Askeri müzeye kız attı sürüldü

Babası siyasetçi ama kendisi toy delikanlı işte, uydu şeytana... “Julia ile koğuştakilere hava atarım” diye askerlik görevini yaptığı ve Yunanistan savaş tarihinin sergilendiği müzenin yolunu tuttu

Eylülde bitiyordu askerliği. Atina’nın göbeğinde Savaş Müzesi’nde yapıyordu vatani görevini. Her gün evine gidiyor, geceleri arkadaşlarıyla eğleniyordu. Torpilliydi Gerasimos Zagoritis. Babası, ana muhalefetteki Yeni Demokrasi Partisi’nin genel sekreteriydi.
Toy delikanlı işte, uydu şeytana...
Bir gece asker üniformasını çıkardı ve ver elini Atina geceleri. Bu diyarda ekonomik krize rağmen çevirdiği porno DVD’si 4 milyon Euro’luk satış rakamına ulaşan ve marifetleriyle daha önce de ‘Suyun Öte Yanından’a konu olan manken-şarkıcı Julia Aleksandratu’nun sahne aldığı gece kulübüne gitti. Şampanyalar, güller derken tanışma faslı gecikmedi. Kızcağız üç-beş santimlik şeffaf bez parçasından ibaret kıyafetiyle masaya oturdu. Gerasimos zevkten dört köşe... Kızcağız sıkıldı, “Haydi başka yere gidelim” dedi. Soluğu bir müzikholde aldılar. Orada sarılmalar, öpüşmeler, oraları buraları tutma faslı başladı. Hesap 10 bin Euro. Siyasetçinin oğlu bastırdı parayı. Delikanlının baba parasıyla aldığı pahalı cipe bindiler. “Yanımda Julia var. Koğuştakiler görse acayip hava atarım” diye düşündü delikanlı; askerlik görevini yaptığı müzenin yolunu tuttu.
Şafak sökmek üzereydi. Nöbetçi ne parola sordu ne de “Dur” filan... Cipi garaja bıraktılar. Alkollü olmaları Savaş Müzesi’ni ziyarete engel değildi. Müze teftişi bitince koğuşa girdiler; askerler gördüklerine inanamıyorlardı. Julia ile hatıra fotoğrafları çektirdiler.
Koğuşta gırgır şamata bitince garaja indiler tekrar. Muhabbet bağına girdikleri ve muhabbetin doyulmaz bir pınar olduğunu bizzat cipte tespit ettiklerine dair dedikodular var.
Siyasetçinin oğluyla kızcağızın müze ziyaretleri medyaya sızınca kıyamet koptu tabii. “Tarihimize saygısızlık” sesleri yükseldi dört bir yandan. Genelkurmay soruşturma açtı. Julia’nın umurunda değil, “Gel dedi gittim. Ben ne bileyim yasak olduğunu” diyor.
Gerasimos ise arkadaşlarına fiyaka atmanın bedelini, Limni adasına sürgüne yollanmakla ödedi. İki ay hapis yatacak. Demir parmaklıklar ardında o geceyi düşünecek bol vakti var.

Türk askeri Rumların işine mi geliyor

Kıbrıs Rum Kesimi’nde “Türk askeri çekilsin” ve “Adada Türk askeri oldukça çözüm olamaz” sloganları 36 yıldır hiç değişmedi. Oysa, 2004 yılındaki referandumda Rumların dörtte üçünün “Hayır” dediği Annan çözüm planı kabul edilseydi bugün Kıbrıs’ta sembolik rakamda Türk askeri kalacaktı. Annan planı fırsatı uçtu gitti; sloganlar kaldı Rum Kesimi’nde.
Geçenlerde Elefterotipia gazetesinde farklı bir sesin yazısını okudum. Kıbrıslı Rum gazeteci-yazar Makarios Drusyotis, bence büyük bir cesaret örneği vererek Rum yöneticilerin en azından oturup düşünmeleri gereken kritik bir soru sordu: “Türk askerinin çekilmesini gerçekten istiyor muyuz yoksa Kıbrıs’ta kalması işimize mi geliyor?”
Drusyotis yazısında, Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış’ın bir süre önce Boğaziçi Üniversitesi’ndeki bir konuşmasında, Türkiye’nin Kıbrıs’taki tüm askerlerin çekilmesini bile görüşebileceğini söylediğini vurgulayarak, “Bu Kıbrıs tarihinde eşi görülmemiş bir açıklamadır. Medyada manşet olması gerekirken görmezlikten gelindi. Eğer Türk Bakan, askerin hiçbir zaman Kıbrıs’tan çekilmeyeceğini ya da Kıbrıs’ın 1974’de çözüldüğünü söyleseydi kıyamet kopardı” dedi.
Şöyle devam ediyor yazı: “Kıbrıs’ın birleşmesi samimi bir hedef mi yoksa adanın ikiye bölünmesi herkesin işine gelen bir çözüm mü? Kıbrıslılar önümüzdeki aylarda bu sorulara cevap vermelidir. Dış politikası son sekiz yılda kökten değişen Türkiye, Kıbrıs sorununun çözümünü istiyor. Rum tarafı ise Türk siyasetini izlemek ve soğuk savaş dönemi koşullarıyla siyaset yapıyor. Türkiye’den gelen her şeyi ‘iletişim taktiği’ olarak değerlendiriyoruz. Ancak bu şekilde bir tek kendimizi ikna ediyoruz.”
Drusyotis’in sorularına ne bir Rum yetkili ne de Rum kesimindeki bir meslektaşı cevap verdi.
Hani en azından tartışılsa, ‘acaba’ sorusu sorulsa hani üç-beş kişi daha sokağa pencereden değil de balkondan bakabilse, bilmem kaçıncı kez umutlanacağım ama nafile.
Rum Kesimi’nde Drusyotis gibi düşünenler çok ama çok az ne yazık ki...
Yazarın Tüm Yazıları