Noel bayramı bitti, sıra yılbaşında. Sonrasında da dini bayram var, yani yine tatil. Buralarda ta 8 Ocak’a kadar vur patlasın çal oynasın durumu var!
Şehir cıvıl cıvıl. Her meydan, her büyük cadde ayrı bir zevkle süslenmiş. Hava kararsın da şehir bir an önce o milyonlara küçük lambanın hegemonyası altına girsin diye yalvarası geliyor insana.
Şehirde hediyelik eşya satan ve yılın üçyüz küsur günü kapılarından geçmeyi gereksiz sayacağınız yüzlerce mağaza bugünlerde dolup taşıyor. Yılbaşı ağacı süsleri, yılbaşı gecesi için özel mumluklar, mumlar, tabaklar, bardaklar satıyorlar. Ah körolası vitrinler!
HER KÖŞEDE BİR NOEL BABA
Seyyar orkestralar peş peşe sokak konserleri veriyor. Seyyar çalgıcılar kimi kemanı, kimi akordeonu ile birbirine sarılmış çiftlerin peşinde koşuyor.
Şehirde, siz deyin yüz, ben diyeyim bin Noel Baba; kimi hediye torbası, kimi kartondan yapılmış rengeyiği ile ‘stratejik’ önem taşıyan köşeleri kapmış. Her Noel Baba’nın yanında da bir fotoğrafçı. ‘Çocuğunu sevindir’ diye bağırıyor.
Atina’da lunapark enflasyonu var bu sene. Çoğu eski. Oyuncak trene binsin diye annelerine babalarına yalvaran çocuklar ve kimbilir o gün kaç para harcadılarsa, anlamsız bir şekilde çocuklarına 1 Euro’yu fazla gören anne babalar... Yıllar önce ben de defalarca aynı şeyi yaptım ve şimdi pişmanım. Bu yüzden içimden ‘Yapma be adam. Bırak o oyuncak trene binsin. Seneye belki de çok geç olacak. Ya o minicik oturma yerine sığmayacak ya da bambaşka ilgi alanlarına yönelecek’ diye haykırmak geliyor.
Sokaklarda seyyar çiçekçiler, korsan CD satanlar, neyi, kimi ararsanız var...
HİNDİ MESAJ MI VERİYOR?
1970’lerde en pahalı paltolara değişmeyeceğimiz içi muflonlu, yeşil parkaların mirası mı nedir, ellerim kabanımın ceplerinde her şeyi ile yeni yıla hazır bu şehirde dolaşırken, parlayan onca şeye tam kanacakken, önünden geçtiğim bir kasap dükkanında alıcı bekleyen besili bir hindi sanki şöyle bakıp göz kırptı. Sanki ‘Üstadım, bütün bunlar gerçekleşmeyen hayalin sadece. Fırsatlar dönemi ya da piyango çarpacak misali. Bak ben bile eskisi gibi değilim. Bulaşıcı hastalığım var artık’ der gibiydi.
En güzel şarkının bile -biz bir zamanlar sükse derdik, şimdikiler hit diyor- birkaç günde tükendiği, ‘serbest rekabet’ ya da ‘sağduyulu tüketici’ gibi kavramların hüküm sürdüğü, hayat pahalılaştıkça gariptir daha tüketici olduğumuz sinsi dönemler yaşıyoruz...
Hayır... Ben Noel Baba’mı istiyorum. Yılbaşı arifesinde bu değil (Atina), o şehirde (İstanbul), annemin koluna girip çarşı pazar dolaşmak istiyorum. Çevreciler ne der bilmem ama hakiki çam ağacı da istiyorum. Ve, hormonsuz, hastalıksız hindi.
Ofise döndüm. Aradıklarımı bulamayacağımı bile bile, belki de ‘hayali’ kovalayabileceğim başka hiçbir adresim olmadığından telefona sarıldım.
‘Alo, acente mi? İstanbul’a bilet istiyorum. 30 Aralık 2005 gidiş, 2 Ocak 2006 dönüş.’
Hepimize iyi yıllar!
Bir aşk hikáyesi
Ne ‘faillerin’ isimlerine, ne de resimlerine ulaşabildik. Ancak yine de 25 Aralık’ta yani Noel bayramında Kıbrıs’ta Yeşil Hat’ta yaşanan bir ‘olayı’ es geçmemeyi tercih ettik.
Kadın 31 yaşında, Kıbrıslı Rum. Lefkoşa’nın güneyinde yaşıyor. Erkeğin yaşı meçhul. Öğrendiğimiz, Türkiye’den KKTC’ye geldiği ve Lefkoşa’nın kuzeyinde yaşadığı.
Kadın ile erkek KKTC’de tanışmışlar. Sevmişler birbirlerini. Kadın, sevdiği ile buluşabilmek için ikide bir kuzeye geçiyormuş. Geçen pazar günü de en büyük iki dini bayramından birisini ailesi ve dindaşı akrabalarıyla geçirmek yerine Yeşil Hat’tın yolunu tutmayı yeğledi. Şeytan mı dürttü nedir, sevgilisine ‘Hadi atla arabaya bize gidiyoruz’ dedi. Erkek, hiç itiraz etmeden kabul etti. Yeşil Hat’ta KKTC’den çıkıp Rum Kesimi’ne girdiklerinde kendilerini polis bekliyordu.
Meğer Türk ile ilişkisi olduğunu öğrenen ailesi, öz kızlarını ihbar etmiş. Erkek, Rum makamlarına göre ‘Kıbrıs vatandaşı’ değildi ve Kıbrıs topraklarına yasadışı giriş yapmıştı. Kadın da yasadışı geçişe yardımcı olmuştu. Tutuklandılar. İkisi de hapsi boyladı. Kadın, ifadesinde ‘Ben bu adamı seviyorum. Ne olursa olsun yanında kalacağım’ demiş.
Mahkemeleri ya dün yapıldı ya da önümüzdeki günlerde yapılacak. Karar ne olur bilemeyiz. Muhtemelen hakim her ikisine de sorular sormuştur ya da soracaktır. ‘Nasıl oldu, neden...’ misali. Hakim, muhtemelen Jim Morrison’un ‘aşk cevaptır’ sözünden habersizdir. Muhtemelen aşkın ‘Yeşil Hat’, ‘Kıbrıs pasaportu’ filan tanımadığını da bilmez.