Hülya Avşar: Bölge rezalet görmedim! Tercüman: Atina’ya gelmekten mutluyum

Zor iştir simültane tercüme. Hani bir de Türk-Yunan ilişkilerinin çok yönlü, çok karmaşık boyutları gözönüne anılırsa iki dilde anında çeviri daha da zor iştir.

Haberin Devamı

Ege ve Kıbrıs ‘terminolojilerini’ bilip de hakkını vererek simultane tercüme yapanların sayısı iki ülkede bir elin parmaklarını geçmez. Bu nedenle de bu işi üstlenen arkadaşlara ne kadar teşekkür etsek az.
Çok değil, 10 dakikadan sonra dikkat dağılır. Üstelik bir başbakanın, bir bakanın, bir yetkilinin söylediği ve ertesi gün medyada kıyametin kopmasına yol açabilecek bir kelimeyi bile kaçırmayacaksın.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan geçen nisan ayında 10 bakanla birlikte Atina’yı ziyaret ettiğinde mevkidaşı Yorgo Papandreu ile basın toplantısı bir buçuk saate yakın sürmüştü. Hangi çevirmenin beyni-gücü dayansın?
Meslek hayatımda, birkaç kez bu işi metazori üstlendim, birkaç kez de yanlış algılanmaması için uluorta müdahale ettim. O da daha iyi bildiğimden değil, konuşmacıyı tercümandan çok daha rahat bir konumdan dinleyebildiğim için.
Ancaaaak, simultane tercüme deneyimlerimde iki ‘kara sayfa’ da var. Türkçe söylenenleri Yunancaya doğru çevirmedim ve üstelik bunu utanmadan bilinçli yaptım.
İkisi d, 1980’li yılların sonlarıyla 1990’lı yılların başlarındaydı.
Şarkıcı Emrah gelmişti Atina’ya ve Yunan başkentine göç eden İstanbullu Rumların kurduğu AEK takımının şimdi yerinde yeller esen stadında konser vermişti. Beyaz atlar, beyaz arabalar, oraya buraya koşuşturuyordu Küçük Emrah. Olayı Anadolu Ajansı’nın Atina muhabiri olarak izliyordum. Organizatörler bir de basın toplantısı düzenlemişlerdi. O anda nasıl oldu ne oldu meçhul tercüme işi bana kaldı.
Emrah çocuktu o zaman. ‘Haddini bilmez’ bir Yunan meslektaş, “Bizans ile Osmanlı müziğin kıyaslar mısın?” tarzı bir soru sormaz mı?

Haberin Devamı

KÜÇÜK EMRAH BAŞKA BEN BAŞKA TELDEN

Emrah aynı o filmlerindeki masum-mazlum-mağdur bakışlarıyla bana baktı...
Çocuk soruyu bile anlamıştı. “Sen konuş” dedim.
Küçük Emrah Atina’da bulunmaktan duyduğu sevinci diye getirip Türkiye’de kasetlerinin çok sattığını söylerken, ben iki imparatorluktaki ortak makamları, tek sesli ve çok sesli müzikleri anlatıyordum. Yunan medya mensupları da şaşırmıştı çocuk yaştaki sanatçının bilgisine...
İkinci ‘olaya’ gelince...
Hülya Avşar daha sanat hayatında ilk adımları atarken bir filminin galası için organizatörlerin kurbanı olduğunu bilmeden Atina’ya gelmişti. Film, üçüncü sınıf bir sinema salonunda gösteriliyordu ve galaya gelenlerin hemen hemen tümü (Üç kişi hariç) Roman vatandaşlardı. Pembelerini, kırmızılarını, yeşillerini giymişler ‘Hulya’yı (ü değil) görmeye gelmişlerdi. Otelinden salona taksiyle getirildiğinden hayli geç kalan Avşar etraftakileri görünce daha da bir öfkelendi. Üstelik koruma filan da yok. Roman kadınları etrafını sardı. Durum vahimdi.
Başta mıydı, arada mıydı hatırlamıyorum sanatçı ve bendeniz sahneye çıktık.
Hülya Avşar: “Böyle rezalet görmedim. Türkiye’deki galalar çok farklı”
Tercüman: Atina’ya gelmekten mutluyum sizleri sevgisi beni daha da mutlu etti.
Hülya Avşar: “Beni filmimin burada vizyona girmesi nedeniyle çağırdılar. Bu kadar kötü bir organizasyon olamaz!
Tercüman: Beni bu kadar sevdiğinizi bilmiyordum..
Sanatçı, kızgınlığını dile getiriyor her cümlesinde ama seyirciden alkışlar, “Hulya Hulya” diye tezahürat...
Ne bilsin galayı ne bilsin vizyonu, organizasyonu garibanlar. Bilet parası ödemişler, çiçeklerle gelmişler.
Simultane tercümeyi en azından doğru yapamadım (dermişim) ama pişman da değilim.
Eh bu ‘deneyimlerimin’ üstünden 20 yıl, belki de fazlası geçti. Hepimiz büyüdük olgunlaştık. Zamanlar değişti, melodiler de.
Emrah ve Hülya Avşar eğer tekrar gelirlerse buralara ve şimdiden talip olduğum tercüme işini de eğer bana güvenirlerse, söz veriyorum, kelime kaçmayacak.

Haberin Devamı

Prof Dağlı’nın karşısında tek dal sigara yakamadım

Atina’nın kuzey banliyösündeki Kifisia semtinde Milli Sağlık Teşkilatı Merkezi’nin salonu tıka basa doluydu. Yunan Sağlık Bakanlığı ‘1. Panhelenik Tütün Kontrol Konferansı’ için dünyanın dört bir yanından uzmanları, yetkililerı davet etmiş. Konferansın ana teması, iki defa denenmesine rağmen hiçbir sonuç getirmeyen Yunanistan’daki sigara yasağı...
Türkiye’den davet edilen Sigara ve Sağlık Ulusal Komitesi Başkanı Prof. Elif Dağlı gümbür gümbür bir konuşma yaptı ve Türkiye’nin dumansız hava sahasını nasıl başardığını anlattı. Konferansın yıldızıydı desem yeridir. O konuşurken not tutmayan katılımcı yoktu.
Sonra Yunan uzmanlara dönüp, “Yasanızı okudum. Yetersiz. Alternatifler bırakarak meseleyi çözemezsiniz. Kafelerde, barlarda, restoranlarda cam bölmeler yaparak bir yere varamazsınız. Sigarayı her yerde yasaklamalısınız. Anladığım kadarıyla kamuoyu bu konuda iyi bilinçlendirilmemiş” dedi.
“Peki yasağı nasıl denetleyeceğiz?” sorulduğunda da “Yasayı çiğneyen bir dükkan sahibine ağır bir ceza kesilirse, diğerleri için örnek olur” cevabını verdi.
Yunan konuşmacılardan, “Türkiye’yi örnek alalım” ve “Madem Türkiye başardı biz de başarabiliriz” diyenler oldu vallahi.
Prof. Dağlı ve Sigara ve Sağlık Ulusal Komitesi Medya Yöneticisi Murat Güner ile bu diyarın Nişantaşı’sı Kolonaki’de kahvemizi yudumlarken sigara tiryakisi olarak tüm argümanlarımı ortaya koydum. İşe yaramayınca bu defa Yunan halkının ‘tepki meziyetlerine’ sığındım. I ııh. Yine tutmadı. “Çare yok. Keseceksiniz sigarayı” diyordu Prof. Dağlı.
Bildiğim, bir buçuk saat oturduk; tek sigara yakmadım.
Korkuttu epey ya...

Yazarın Tüm Yazıları