Güle güle Tasos

Su gibi akıp giden tarihin Kıbrıs Rum Yönetimi lideri Tasos Papadopulos’u bekleyecek hali yoktu.

Kıbrıs Rum Kesimi’ndeki başkanlık seçimlerine, yarınki ikinci turda merkez sağcı DİSİ partisinin adayı, Dışişleri Eski Bakanı Yiannakis Kasulidis ile komünist AKEL partisinin Genel Sekreteri ve adayı Dimitris Hristofyas’tan hangisinin kazanacağı değil, görev süresi şubat sonunda bitecek Tasos Papadopulos’un geçen pazarki ilk turda elenmesi damgasını vurdu. Kıbrıs’ın güneyinde yeni bir sayfa açılıyor, buna şüphe yok. Kıbrıs sorunu 2004 referandumu sonrasındaki ataletten çıkacak, bu sorun önümüzdeki aylardan itibaren Atina-Ankara-Lefkoşa hattındaki gündemde önemli bir yer tutacak, bunlara da şüphe yok. Adada unutulan çözüm umutları artık yeniden canlanacak.

Kıbrıs sorununun çözümü yolunda 30 yılda çıkan en önemli fırsat olan Annan Planı’nın, Rumlar tarafından reddedilmesinin önderi Papadopulos’un, ilk turda neden havlu attığını anlayabilmek için geçen dört yıl içinde nasıl bir politika izlediğine bakmak gerek.

Referandumda, Rumlar’ın yüzde 76’sının "hayır"ını cebine koyan Tasos, bu oranı "Eğer isteğimi almazsam Kıbrıs sorunu varsın 20 yıl çözülmesin" politikası için malzeme olarak kullandı. Aşırı miliyetçi yaklaşımlarla, içe dönük ve AB ile dünyada olup bitenlere kulak asmadan dört yıl "saltanat" sürdü.

Annan Planı’na Rumlar’ın "hayır" demelerinin önemli bir nedeni de ekonomikti. Papadopulos eğer bu plan doğrultusunda çözüm olursa, Rumlar’ın fakirleşeceğini, durup dururken Türkleri servetlerine ortak yapacaklarını söylüyordu. Rumlar, geçen pazar sandık başına gitmeden önce bilançoya baktılar. AB üyeliğinin de getirdiği zorluklar nedeniyle ceplerindeki paranın artmadığı gibi azaldığını gördüler.

Tasos ayrıca, referandum sonrası, zengin güneyin, fakir kuzeye diz çökerteceğine, Türk tarafına istediğini yaptıracağına güvendi. Rum seçmen sandık başına giderken Tasos’un bunu da başaramadığının bilincinde idi.

Seçim kampanyasında Papadopulos iyi bildiği korku havasını estirmeye çalışarak, Rumlar adeta seçimlerde değil de ikinci bir referandumda oy kullanacaklarmış gibi bir ortam oluşturdu. Gelecekte çıkabilecek herhangi yeni bir çözüm planına Rumlar’ın şimdiden "hayır" demelerine çalıştı.

Ancak Güney Kıbrıs’ın halkı umuda kapıyı kapatmadı bu kez.

Uluslararası alanda yitirilen itibar, Kosova’nın bağımsızlığının Kıbrıs için çaldığı tehlike çanları ve dünyanın artık Kıbrıs sorunundan bıkmış olması da, 1950’lerden beri her çözüm girişimine karşı çıktığı için "mister no" lakaplı Tasos’un yenilgisinde rol oynadı.

Bütün bunlar madalyonun bir yüzü.

Gelelim öteki yüzüne...

Ya sandık başına gidenlerden sadece 6.768’i başkası yerine Papadopulos’a oy verseydi ne olacaktı? Ya Kıbrıs’ta geçen pazar hava öyle soğuk olmasa ve "Tasos’çu" bilinen yaşı 75’in üzerindeki seçmenlerin önemli bir bölümü evde kalmak yerine sandık başına gitseydi ne diyecektik bugün? İlk turun büyük galibi ilan edilen Kasulidis’in, yarın başkanlık için boy ölçüşeceği Hristofyas’tan sadece 980 oy fazla aldığını biliyor musunuz?

Demek istediğim, Kıbrıs sorununun adanın yüzölçümü ve nüfusu ile kıyaslanmayacak kadar büyük olduğudur.

Her halükárda, Papadopulos’un kaybetmesine çok sevindim. O karanlık günahkar 1960 döneminin politikacıları sahneden çekildi.

Ancak, yine de umut çıtasını şimdiden öyle fazla yükseltmemekte yarar var.

Doktorun oğlu, kahvecinin oğlu

Tam 6 yıl öncesiydi. Şubat ayının güneşli bir günü. Boğaz’da Ortaköy’de rakımız, salatamız, mezemiz koyu bir sohbete dalmıştık.

Babasının Kıbrıs’tan, Lefkoşa’nın "Tahtakale Mahalesi"nden olduğunu anlatıyordu. Masaya oturmadan önce gezdiğimiz Boğaz’ı konuştuk sonra. Hayran kalmıştı. Türk mutfağına da öyle. "Bizde de benzerleri var ama bu kadar lezzetli değil" diyordu.

Sohbet Kıbrıs sorununa geldiğinde net bir bakışı vardı: "Kıbrıslı Rumlar kötü değildir. Kimseye düşmanlık beslemiyoruz. Türkiye’ye dostluk elimizi uzatmak istiyoruz. Kıbrıslı Türkler’in güvenlikleriyle ilgili endişelerinin yersiz olduğunu anlatmak istiyorum."

Sonra ailesinden de bahsetti: "Ben bugün Kıbrıs’ta rahat yaşıyorum. Güvenliğim ve maddi durumum yerinde. Ancak bir baba olarak kızımın gelecekte güvenlik içinde olacağını teminat altına alamıyorum. Bu yüzden Kıbrıs sorunu çözülmelidir. Kıbrıs’ta Türkler ve Rumlar’ın birlikte yönetecekleri bir devlet tüm bölgenin yararınadır."

Altı yıl önce "Kıbrıs Dışişleri Bakanı" sıfatıyla AB-İKÖ toplantısı için İstanbul’a gelen ve o şubat günü sohbet ettiğim Yianakis Kasulidis, yarın güney Kıbrıs’ta yapılacak ikinci tur seçimleri kazanırsa 5 yıllığına başkan olacak.

Kasulidis, Lefkoşa’nın köklü ailelerinden. Babası tanınmış bir jinekologdu. Aynı zamanda da azgın bir komünist düşmanı. Avukat olacaktı ama sonunda baba mesleğinde karar kıldı. İhtiyarlık üzerine ihtisas yaptı. Rum Kesimi’nin "bir bileni" Glafkos Klerides, 1993 seçimlerini kazanınca, Allah da Kasulidis’e "yürü ya kulum" dedi. Önce Hükümet Sözcülüğü, sonra Dışişleri Bakanlığı...

2003 yılında Klerides bu kez seçimleri kaybedince, adada kalmadı, Avrupa parlamenteri seçilip Strasburg’a gitti.

Tam 3 yıl 10 ay öncesiydi. Adada 2 Nisan 2004 referandumu arifesinde "evet " ile "hayır" arasında mekik dokumuş, sonunda "hayır"da karar kılmıştı. Bu tavrı ile de özellikle Kıbrıs Türkleri’ni düş kırıklığına uğratmıştı. Çünkü yıllardır "Kıbrıs’ta barış engellenemez" diyordu. Yarınki seçimlerin diğer adayı komünist AKEL’in Genel Sekreteri Dimitris Hristofyas ile o günlerde görüştüğümde, rahatsızlığını, kelimelerin ağzından ne kadar zor çıktığını hatırlıyorum.

Hristofyas, kahveci çocuğuydu. Babası AKEL partisinin çay ocağında çalışırdı. Üniversiteyi Moskova’da bitirdi. 1974’te Kıbrıs’a döndü. Partinin hiyerarşisindeki basamakları hızla tırmandı ve henüz 42 yaşında iken AKEL’in lideri oldu. Yarın sandıklardan onun adı çıkarsa Hristofyas 5 yıllığına başkan olacak.

Lanetlenmiş politikacı

Siyasette her zaman cesur, her zaman yenilikçiydi. Lafı hiçbir zaman gevelemedi ağzında. Ne ise onu çekinmeden söyledi. Avrupa parlamentosunda milletvekili iken de öyleydi, Yunan parlamentosunda da. Sağlık bakanı iken de, eğitim bakanı iken de doğru saydığını, doğru bildiğini yaptı. Siyasetin karanlık sapa yollarına hiç girmedi. Ama sonunda vasıflarının bedelini de ödedi.

Yunanistan’da ilkokul 6. sınıf öğrencilerine, uzun yıllar sonra ilk kez "kötü Türk" imajı hafifletilmiş, yumuşatılmış bir tarih kitabı hazırlattığı ve okuttuğu için kilise, medya ve aşırı milliyetçi çevreleri karşısına alan Eğitim Bakanı Marietta Yiannaku, izlediği çizginin faturasını geçen Eylül’deki seçimlerde hem milletvekili hem de bakan koltuğundan olmakla ödedi.

"Kolay yolu seçmedim. Başbakan’a, tamam tarih kitabını geri çekiyorum demek çok kolaydı. Aktif siyasetten gidiyorum ama vicdanım rahat. Bir eğitim bakanı olarak görevimi gerektiği şekilde yerine getirdiğime inanıyorum" diyordu.

Seçimlerden sonra "günahkar" tarih kitabı geri çekildi. Yerine eski tarih kitabı dağıtıldı öğrencilere. Gürültü dindi. Yiannaku unutuldu. Söylenenlere bakılırsa, Başbakan Karamanlis bir defa bile aramamış, hatırını sormamış.

Kızı ile, dostları ile vaktini geçiriyordu artık. Siyaset uğruna bıraktığı psikiyatri ile de yeniden ilgilenmeye başladı.

Geçen aralık ayının ortalarında kızını almak için okula giderken düşüp ayağını kırdı. Pek aldırmadı. "Herhalde hem sağcıların hem solcuların laneti var üzerimde" diyordu gülerek.

Günler günleri, haftalar haftaları kovaladı. İyileşmek üzereydi. Bir gece dayanılmaz sancılarla uyandı. Ateşi de yükselmişti. Hastaneye götürüldü. Doktorların teşhisi: İlerlemiş kangren. Şeker hastasıydı ve kırdığı ayaktaki küçük yara mikrop almıştı. Derhal ameliyata alındı ve ayağı dizinden kesildi. Yerine robot ayak takıldı.

Yunan siyaset hayatında sözü ile, icraatı ile en takdir ettiğim insanlardan birisi olan Yiannaku, artık bir başka mücadele veriyor. İnşallah bu defa bedeli ağır olmaz.

Tarih kitabı için kıyametin koptuğu günlerde onu yerin dibine koyanların, şimdi "yanındayız" demelerine kızıyorum ama haksızım.

Çünkü siyaset oyununun doğasında var bunlar.
Yazarın Tüm Yazıları