Kaşla göz arasında gerginlik

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile Yunan Dışişleri Bakan Vekili Dimitrios Druças’ın Rodos’taki bol kahkahalı öğlen yemeğinin üzerinden iki gün geçmedi ki iki ülke arasında yeni bir gerginlik doğdu

Şairin dediğinden bile sıcak şövalyeler adası Rodos. Omuzumdaki çanta da ağır mı ağır... Bilgisayar içinde, fotoğraf makinesi, ses kayıt cihazı, ıvır zıvır ve bir gömlek... Daha üç saat önce Atina’da çalışma odamdaki klimanın saldığı serinlik sanki yıllar öncesinde. Bu koskoca beden artık güneşin acımasız cömertliğine teslim.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu Bodrum’dayken Yunan Dışişleri Bakan Vekili Dimitrios Druças ile telefonda görüşmüş ve “Hadi yarın birlikte Rodos’ta yemek yiyelim” demişler. Bize de izlemek düşüyor.
Vakit tam öğle saati. Rodos Kalesi’nin içinde koşuyorum. Adanın kaliteli balık lokantalarından Dironis’e vardığımda, bakanlar barbunları afiyetle yemiş, Türkiye’nin Ege sahillerinde buluşmak üzere bir sonraki randevuyu verip vedalaşmışlardı çoktan.

MASADAN KAHKAHALAR YÜKSELMİŞ

Uçan kuşlardan duydum, yemek sırasında masadan kahkahalar yükselmiş dört bir yana. Davutoğlu, cuma namazı için İbrahim Paşa Camii’sine gitmişti. Zamana karşı yarışta ikinci raundu kazandım. Avluda genç meslektaşlarımı görüyorum. Üstümdeki gömlek sudan yeni çıkmış gibi. Çantadan yedek gömleği alıp bir kafede değiştirdim. Bakan namazdan çıktı. Hafız Ahmetağa Kütüphanesi’nin yolunu tuttu.
Bekir Karakuzu’nun 1912’den beri açıkkahvesi önünde mola veriyorum. Sahibi İlten Hanım her zamanki gibi orada. Emin değilim, ya vergi dairesinden ya belediyeden 1600 Euro ceza kesmişler. “Nasıl öderim bu parayı” diyor. Bir kızı var İlten Hanım’ın ama öyle kahve pişirmeye pek meraklı değil. İtlen Hanım, “Benden sonra ne olur buranın hali?” derdinde.
Davutoğlu medya mensuplarıyla sohbet ediyor. Türk-Yunan ilişkileri için çok sıcak mesajlar veriyor. “Sorunların çoğu gerçek değil psikolojik” diyor.
Yemek sırasındaki o kahkahaları soruyorum. Samimiyetle cevaplıyor. Bu dönem yazdığı kitabına (Stratejik Derinlik) Yunanistan’da gösterilen büyük ilgiyi de soracaktım, sıcağın etkisiyle mi nedir unuttum.
Davutoğlu, Rodos’taki saat kulesini ziyaret ediyor. Yedek gömlek de su içinde... Turistik eşya da satan bir dükkana dalıp bedenime uygun ama garip bir şey alıp giyiyorum. Saatler geçiyor ama güneş bunun farkında değil. Hep orada, yukarıda.

24 SAAT ÇOK UZUN BİR ZAMAN DİLİMİ

Haber geçme zamanı. Klimalı bir tavukçuda oturdum. Kahve söyledim. Haberi yazdım geçtim.
Saat 19.00 olmuş ve kavurucu sıcağın altında 360 dakika bana cehennem gibi gelmişti. Davutoğlu’nu telefondan izledim sonraki bir saatte. Ada güzel ama bende takat yok. Gece uçağına binip Atina’ya döndüm. Ertesi gün öğle vakti uyandım. İşimi yapmıştım, haber de gazetede iyi çıkmıştı. Üstelik Türk-Yunan ilişkileri için de iyi bir buluşma olmuştu. Davutoğlu’nun sözleri hala kulağımdaydı. Eh o sıcağın çektirdiği eziyet helal olsun.
İki gün sonra bir Türk bilimsel araştırmalar gemisi Yunanistan’ın ‘benim kıta sahanlığım’ dediği bir bölgeye girmiş. Yunan medyası yaygara kopartıyor. Davutoğlu ile birlikte Rodos’taki yemekte kahkahaları duyulan Druças şöyle diyor açıklamasında:
“Daha öncesi gün komşu ve dost olarak ülkemize gelmek isteyen Türk Dışişleri Bakanı’nın talebini kabul ettik. Çünkü biz ne diyorsak onu kastediyoruz. Karşı tarafın da sözle icraatının aynı olmasını istiyoruz. Tahriklere ve köylü kurnazlığına yer yoktur. Herkes bilsin ki uyguladığımız Türk-Yunan yakınlaşması politikası tercihimizdir ancak tek yol da sadece bu değildir.”
Yazılmamış ama her zaman geçerli bir kuralı hatırladım: Türk-Yunan ilişkilerinde 24 saat bazen çok ama çok uzun bir zaman dilimidir.

Tumba’dan beraberlik çıkarsa Saraçoğlu’nda turu geçeriz

Damarımda akan kanın sarı-lacivert olması bir yana Fenerbahçemin 19 Ağustos günü Selanik’in PAOK takımını eleyerek Eurolig’de yoluna devam edeceği kesin gibi. Zaten aksi bir durumda hiçbir mazeret kabul edilmez.
Öncelikle Fenerbahçe forması, İstanbul’dan göç etmiş Rumların 1926’da Selanik’te kurduğu PAOK takımı formasından çok daha ağır. PAOK, Yunan futbolunda hiçbir zaman Olimpiakos’un, Panathinakios’un hatta İstanbullu Rumların Atina’da kurduğu AEK’nın mertebesine ulaşamadı. Hep dördüncü takım kaldı. Yıllardır yönetim buhranı, yıllardır mali sıkıntı içinde siyah-beyazlılar.
Kadrosundaki Yunanlı ve yabancı futbolcular öyle süper filan değil. Teknik Direktör Pavlos Dermicakis’i ise futbolculardan başka hadi 500 kişi daha bilsin. PAOK’un her şeyi stadı ve taraftarıdır. 1959 yılından beri maçlarını Tumba stadında oynuyor PAOK. Misafir takımın Tumba stadından galip ya da ‘kayıp vermeden’ çıkması ender olaydır. Yunanistan’da en çok cezalandırılan statların başında gelir Tumba. PAOK, taraftarı yüzünden hem Yunanistan’da hem Avrupa’da ağır bedel ödemiştir bugüne kadar. Stadın ve taraftarın etkisi-baskısı PAOK’un başarılarında büyük rol oynadı. Ancak buna karşı yıllardır aynı PAOK deplasmanda kuzu gibidir. Bambaşka bir kişiliğe bürünür. Ürkektir, korkaktır. Diyeceğim şu ki, Fenerbahçem eğer Tumba stadından bir beraberlikle çıkarsa Şükrü Saraçoğlu’nda turu geçer.
Yazarın Tüm Yazıları