"Takvimi Veka-i" yani Osmanlı döneminin "resmi gazete"si, ilk kez 1839 yılında Rumca basıldı. Aynı gazete Fransızca ve Ermenice de hazırlanıyordu.
1870-1873 yılları arasında Osmanlıca, Rumca ve Fransızca yayınlanan mizah dergisi "Diyojen", karikatürleri ile büyük olay yaratmıştı. Sahibi Kapadokyalı Teodor Kasapis idi. Toplam 183 sayısı çıkan dergi, beş defa kapatıldı. Bu süre içinde "Diyojen"de Namık Kemal’in yazıları da yer aldı. Osmanlı’nın o dönemlerde basın hürriyeti istikametinde çıkardığı kanunda, söz konusu derginin payı da bulunuyor.
"Ciddiyet" adlı gazetenin sahibi, 1908 yılında "Sevgili Türk kardeşlerimize takdim-Rum kardeşleriniz" adlı kitabın yazarı Burdurlu Yorgos Efiminiadis idi. Osmanlıca ve Rumca yayınlanan bu gazetenin ömrü tek bir sayı oldu. Yayın tarihi 21 Mart 1909.
Osmanlıca, Rumca, Fransızca ve Ermenice yayınlanan "Hokkabaz"ın 1908 yılında topu topu üç sayısı çıktı.
Selanikli Ali Münim Münir’in 1911-1912 yılları arasında Bab-ı Ali Yokuşu’nda, 38 numaralı evde hazırladığı ve Reşadiye Matbaası’nda bastığı "Köylü"nün ömrü 55 sayı oldu. Mizah her şeyden esastı. Karikatüristler Mehmet Baha, Halit Naci, L.Avakyan, Periklis Kalaisakis’ti.
"Karamanlıca" gazeteler de vardı bir zamanlar. Yani Yunan harfleri ile yazılmış, okunuşu Türkçe gazeteler. "Aggelioforos" (Havadisçi) tam 40 yıl (1872-1912) yayınlandı. Sahibi, garip gelebilir ama bir Amerikalıydı. Adı Joseph K. Green.
Bütün bunlar ve daha niceleri, geçen hafta İstanbul’da tanıtılan "İstanbul’daki Rum Basını" adlı kitapta anlatılıyor.
Kurtuluşlu yani Tatavlalı araştırmacı Strati Tarinas’ın Türkiye’de, Yunanistan’da ve İtalya’da yaklaşık 7 yıl süren çalışmalarının ürünü 283 sayfalık kitapta geçen 175 yılda, bu şehirde yayınlanan tam 147 Rum gazetesi tanıtılıyor.
"İstanbul’daki Rum Basını"nı yayınlamayı da İstanbul’da kalan iki Rum gazetesinden birisi olan "İho"nun (Akis) sahibi değerli meslektaşım ve sevgili dostum Andrea Rombopulos üstlendi. Andrea 6 ayını bu dört dörtlük işe adadı.
Türkçe’ye çevrilmesinin çok yararlı olacağına inandığım kitabın fotoğraflarına bakarken, dikkatimi çeken bir iki "haberi" aktarmak isterim:
"Türk şarkısı Yunan başkentinde... Yunanlılar Safiye Ayla’ya hayran kaldı" (Ta Nea 29 Mart 1953).
"Türkiye’de her işte farklı din ve ırkı olan işçiler çalışıyor. Bütün dünyada olduğu gibi patronlar işçilerin çıkarlarına zarar vermek için bu din ve ırk farklılığından yararlanıyorlar. Sözgelimi Rumlara ve Ermenilere, Yahudi ve Türklerle ilişkileri olmamasını, Türklere de gavurlarla alışveriş yapmamalarını söylüyorlar. Türkiye’nin işçileri, Türkler, Rumlar, Ermeniler, Yahudiler el ele verin. Patronların dediklerine kulak asmayın" (Galata’da, Kasaplar Sokak 6 numaralı binada yayınlanan aylık "Ergatis" (İşçi) Gazetesi-25 Temmuz 1910)
Petro’yu mutlaka dinleyinOnu küçükken tanırdım. Babası Panço ve Allah gırtlak vermiş annesi Rula’nın sahne aldığı Arnavutköy Neşe gazinosunda çıkıp zeybekiko oynardı.
Büyüdü, koskoca delikanlı oldu. Geçenlerde ilk CD’sini verdiğinde, yazıp yazmayacağım hakkında doğrusu biraz tereddütlü idim. İstanbul’da bir Rum şarkıcı daha diye düşündüm. Taverna müziği, hani üç beş Yunanca şarkıyı Türkçe okuyup şansını deneyen biri sandım Petro’yu. Dinledikten sonra doğrusu biraz utandım.
Çok iyi bir çalışma. Şarkılarında Mehmet Teoman’ın, Sezen Aksu’nun, Cenk Taşkan’ın imzası var. CD’deki ilk şarkı "Diş Fırçası"ndan tutun da son şarkı "Delinin Felsefesi"ne kadar bir solukta dinleniyor. Tabii Sezen Aksu’lu "Dört Günlük Bir Şey"in yeri apayrı. Bir zamanlar Nükhet Duru’nun söylediği "Beni Benimle Bırak"ı bir de Petro’dan dinlemenizi tavsiye ederim.
Petro; pop’u, rock’ı ve Akdeniz nağmelerini başarılı bir formül ile birleştirmiş. Sanatçı bir ailenin çocuğu, anne ve babasından çok farklı bir tarzda ve hayli iddialı müzik dünyasına merhaba dedi.
Bir dönemin sembolüFotoğraflarını pek çok gazete ve dergide görmüştüm. Henüz 15 yaşındaydı. Örgülü uzun saçları vardı. Arkadaşları ile
birlikte okulu kırıp küçük büyük her gösteride hep en ön saflarda yer alırdı. Avazı çıktığı kadar "Barış engellenemez" ve "Evet" diye bağırır, eliyle zafer işaretini gösterirdi.
İlk aşkını da o gösteriler sırasında tanımıştı. Birlikte slogan atıyorlardı. Akşamları da yakılan ateşin etrafında barış, umut, kardeşlik şarkıları söylüyorlardı.
2003 yılında KKTC’de yapılan gösterilerin sembolü haline gelmişti adeta Selin Desam. Şimdi, 24 Nisan 2004’te Kıbrıs’ta çözüm için yapılan referandumda Rumlar’ın yüzde 75 oranında "hayır" demesinden üç yıl sonra, içinde bir burukluk, bir düş kırıklığı ile hatırlıyor o günleri.
"O büyü kayboldu. O zaman hepimiz çözüme, hedefe ulaşacağımıza inanmıştık. Artık durumlar farklı" diyor Selin, Rum Politis Gazetesi’ne verdiği demeçte.
Şimdi Kuzey Kıbrıs’ta üniversite öğrencisi. Yaşı 19. Artık bir daha gösteri yapılsa aynı inançla katılıp katılmayacağını bilmiyor.
Güney Kıbrıs’a geçtiğinde alışveriş yapmayı seviyor. Üç dört yıl öncesinde tanıdığı Rum dostları ile de karşılaşıp sohbet ettiği oluyor.
Üç yıl önce 24 Nisan’da, Kıbrıs için büyük bir fırsat kaçtı. Öyle kolay kolay bir daha ele geçmeyecek bir fırsat. Rum Kesimi’ndeki "hayır"ın başmimarı Tasos Papadopulos halinden memnun mu memnun. Çözüm için maskelerin düşmesine rağmen, Kıbrıslı Rumlar’ın 30 küsur yıldan beri uyguladığı taktiği yeniden devreye koydu. En olur olmaz konuda "Uzlaşmayı, çözümü Türk tarafı istemiyor" diyebilecek rahatlığı buluyor kendisinde.
Papadopulos gibiler Selin gibileri hiçbir zaman anlamayacak.