El Cezire değil El Çadıre

Eski Yunan komedyasının özünde ne vardır? Güldürmenin önemli sorunları hani şiddetten bile daha iyi ve daha başarılı biçimde ortaya koyması. Belki de hálá güncel olmasının nedeni işte budur.

Yunanistan’ın tartışılmaz bir numaralı komedyeni Lakis Lazopulos, güldürmeyi ve bu şekilde de siyasetten tutun da spora kadar hemen her şeyi eleştirmeyi, yanlışları göstermeyi ve protesto etmeyi çok ama çok iyi biliyor.

Çiftçi bir ailenin çocuğu. Daha genç yaşta sevmiş tiyatroyu. Ta Larisa şehrinden kalkıp Atina’ya gelmiş şansını denemek için. Keşfedilmesi öyle fazla gecikmedi. Hani bir dönem Zeki Alasya, Metin Akpınar ve daha nice sanatçıyı bünyesinde barındıran, büyük okul ‘Devekuşu Kabare’nin Yunan versiyonu ‘Serbest Sahne’de buldu kendini. Kısa sürede farklı olduğunu hissettirdi. Kabare türü tiyatro ile yetinmedi. Eski Yunan komedyalarını da başarıyla oynadı . Antik Epidavros tiyatrosunda Aristopahes’in Lysistrata / Kadınların Savaşı’ndaki rolü ile herkesin takdirini topladı.

Zirveye hızla çıktı ama yıllardır orada kalmayı başardı. Kameranın önünde ve arkasında sinema deneyimlerinde de başarılı oldu. Çok hoş radyo programları yaptı.

Televizyon denemesi biraz geç oldu ama Türkiye’de ‘Bir Demet Tiyatro’ nasıl hálá unutulmamışsa, burada da çoluk çocuk herkesin bildiği ‘10 Küçük Miço’’ dizisini (Miço bu anlamda Dimitrios adının kısaltılmışı) yarattı. Her defasında gündemde olan bir olayı seçip, buna birbirinden farklı 10 kahramanının gözüyle bakmaya çalıştı Lazopulos.

Dizinin kahramanları, oğlu eşcinsel, kızı da sürekli sevgili değiştiren orta yaşı geçmiş, yaşının başının gerektirdiği ciddiyeti yüzeysel koruyup, gizlediği arzuları arada bir açığa vuran dul kadın; denizden bıkıp biriktirdiği parayla taksi alıp şoförlük yapan, her şeye cinsel içgüdüyle yaklaşan eski denizci; teröristleri, hırsızları yakalamaktan aciz ama astlarına akıl satmakta üstüne yok komiser; yataktan hiç kalkmayıp bu yüzden yürümeyi bile unutmuş, sosyal etkinliği sadece telefonla konuşmakla sınırlı genç kız ve onun bir etkinlikten diğerine koşan sosyete dedikoducusu annesi; bildiği tek şey baba parası yemek olan zengin delikanlı ve onun bir taşra şehrinde yaşayan modern çiftçi kuzeni, asgari maaşla çalışan, her şeyden korkan ama bardak taştığında isyan eden devlet memuru; üçüncü sınıf bir eğlence yerinde sahneye çıkan ve sanat yaşamında bir türlü sivrilmeyi beceremeyen kadın şarkıcı.

YUNAN RTÜK’Ü KARIŞMIYOR

Agatha Cristie’nin ‘10 Küçük Zenci’sinden esinlenerek diziye ‘10 Küçük Miço’ adını veren Lazopulos reytinglerde birinci iken durmasını bildi. Uzun bir süre için televizyondan uzak kaldı. Kışın kendi tiyatrosunda çalıştı, yazın ise sanat ve kültür festivallerinde eski Yunan komedyalarını oynadı.

Bu sezon ‘El Çadıre News’ adlı programla geri döndü ekrana. Karpuz dolu bir kamyonetin içinde haberleri sunan Çingene spiker rolünde. Gündemde olan olayı, politikacıyı, şimdi moda ya buralarda din adamını, sanatçıyı velhasıl kim varsa ince elekten geçiriyor. Önce kendi sorularını soruyor, sonra da eleştirdiği kişinin arşivdeki açıklamalarını cevap gibi yayınlatıyor.

Yunanlıların mizah anlayışı, Türklere kıyasla hayli müstehcen. Aslına bakarsanız insanların günlük konuşmaları da öyle. Yunan RTÜK’ü ise ona buna öyle fazla karışmıyor.

Madem ‘Devekuşu Kabare’den, ‘Bir Demet Tiyatro’dan bahsettik, Lazopulos’u Türkiye’deki bir sanatçıya da benzetmeye çalışalım. Kılıktan kılığa girmesi Levent Kırca, Hamdi Alkan ve Ata Demirer’i getiriyor akla. Ancak canlandırdığı kahramanların kişilikleri ve düşünce tarzları çok farklı. Bu yüzden Yılmaz Erdoğan diyeceğiz.

Atina rehberi 4

Atina’da sırtında çantası, elinde harita, yüzünde ise mitolojide bile yılın 300 günü bu şehri terk etmediği belirtilen güneşten korunmak için sürdüğü krem ile dolaşan yabancı bir turist öğle vakti geldi mi ne yapar? Karnını Yunan yemekleriyle doyuracağı bir yer arar... ‘Suyun Öte Yanından’ın okuyucusu olarak, bu diyarda yemek dendi mi, saat 22.00’den sonrasının kastedildiğini artık biliyorsunuz.

Damak zevkine hitap eden güzellikler burada gece vakti, karanlıkta seyrana çıkar. Şimdi bu sağlık açısından ne kadar yararlı, başka mesele. Zaten şehrin ana caddelerinde nereye baksanız ya bir zayıflama enstitüsü, ya bir jimnastik kulübü ya da bunların reklamlarını görebilirsiniz.

Gönlümüz elvermiyor alışkanlıklarınızı bir günde bozmanıza. Gelin anlaşalım... Hafif bir öğle yemeğine ne dersiniz?

Ne yer öğlenleri Yunanlılar? Sandviç ya da ‘suvlaki’. Geleneksel suvlaki, avuç büyüklüğünde bir pidenin içinde domuz etinden çöp şiş, cacık, soğan, patates ve domatesten ibarettir. Ancak sığır ya da tavuk etinden versiyonları da vardır. Çöp şiş yerine ‘giros’ yani dönerli suvlaki de hayli yaygın. Yanına banko bir ‘Greek salat’. İri kesilmiş domates, salatalık, dolmalık biber ve soğan. Üzerine beyaz peynirin benzeri olan, ancak teneke kutu yerine tahta fıçıda bekletilen bir dilim ‘feta’. Mis gibi kokan kekik, zeytin ve bol zeytinyağı. Eh artık bir birayı da reddedemezsiniz! (Yunan markaları istiyorsanız Mithos ve Fix. Önerimiz ise Heineken.) Afiyet olsun...

Kişi başı 10 euro ödeyerek karnınızın gurultusu ile barıştınız. Yunanlıların asla vazgeçmedikleri siestadan, öğle uykusundan önce şehir merkezindeki Ermu Caddesi’nde kısa bir yürüyüş öneriyoruz. Bu yaya yolunda giyim kuşam üzerinde ne ararsanız var. Fiyatlar da ileriki yazılarımızda anlatacağımız sosyete semtlerindeki dükkanların vitrinlerindeki etiketlerden hayli düşük. Günün her saati hareketlidir Ermu Caddesi. Bu noktada dükkanların çalışma saatleri hakkında bilgi sahibi olmanızı da yararlı buluyoruz: Pazartesi-çarşamba-cumartesi 09.00-15.00, salı-perşembe-cuma 09.00-13.30 ve 17.30-20.30 saatleri arasında açıklar. Süpermarketler ise 08-00-20.00 saatleri arasında açık. Yaz mevsiminde süpermarketler 09.00’da açılıp 21.00’de kapanıyor.

Güneşin ta tepede ışınlarını cömertçe bahşettiği saatlerde, eğer bir deniz kenarında değilseniz, Atina’da dolaşmanızı hiç de tavsiye etmeyiz. Unutmayın ki mimari açıdan bir beton yığını bu şehir. Tabii göz zevkinizi bozan mimari anarşiden ‘Bu Türkler ile bu Yunanlılar sonunda günün birinde güçlerini birleştirecekler’ diye olumlu bir sonuç da çıkarabilirsiniz.

Ama dikkat; gündüz tespit edeceğiniz bu Türk-Yunan benzerliğini, karanlık çöktüğünde, aydede ve yıldızlar gökyüzüne hakim olduğunda, pırıl pırıl ışıklar yandığında tekzip edebilirsiniz.

Gece dişildir, gece tahrik edici, gece günahkardır bu diyarda. Gece uzundur ve gündüzün onu gördüğünde ‘Ayıp ya’ deyip bıyık altından güldüğü türdendir.

Atina geceleri yaşar!
Yazarın Tüm Yazıları