, Ortaçağ’da yaklaşık 1000 yıllık bir medeniyeti sürdürebilmesinin "sırrını" da "biraz Eski Roma İmparatorluğu’ndan alınan kanunlara, devlet yönetimi ve savaşma taktiklerine, biraz Ortodoks’luktan alınan sanat ve mimari anlayışına biraz da eski Yunan’dan alınan felsefe, matematik, astroloji vs. bilgilerine bağlıyor.

Peki Bizans’ın ekonomik yapısı nasıldı? Judith Herrin’e göre gayet basit. Toprağı işleyenden vergi topla, orduya ve saraya finans sağla. Bizans için sonun başlangıcı da imparatorların devalüasyonlara başlamaları olmuş.

Kitap çıktığında okuyacağım.

Ne olur yüzümü güldür Fener

Galatasaray’ın UEFA Kupası’nda, İstanbul’daki maçta 1- 0 yendiği Olimpiakos, Yunan liginde 8. hafta sonunda 19 puanla lider. Ali Sami Yen’deki maçta hiçbir varlık gösteremeyen kırmızı-beyazlılar, 13. yılda 12. şampiyonluğa yelken açtılar. Bendenizin ve Yunanistan’da yaşayan pek çok hemşerimin takımı AEK ise 13 puanla ancak 5. sırada. Sarı-siyahlıların başkanı Demis Nikolaidis, sezon sonunda görevi bırakacağını açıklamıştı. Ancak geçen haftaki Asteras Tripoli maçında (AEK 2-1 kazandı) taraftarlar takım gol attığında dalga geçince kızıp istifa etti. Ne başkan var, ne adamakıllı teknik direktör, ne de futbolcu. Hani Fener’im yarın Galatasaray’ı yener de yüzüm güler.

Zor mu?

Biliyorum...
Yazarın Tüm Yazıları