Hiç üniversite hortumlanır mı? Üniversitede yolsuzluk, sahtekarlık olur mu? Bu amaçla naylon fatura tanzim edilir mi? Eh, komşuda bütün bunlar oldu.
Atina’daki Pandion (Sosyal ve Siyasal İlimler) Üniversitesi’nde yarının diplomatları, uluslararası hukuk profesörleri, politikacıları yetişir. Kıyaslandığında Mülkiye ağırlığında olmasa da Yunanistan’ın iyi sayılan yüksek okullarından birisidir.
Pandion’da 1992-1998 döneminde birileri sayesinde okulun tam 7 milyon eurosu kuş olup uçtu.
Okulun bir bankada üç ayrı hesabı vardı. Birinci hesapta Eğitim Bakanlığı’nın her yıl tahsis ettiği paralar, ikinci hesapta bağışlar, üçüncü hesapta da üniversite komisyonlarının araştırmaları için gerekli paralar vardı. Birinci hesap devlet kontrolünde, diğer ikisi değil.
SİMİTİS’İN BAĞIŞLARI BİLE İÇ EDİLMİŞ
Birileri düşünmüş, sahte mi değil mi bilinmez, üniversite rektörlerinin imzalarını taşıyan belgelerle birinci hesaptan çekilen paralar diğer iki hesaba yatırılmış.
Ondan sonrası gel keyfim gel. Üniversitenin muhasebesinde çalışanlardan kimi Ferrari marka araba almış kendisine! Kimi de evinin halılarını, fayanslarını döşemiş...
Üniversiteye kapalı spor salonu inşası için çekilen paraların da akıbeti meçhul. Rektörün, bazı öğretim üyelerinin odalarındaki mobilyalar bile gerçek değerinin 10-15 katına değiştirildi. Sağolsun naylon faturalar.
Üniversitedeki bu skandalın ortaya çıkması hikayesi de ilginç. Kostas Simitis başbakan iken Pandion Üniversitesi’nden öğretim üyesi olarak aldığı maaşı üniversitede yeni bir kütüphane kurulması için bağışlamıştı. Adamın günün birinde ‘Ne oluyor benim bağışlar’ diyeceği tutmuş; ‘Hangi bağışlar başbakanım?’ cevabını alınca işin üzerine gidilmesini emretmişti. Sonrası çorap söküğü gibiydi.
Şimdi aralarında eski rektör ve yardımcılarının da bulunduğu 18 kişi Atina Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanacak.
Atina’nın dibinde Heybeliada’ya benzeyen bir ada
‘Suyun Öte Yanından’ geçen haftasonu Angistri Adası’ndaydı.
Diğer adalara göre Atina’ya bir nefes mesafedeki topu topu 12 kilometrekarelik bu yemyeşil adaya Pire Limanı’ndan 8 euro bilet ücreti ödeyerek deniz otobüsü ile 1 saat 10 dakikada geldik.
Başkent yakınındaki Argosaronikos Adaları arasında (Salamina, Egina, Poros ve Hydra) en küçüğü olan Angistri’de dikkatimizi ilk çeken şey her şeyin deniz ile, Ege ile iç içe olduğuydu.
DOĞA İLE İFTİHAR ETTİK
Evler eski değil ama eskiye benzetilmeye çalışılmış, tabii hepsi bembeyaz.
Otomobillerin azlığı, dikkatimizi çeken ikinci şey oldu.
Bisiklet ve motosikletler hakim o daracık sokaklara.
Öyle lüks bir oteli yok adanın. Üstelik en iyi sayılabilecek otelleri de denizin dibinde değil.
Ancak, dalgaların yaladığı ve ortalama günlüğü 30 euro olan otellerde klima, buzdolabı vs. gibi standartlar mevcut. Kumsaldaki şezlonglar da ücretsiz.
Kendimizi limanın yanı başındaki sahilin tertemiz sularına atarak yorgunluk attık ve çoğu turistler gibi bir motosiklet kiralayarak keşfe, teftişe koyulduk.
Skala (İskele) adlı liman köyünün iki ‘piyasası’ var. Her ikisinde de tavernalar, kafeler, barlar yan yana dizilmiş.
Yaklaşık iki kilometre ötede Megalohora (Büyük Köy) karşımıza çıkıyor.
Her ne kadar küçük limanında inşa çalışmaları da olsa, gözümüze hoş göründü.
Dört kilometre daha yol katettiğimizde bizi bekleyen sürprizden habersiz, İstanbullu Rumların niçin Angistri’yi sevdikleri sorusuna cevabı bulmuştuk.
Çam ağaçları, kayalıklar ve deniz, her şey Heybeliada’yı hatırlatıyordu!
Limenaria (limancıklar) Köyü birkaç haneden ibaretti ve niye bu kadar methedildiğini anlayabilmemiz için biraz daha motosikletin gazına basmamız gerekti.
Ve işte cennet!.. İnsanın doğa ile iftihar ettiği yerlerden biri daha. Akvaryum gibi su, yemyeşil bir tepe ve tek bir salaş balıkçı lokantası. Tahta masamıza oturduk; küçük sargos varmış balık olarak.
Meze olarak da tarak ve ızgara ahtapot. Tabii kıpkırmızı iri domatesin, yine iri kesilmiş salatalık, biber, soğan ve koskoca bir dilim beyaz peynirle buluşup, bu diyarın iftiharı zeytinyağı ve kekik ile zenginleştiği ‘grek salatası’ ve tabii karafa, yani küçük bir şişe uzo.
BİR YUDUM UZO ÜÇ KULAÇ DENİZ...
Masanın yanı başından denize girip o buz gibi canım sularla bütünleşmek, sonra da o serinlikle kadehteki içkiyi bir yudum azaltmak ne güzel.
Aponisos’taki balıkçı lokantasında genç kızlar garsonluk yapıyor. İşleri bittiğinde de bir masaya oturup, çantalarından çıkardıkları ojeleri tırnaklarına sürüyor, attıkları kahkahalarla bu cennet parçasına daha bir kadın kokusu veriyorlardı!
Angistri, haftasonları için iyi bir tercih.
Yaz geldi mi bambaşka bir insan oluyor ya da olmak istiyorsanız ve yazın her gidişine üzülüyorsanız belki de iki tercihiniz var: Birincisi, yaza farklı tarihlerde kutlanan bir bayram imiş gibi bakmanız; farklı mevsimlerde de yazı kutlamanız. Sahi, yaz, kafamızda taşıdığımız manzaradan başka ne ki?
İkincisi de hemen harekete geçmek. Yaz Ege’de ekim ortalarına kadar bekliyor.