Selanik Aristotelion Üniversitesi’nden bir grup bilimadamı tarafından hazırlanan ve sonuçları ilk kez, İstanbul’da geçtiğimiz aylarda gerçekleştirilen Uluslararası Akdeniz Bilimsel Araştırma Komisyonu 38. Kongresi’nde açıklanan araştırmanın özü şu: Ege’de balık bitti bitiyor..
Araştırmacılar 1994 yılından bu yana Ege’de balıkçıların ağlarına takılan balıkların giderek azaldığı sonucuna vardılar. Azalma kılıç gibi "lüks" balıktan tutun da hamsi, sardalya, istavrit gibi "ucuz" balığa kadar geçerli bu masmavi denizde.
Araştırmanın ilginç bir yönü de yakalanan balıkların ağırlığı ile ilgili. Ege denizi insanlara çipurayı, fagriyi, sargosu, sinariti hala bahşediyor bahşetmesine de giderek daha küçük balıklar takılıyor ağlara, oltalara.
Palamut, torik gibi balıklara ise Ege hasret. Giderek uğramaz oldular bu denize.
Selanik Üniversitesi’nin araştırmasına göre, bu kötü gidişatın başlıca nedeni aşırı ve kontrolsüz avlanma. 1950-1994 döneminde Ege’deki balık bolluğu son 13 yıldır dikey düşüşe geçti. Fotoğraf da sanırım bilimsel araştırmanın somut kanıtı. Eski bir terazi, bir tasında azıcık bir ağırlık diğerinde olması gerekenden küçük onca balık.
Cem ile Yorgos
Birkaç yıl öncesiydi. Bonn’da işine yakın kiralık ev arıyordu Cem. Oturduğu evi bir an önce boşaltması gerekiyordu, ama ne yaptıysa nafile. Kara kara düşünürken imdadına Yunanlı arkadaşı Yorgos yetişti:
- Cem, kızkardeşimin oturduğu evde boş bir oda var. İstersen bir süre orada idare et.
- Ne diyorsun Yorgos? Sen şark adetlerini bilmez misin?
- Bilirim dostum. Ama sana güveniyorum.
Bu teklif karşısında şaşıran Cem hani "delikanlılık" gereği şaka yollu takılır Yorgos’a: "Tamam. Ancak kızkardeşinin namusu bundan sonra benden sorulur. Eve erkek giremeyecek"...
Kahkahalarla güldü iki dost.
Kader işte, ağlarını nerede nasıl öreceğini kimse bilemez. Dostlukları hep süren Cem ile Yorgos’un yolları, yıllar sonra bu kez Belçika’da kesişti.
Yaklaşık bir yıldır Belçika’da aynı evi paylaşıyorlar.
Evin bütün masraflarını bölüşüyorlar, işleri de öyle. Doğrusunu isterseniz Yorgos ev işlerinde daha marifetli. Arada bir yemek bile pişiriyor.
Haftanın dört günü Belçika’da, üç günü de Almanya’da geçiyor iki dostun.
Pazartesi günü telefonla aradığımda Kıbrıs’ta buldum Cem’i ve "Bir Yunanlı ile aynı evi paylaşmak nasıl?" diye sordum:
"İnsanları milletlerine göre ayırmam. Eşim Arjantinli. Yorgos da eski dostum. Aşırı milliyetçiler, şövenler dünyanın bütün ülkelerinde var".
İstanbullu Rumları konu alan "Bir Tutam Baharat" filmini ilk kez arkadaşı Yorgos ile izlemiş ve ağlamışlar. "Annem anlatırdı 6-7 Eylül 1955’de olanları. Bir daha böyle şeyler yaşanmamalı" dedi.
Avrupa Parlamentosu üyeleri, Alman vatandaşları Cem Özdemir ile Yorgos Hacimarkakis’den bahsediyorum. İkisi de gurbetçi ailelerin çocukları, ikisi de Almanya’da büyüdü. İkisi de her fırsatta Türk-Yunan dostluğu için çalışıyor. Yorgos, haziran ayında Antalya’da ve Rodos’ta gerçekleştirilen bir festivalde, "Umarım Cem birgün Almanya`nın Cumhurbaşkanı olur, belki ben de başbakan olarak ona yardım ederim" diyebilecek kadar seviyor dostunu.
Suyun iki yakasında ilişkilerin çok kötü olduğu dönemde bile Avrupa’daki Türkler ile Yunanlıların çok iyi dost olduklarını bilirdim. Bunun nedenlerini sanırım en iyi Bülent Ecevit, 1947 yılında Londra’da yazdığı şiirde anlatıyordu:
Sıla derdine düşünce anlarsın
Yunanlıyla kardeş olduğunu
bir Rum şarkısı duyunca gör
gurbet elde İstanbul çocuğunu...
O Boğaz’dan sözeder
sen rakıyı hatırlarsın
Yunanlıyla kardeş olduğunu
sıla derdine düşünce anlarsın.
Aşırı milliyetçilerin çekişmesi
Tarih beli olmamakla birlikte erken seçim havasının estiği bu diyarda, kamuoyu araştırmaları halen dört siyasi partinin (merkez sağcı Yeni demokrasi, sosyalist Pasok, solcu Sinaspismos ve Komünist Partisi) temsil edildiği Yunan parlamentosuna beşinci partinin de girmesinin kuvvetle ihtimal olduğunu gösteriyor.
Araştırmalar aşırı sağcı LAOS partisinin bugün seçim yapılsa yüzde 3 barajını rahatça aşacağında birleşiyor.
LAOS’un lideri, Yunanistan’ın Le Pen’i ve halen Avrupa parlamenteri Yorgos Karancaferis. Adam daha 16 yaşında iken vücut geliştirmede Avrupa üçüncüsü seçildi. 1970’lerin başında ABD’de televizyonculuğu öğrendi. Dönüşünde küçük de olsa medya patronu oldu. 1990’lı yılların başlarında da bugün iktidardaki Yeni Demokrasi partisinden miletvekili seçilerek siyasete adım attı. Birkaç yıl sonra ise partiden kovuldu.
LAOS partisini kurduktan sonra, geceleri İstanbul’un rüyasına girdiğini, bugünkü sınırlarından daha geniş bir Yunanistan hayal ettiğini, gücü olsa Kıbrıs’da yarın ’enosis’ yapacağını söyleyen, Yahudiler başta olmak üzere Yunan olmayanlara karşı duygularını hiçbir zaman gizlemeyen Karancaferis, iki büyük partiden (Yeni Demokrasi ve Pasok) bir hayır gelmeyeceğine inanıp "tepki oyu" kullanmaya eğilim gösteren seçmenlere sempatik geliyor.
Buna karşı bir korkusu var. O da kendisi kadar aşırı milliyetçi eski Pasok’lu bakanlardan Stelyos Papathemelis’in de bir parti kurup seçimlere katılacak olması. Karancaferis ile Papathemelis bugünlerde hem kim daha milliyetçi yarışındalar hem de birbirini suçlama furyasında.