30 yaşındaki Erick, ‘Maestro’ lakaplı İtalyan Salvatore Calabrezze, ‘Kral’ lakaplı Japon Hindecugu Ueno ve daha birkaç ihtiyar kurttan oluşan jüri üyelerince 2010 yılının en iyi barmeni seçildi
Slovak Erick Lorints, dünyanın dört bir yanından tam dokuz bin aday arasından seçilen 24 yarışmacının üç gün süren kıran kırana mücadelesinden sonra birinci olduğu anons edildiğinde, alkışlar arasında yerinden kalktı ve sahneye doğru yürüdü. Organizatörlerin ve jüri üyelerinin tebriklerini kabul ettikten sonra gümüş koltuğa yani şampiyonluk tahtına oturdu. 30 yaşındaki Erick, mesleklerine yıllarını vermiş ‘Maestro’ lakaplı İtalyan Salvatore Calabrezze, ‘Kral’ lakaplı Japon Hindecugu Ueno ve daha birkaç ihtiyar kurttan oluşan jüri üyelerince 2010 yılının en iyi barmeni (World Class Bartender) seçildi. ‘OQ’, ‘Balthazar’, ‘İsland’, ‘Pere Ubu’, ‘Matsuhisa’ ve ‘Alexander’ gibi Atina’nın en gözde barlarında yapılan yarışma klasik kokteyllerle başladı. Sonrasında müşteriyle iletişim, barmen show, ustalık, sürat ve yeni kokteyl becerileri için notlandırıldı yarışmacılar. Sınavlardan en zoru şüphesiz ki ‘Market challenge’ idi. Yarışmacı barmen bir saat içinde süpermarkete gidip gerekli alışverişi yaptıktan sonra bara dönerek ve en iyi kokteyli hazırlamak zorundaydı. Jüriden Maestro Calabrezze, klasik kokteylleri tadıp not verdi. Onun gönlündeki şampiyon Slovak Erick değil Hollandalı Timo Jahnse. 29 yaşındaki Timo’nun premium tekilalı margaritasına, mojitosuna ve 1940’larda keşfedilen Blood and Sand kokteylini Johnie Walker Bleu Label kullanarak hazırlamasına hayran kalmış Maestro. Geçen yılın şampiyonu Yunanlı Telis Papadopoulos, “Bu yılki şampiyon Erick ile Londra’da tanıştım. Birincilik tartışmasız hakkıydı” diyor. Tören gecesinde söz alan konuşmacılar barmenlik mesleği hakkında ilginç cümleler kurdular. Birkaçını aktarayım: * Barmen psikologdur. Değilse bile bu meslek insanı psikolog yapar. * Müşteri bardan geldiğinden biraz daha mutlu çıkmalıdır. Çünkü o zaman dünya gözünde biraz daha güzel olacaktır. * Taksici müşteriyi istediği adrese, barmen ise bambaşka alemlere götürür. Zorlukları mutlaka vardır şüphesiz ama güzel meslek vesselam barmenlik.
Diaspora sermayesi
THE HASEOTES FAMILY: ABD’de petrol ürünleri ve hayvancılık sektörlerinde faaliyet gösteriyor. Yunanlı Vasilis Hasiotis ve eşi Afroditi 1938 yılında 84 dolar karşılığında bir sığırla bir dana satın aldılar. Sonrası yürü ya kulum. Ailenin 1967 yılında sekiz bin mini marketi ve yılda bir milyar dolar cirosu vardı. ABD’nin en büyük aile şirketlerinden sayılan Cumberland Farms’ın başında şimdi Vasilis’in torunu Aris Hasiotis var. Serveti de 3.2 milyar dolar. GEORGE P. MITCHEL: ABD’de emlak ve enerji sektörlerinde faaliyet gösteriyor. Babası çobandı Yunanlı George’un. Teksas’a geldiklerinde baba kurutemizlemecilik yaptı. Enerji mühendisliği okuyan George 1946 yılında kardeşi John ile kurduğu şirket hızla yükseldi. 10 çocuk 28 torun sahibi Mitchel’in serveti iki milyar dolar olarak hesaplanıyor. PETER G. PETERSON: ABD’de yatırım uzmanı. Babası ABD’ye göç ettiğinde Petropulos olan soyadını Peterson olarak değiştirdi. 1985 yılında 400 bin dolarla işe başladı. Bugünkü serveti iki milyar dolar. Tam 110 şirkette yatırımları var. MICHAEL JAHARIS: ABD’de ilaç sanayisinde faaliyet gösteriyor. Bir ilaç firmasında satıcı olarak iş hayatına atıldı. Paralı bir ortak bulup iki milyon dolara satın aldığı ilaç fabrikasının değeri ürettiği bir astım ilacı sayesinde 200 milyon dolara çıktı. Fabrikayı 1986 yılında 840 milyon dolara sattı. İki yıl sonra da memleketi olan Ege’de Kos (İstanköy) adını verdiği başka bir fabrika kurdu. Serveti 1.8 milyar dolar. ROSS MAKRIS: Avustralya’da alışveriş merkezleri işletiyor. Avustralya’nın 40 yaş altı en zengin adamı. Dünya sıralamasında ise 25. sırada. Melburn, ve Sindey’de 11 alışveriş merkezi işleten Ros Makris’in serveti 1.1 milyar dolar. Diaspora’daki Yunanlı dolar milyarderlerinin listesi uzadıkça uzuyor. ABD’de, Avustralya’da, İngiltere’de yaşayan milyarder Yunan asıllıların, ekonomik kriz içinde kıvranan anavatanlarına yatırım için ilgi gösterdikleri pek de söylenemez. Onca isimden henüz tek bir dolarını yatıran olmadı bu memlekete. Başbakan Yorgo Papandreu diaspora sermayesine cazip gelmek için açılım yapmayı planlıyor. Ama bence dolar milyarderi soydaşlarını ikna etmesi güç.
KRALİÇELERİN DE BAŞINA GELİR
Devrik Yunan Kralı Konsantin geçen ay Londra’da büyük oğlu Prens Pavlos’un 18. yüzyıldan kalma şatosunda verdiği bir davetle 70. yaş gününü kutladı. Gecenin ağır topu İngiltere Kraliçesi Elizabeth idi. Gök mavisi bir tuvalet giymişti kraliçe. Elinde de gümüş bir çanta. Kötü dillere bakılırsa çanta kraliçe ile yaşıt. Bir ara kahveden mi şampanyadan mı ya da ikram edilen mezelerden birinden mi bilinmez, kraliçenin elbisesinde koskoca lekeler görmüş davetliler. Suç garsonlardan yoksa davetlilerden birinde mi o da bilinmez ama kim sebep olduysa sihirbaz David Copperfield gibi ortalıktan yok olmayı başardı. Kraliçe, hiç bozuntuya vermedi. Hiçbir şey olmamış gibi etrafını saranlarla sohbeti sürdürdü. Aksiliğe bakın, az sonra da gümüş çantanın zinciri kopmaz mı? Elizabeth ona da aldırmadı. Davetten ayrılırken biraz canı sıkkın gibiydi. Kaza işte; kraliçelerin de başına gelir.
BAŞSAĞLIĞI
T.C Atina Büyükelçisi Hasan Gögüş’ün babası Orhan Gögüş (89) vefat etti. Merhuma rahmet, yakınlarına sabır ve başsağlığı dileriz.