Paylaş
Öyle vurulmaz, bak böyle vurulur. Hadi yine baştan. Bir numara... Ha iyi vuruyorsun devam et. Beş tokat daha. İki numara..."
Yer, Atina şehir merkezi Omonia meydanının hemen bitişiğinde bulunan karakol. Takvimler 24 Haziran 2006’yı gösteriyor. Bir cep telefonunun kaydettiği görüntülerde, kapkaç suçuyla yakalanan iki Arnavut göçmen bir saat süreyle birbirini dövüyor.
"Vur emrini" verenler, "senaryoyu" yazanlar, yönetmenler, kameramanlar polis.
Biri kimin kime tokat atacağı emrini verip, itaat etmeyeni sopayla yola getiriyor. Bir diğerinin kahkahaları duyuluyor. Bir üçüncüsü de yaşananları ölümsüzleştiriyor.
İnsan onurunu ayaklar altına alan görüntüler, önce polislerin cep telefonlarında dolaştı, yaklaşık bir yıl sonra da 14 Haziran 2007’de takdime gerek yok www.youtube.com’un diline düştü. Eh sonrası malum.
Kıyamet koptu buralarda. Başbakan Kostas Karamanlis başta olmak üzere siyasetçiler karakolda işkence görüntülerini kınayıp, işkenceci polislerin Yunan emniyet teşkilatını temsil etmediğini açıkladılar.
İşkenceci polisler kızağa çekildi, karakolun komiseri başka bir yere tayin edildi ve tabii soruşturma başlatıldı.
Karakolda birbirlerini dövmek zorunda kalan, arada bir de kendi kendilerine hakaret etmeye mecbur bırakılan ve halen hapiste bulunan kapkaççılardan birisi işkencenin bir saatten fazla sürdüğünü söyledi. Diğeri tahliye edilmiş, aranıyor.
İşkenceci polislerden biri de ifadesinde "Gırgır, eğlence olsun diye yaptım" demiş.
1981 yılından beri AB üyesi Yunanistan’da karakollarda işkence manzaraları ilk değil.
Üstelik iddialara bakılırsa, polisler arasında cep telefonlarında dolaşan çeşit çeşit işkence görüntüleri varmış.
Ah bre Zorba
Atina’da araştırmacı-yazar Filippos Filippu’nun "Zorba’nın Ölümü" adlı piyasaya yeni sürülen kitabında bir "efsane" çürütüldü.
Filippu, Kazancakis’in kitabındaki "Aleksis Zorba"nın öncelikle yazarın 1910’larda tesadüfen tanıştığı çok sıradan biri, Yorgos Zorba’dan başkası olmadığını kanıtlıyor.
Zor nefes alabiliyordu. Bedeni ne zamandır beynini pek takip edemiyordu zaten. Yorgundu, ihtiyar. Yürümekte bile zorlanıyordu. Nasıl sevişsin? Eskiden tanıdığı ve arada bir gördüğü sevgilisinin yatağında uyuyuverdi.
Oysa "efsane" onu, kadınları parmağında oynatan, yataktaki performansı ile kadınlar arasında hayranlık dolu tebessümlere yol açan bir kahraman olarak istiyordu. Oysa "efsane" onu dünya tatlısı bir bohem olarak istiyordu. Gülerken ağlayan, ağlarken gülen, hani ölümün soğuk yüzü karşısında bile sirtaki oynayıp acısına meydan okuyan bir Akdenizli.
Atina’da araştırmacı-yazar Filippos Filippu’nun "Zorba’nın Ölümü" adlı piyasaya yeni sürülen kitabında bir "efsane" çürütüldü. Bu diyarın en büyük yazarlarından Nikos Kazancakis’in yazdığı, bütün dünyada yüzbinler satan ve unutulmaz Antony Quinn’in beyazperdede bence ölümsüzleştirdiği "Zorba" efsanesi.
Filippu, Kazancakis’in "Zorba"sını adım adım takip etti. Nerde yaşadı, neler yaptı araştırdı. Zorba’nın torunları ile konuştu, belgeler, mektuplar buldu. Sonunda da bence acımasızca "Öyle bir kahraman yok" deyiverdi.
Filippu, Kazancakis’in kitabındaki "Aleksis Zorba"nın öncelikle yazarın 1910’larda tesadüfen tanıştığı çok sıradan biri, Yorgos Zorba’dan başkası olmadığını kanıtlıyor. Hiçbir zaman Girit adasında yaşamadığını, deniz ile bütünleşmediğini ve dahası hiçbir zaman kadınların paylaşamadığı erkek olmadığını Yorgos Zorba’yı tanıyanların ağzıyla ifşa ediyor.
Peloponezli (Mora) Yorgos Zorba, Makedon’du. Bu nedenle de 1943 yılında, ölmeden önce doğduğu Yunanistan’ı zorla terk etmişti. Mezarı Üsküp’de.
Kitapta dikkatimi çeken mektuplardan birisinde Yorgos’un oğlu Andreas, Zorba efsanesini yaratan Kazancakis’e hitaben "Babamı rezil ettin. Biz fakir, ancak namuslu bir aileyiz. Hatanı düzelt" diyordu.
Son sayfa da bittiğinde, bundan sonra "Zorba" için "Yok öyle biri, hiç yaşamadı. Hepsi Kazancakis’in hayal ürünü" diyebilecek bilgiye sahiptim.
Kısa bir muhakeme yaptım. Dünyanın dört bir yanında adı Yunan lokantalarının tabelalarında yazılı, Mikis Teodorakis’e bestelediği tek sirtaki için ilham vermiş, koskoca bir halkın "kahramanı"na ihanet etmemeyi yeğledim. Kazancakis’in "Zorba"sı, Filippu’nun "Zorba"sından ağır bastı terazide.
Bahane hazır... Gerçeklerin aynı zamanda güzel olduğunu kim söyledi?
Başpiskopos hasta
Patrik Bartholomeos, geçtiğimiz günlerde Atina’ya yıldırım ziyaret gerçekleştirdi. Sabah gelip akşam İstanbul’a döndü. Bu ani ziyaretin nedeni Yunanistan kilisesinin lideri Atina Başpiskoposu Hristodulos’a (68) geçmiş olsun demek.
Hristodulos kalın bağırsak ameliyatı geçirdi. Doktorlar, kanserin metastazından endişeli. Karaciğer ile ilgili tahlillerin pek iyi çıkmadığı söyleniyor. Neredeyse bir haftadır "Areteon" hastanesinin yoğun bakım servisinde yatan başpiskoposun tedavi için İngiltere ya da ABD’ye gitmesi ihtimali var.
Hristodulos, 1998 yılında Atina başpiskoposu seçildikten sonra Türkiye ve Türkler aleyhindeki görüşlerini her fırsatta tekrarladı. Türkler için "barbar" diyen ve Türkiye’nin AB üyeliğine karşı çıkan Hristodulos’un, Patrik Bartholomeos ile ilişkileri hiç de iyi değildi. Geçen yılar içinde iki din adamı az da restleşmedi. Şimdi eğer Patrik kalkıp Atina’ya geldiyse, bence durum hayli ciddi demektir.
Paylaş