Mantık, “Nice senelere, yeni yılın kutlu olsun, tüm hayallerin gerçekleşsin tarzı temennilerin tümü gerçekleşirse sıkıntıdan patlarsın” diyor. Yürekse yeni bir yıl, yeni umutlar, yeni başlangıçlar ve geçmişe ‘delete’ diyor
Kısa pantolonumla, Ankara gazozu içip bir tahta parçası üzerinde çakılı çivilerle ‘pitpit’ oynadığım, radyodan ‘Orhan Boran ve Yuki ‘Plakların Maçı’nı kaçırmadığım evvel zaman içinde ilk kez dinlediğim ‘Zager and Evans’ düetinin ‘In The Year 2025’ şarkısının takvim açısından gerçekleşmesine sadece 14 yıl kaldı. George Orwell’in ‘1984’ ve Arthur Clarke’nin ‘2001’ kehanetlerinin akıbetine bakılırsa ‘In The Year 2025’ de en azından şüpheli-şaibeli. Gerek Orwell, gerek Clark, büyük bir ihtimalle de Zager ve Evans düeti Semiramis Pekkan’ın şarkısını nereden bilsinler? “Bana yalan söylediler kaderden bahsetmediler...” Günler geceler aylar mevsimler geçti ve yılbaşı geldi yine. Yılbaşını şairin bir şiiri için dediği gibi “Hiç beğenmem ama çok severim”. Mantık “Yılbaşı da ne? Batı’nın 6.5 milyar insanın yaşadığı dünyada yarı nüfusun farklı takvimleri olmasına rağmen biraz ticareti biraz iletişim sayesinde kabul ettirdiği bir gün” diyor. Olsunnn... Mantık, ‘Nice senelere, yeni yılın kutlu olsun, tüm hayallerin gerçekleşsin. Ne muradın varsa versin’ tarzı temennilerin tümü gerçekleşirse sıkıntıdan patlarsın diyor. Olsunnn? Yürek ise yeni bir yıl, yeni umutlar, yeni başlangıçlar ve geçmişe ‘delete’ diyor. Yüreği, tat tak atan bir kalbi, mantığa ve zekaya asla değişmeyen biri olarak, yine gözlerimi gökyüzüne çevirip yine onca dilekte bulunacağım. Bu defa ya dört ya beş 31 Aralık öncesi karşılaştığım, milletini bilmediğim ama mutlaka ecnebi çifte hiç acele etmemek kaydıyla benzer bir gelecek dileyeceğim kendime. Atina’nın Nişantaşı’sı Kolonaki meydanı hıncahınç doluydu. Günün önemine binaen sadece şampanya ve füme somon servisinin yapıldığı meydan kafelerinden birinde 65 yaşlarında minare yıkılmış ama mihrap sapasağlam misali bir kadın, yanında da 75 yaşlarında bu sözün genellikle kadınlar için söylendiğini yalanlayan bir erkek. Hiç konuşmuyorlar, turist ya etrafı izliyorlardı. Onlarla yaşıt seyyar bir gitarcı yaklaştı masalarına. Çifti selamladı. Kadın yerinden kalkıp kulağına bir şeyler fısıldadı. Telleri biraz akort etti gitarcı ve bilmediğim bir İspanyol aşk şarkısını söylemeye başladı. O ana kadar hiç konuşmayan çiftin birbirine bir bakışı vardı, içim eriyip gitti. Sanki uzun yıllar yaşadıkları sevinçleri, hüzünleri heyecanları, fırtınaları bir çırpıda anlattılar. Aşk dolu, saygı dolu bakışlar. Konuşmuyorlardı belki ama tam bir temas halindeydiler. Kadın gözleriyle okşuyordu erkeği. O da gözleriyle cevap veriyordu. Şarkının yarısı bittiğinde elleri buluştu sımsıkı, bittiğinde de dudakları. Aşk beyannameyle manifestoyla ilan edilmez. Hiç beklenmeyen bir anda bir gitarın tellerinden çıkan notalarla, yarısı unutulmuş nakaratlarla ısıtır kalpleri. Kendime de hepinize de dediğim gibi hiç acele etmemek kaydıyla, hep öyle sevip sevileceğiniz nice 31 Aralık’lar diliyorum.
Fenerbahçeli olmak
Fenerbahçeli olmakla iftihar ettim bir kez daha. Üstelik kazandığımız bir maç için anlık bir duygu değildi. Futbol sahalarından çok öte büyük bir camia, bir değer, bir marka olduğunu kanıtladı Fenerbahçe. Allah uzun ömür versin, ‘Ordinaryüs’ Lefter Küçükandonyadis önceki perşembe gecesi solunum yetersizliği şikayetiyle Atina’da Evangelismos devlet hastanesine yattı. Cuma günü yoğun bakım servisinin şefi Andonis Sideris’e sorduğumda “Durumu çok ağır” dedi. Birkaç saat sonra Fenerbahçe’nin dış ilişkiler sorumlusu Turgut Acar ile ilk teması kurduk. Daha o günden beri Atina’ya gelmeyi ve Lefter’i alıp götürmeyi düşünüyordu sarı-lavicertli yönetim. Doktorların her konsültasyonundan sonra Turgut Acar ile görüştük. Lefter bir gün düzelme gösteriyor, ertesi gün fenalaşıyordu. Doktorlar “Aort damarında yüzde 80 tıkanıklık var. Gerekirse ameliyata alacağız” diyorlardı. Pazartesi günü asbaşkan Murat Özaydınlı ile kulüp sorumlusu Serkan Acar erkenden Atina’ya geldiler. Doktorlarla görüşmeler, Lefter’in İstanbul’daki doktoruyla temaslar derken öğle saatlerine doğru müjdeyi aldık: “Lefter İstanbul’a götürülüyor”. Serkan Acar, “İstanbul’a nakli için doktorlardan izin çıktı. Atina’da bir ambülans uçak ayarladık gidiyoruz” diyordu telefonun öbür ucundan. Ve öyle de oldu. Dünyanın neresinde bir takım ya da kaç takım eski bir futbolcusu için böyle bir jest yapar? Lefter’ine, tarihine, ilkelerine, değerlerine ne kadar bağlı olduğunu kanıtladı Fenerbahçe. Fenerbahçe, Lefter için yaptıklarıyla Atina’da yaşayan ve o efsanevi futbolcuyu ‘sembol’ sayan 100 bin İstanbullu Rum’u da sevindirdi.