Annem, ben babanızdan önce İstanbul’da bir İtalyan genç ile flört ediyordum, dedi. Öylece kalakaldık...
Annem hakında her şeyi bilmediğimi anladım. Onun da kadın olduğunu, babamdan bir başkası için de kalbinin çarptığını düşündüm. Gülümsedim, hatta sevindim.
Annem Katerina, 1926 yılında İstanbul Tarlabaşı’nda doğdu. O henüz 7 yaşında iken dedem Yorgo öldüğünden, anneannem Paskalya, Büyükada Yetimhanesi’nde çalışarak, 17 yaşında kaybettiği Manol’u da eklersek tam 5 çocuk büyüttü.
İlkokulu bitirdikten sonra kardeşlerine baktı ve 16’sında terziliğe başladı Katerina. Tünel’de kendi deyişiyle "mebusları giydiren" Melahat Hanım’ın yanında yetişti. Ustalığa kadar terfi etti. Patron Melahat Hanım "yahu Rum kızı, dikişteki ustalığın bir yana, ütü ile giysiye başka hayat veriyorsun" dermiş.
Hálá söylemese de son nefesine kadar aşık olduğuna inandığım rahmetli babam Koço ile tanıştı ve evlendi. Babacığım çapkın, hovarda biri olduğundan ve ailesini sık ihmal ettiğinden biz üç kardeşi büyütürken terziliğe devam etti. Terzilikteki ustalığı bir yana kahve ve iskambil falında da üstüne yoktu.
Bizler büyüdük, ablalarım evlendi, Atina’ya göçtük. Babacığım uslandı, Katerina da nihayet rahat bir nefes aldı. Kocasının koluna girip gezmelere, tatillere çıktı.
Çocuklarını büyütmeleri için ablalarıma yardımcı oldu. Boş vakitlerinde aşevlerinde gönüllü aşçılık yaptı. Aşevlerinden dağıtılan yemeği alacak durumda olmayan yaşlılara, sefertaslarını bizzat götürdü. 1980’li yıllarda Akropolis gazetesinde "yardıma muhtaçların havarisi" başlıklı bir habere konu oldu.
Yaşı 65’e gelince "hasta" moduna girdi. Hala da öyledir. Bir başı, bir midesi, bir kaşı, bir başı ağrır. Nereye gitse tansiyon aleti yanında. Gözleri, sinsi bir hastalık yüzünden çok zayıfladı. Sadece gölgeleri seçebiliyor. Televizyon izleyemiyor. Sabah akşam radyo dinliyor.
ERKEK GİBİ KATERİNA
Babacığım göçtükten sonra evinde tek başına kaldı ama hayatı pek değişmedi. Misafiri eksik olmaz. Komşuları pek sever onu. İstanbul’dan hikayeler anlatır hep. Çocuklarına ve torunlarına toz kondurmaz. Hep "bir arkadaşımın kızı" ya da "komşunun kızı" diye başlayan cümlelerle eskilere dönüp, çocukları ve torunları ile ilgili olumsuzlukları törpüler, yumuşatır.
Annemi bayramlar, düğünler dışında öyle bakımlı hatırlamam. Saçını boyamayalı herhalde 40 yıl oluyor.
Erkek gibi Katerina. Hani Allah yanlışlıkla kadın yarattı misali. Kendimi bildim bileli dişiliğini pohpohlayacak bir şey ne gördüm ne de duydum.
Çılgın yönetmen Pedro Almadovar’ın şaheser filminin adını ödünç alacağım: "Annem hakkında her şey"i bilirim.
Daha doğrusu birkaç gün öncesine kadar bildiğimi zannediyordum.
Masada annem, ablam, eniştem ve ben. Konu dönüp dolaşıp çocuklarımıza geliyor. İki kardeş kafamız biraz bozuk, dertleşiyoruz. Katerina, yine başkalarından örnekler verip derdimize derman olma çabasında. Umursamadığımızı anlayınca, hepimizi şaşırtan bir itirafta bulundu:
"Ben babanızdan önce İstanbul’da bir İtalyan genç ile flört ediyordum."
Öylece kalakaldık...
"Benimle evlenmek istiyordu. Ancak bir süre sonra başka bir kızı da beğenmiş. Ağabeyim Stefo bunu duymuş. Gelip bana söyledi. Hemen ayrıldım. Çok yalvardı ama kararımdan dönmedim. Bilmiyorum, belki bugün kaderim başka olurdu."
Derin bir sessizlik. Ablam bana, ben ablama bakıyoruz. Annemin "sırrına" inanmak güç.
İşi gırgıra vurmak için "yahu bende zaten bir şey var, yani bir İtalyanlık. Artık bundan sonra Yorgo değil bana Massimo deyin" şeklinde bir espri yaptım. Ablam da "evet benim de adım Ornella olsun" dedi. Biz peşpeşe esprilerle gülmekten kırılırken annem gayet ciddi o ilişkiyi anlattı.
BABAMDAN BİR BAŞKASI
- Sevmiş miydin İtalyanı?
- Genç kızdım.
- Babamıza söylemiş miydin?"
- Babanızı çok sonra tanıdım. Anlatmadım.
O gece uykuya teslim olmadan, annem hakında her şeyi bilmediğimi anladım. Katerina’nın da kadın olduğunu, babamdan bir başkası için de kalbinin çarptığını düşündüm. Eski aklım olsa kızardım, küserdim belki. Gülümsedim, hatta sevindim.
Yaşlanıp bir köşeye çekilen annelerimize, babalarımıza bazen gülüyor, bazen kızıyor, bazen de çocuk muamelesi yapıyoruz. Özellikle bizden önce "özel hayatları" olabileceği aklımızın ucundan bile geçmiyor. Onlar da konumları nedeniyle yıllarca susuyorlar. Ancak, aynı şeyi biz de çocuklarımıza yapmıyor muyuz?
Bugünlerde çok takılıyoruz anneme "si sinyora" ya da "ciao, come sta?" diyerekten. Ancak, tansiyonu yine 19’a çıktığına göre açıkladığı sır için sanki pişman 83 yaşındaki Katerina.
Askerin özel hayatı
Türkiye’de benzer bir olay yaşandı mı bilmiyorum. Yaşandıysa sonucunu da...
İnsanoğlu 20’sinde de sever, 40’ında da, 60’ında da. Sevdiğinin çok yakın bir arkadaşının eşi olması da üzücü ancak rastlanmayan bir durum değil. Peki bu üçgende aldatılan koca ve sevgili askerse, subaysa ne oluyor?
Yunan Kara Kuvvetleri’nde görevli bir subay, en yakın arkadaşı ve meslektaşından tayin olduğu yurtdışı görevinden dönünceye kadar eşi ve iki çocuğuyla ilgilenmesini ister. Yurtdışı görevi bitip döndüğünde ise eşi ile arkadaşının mercimeği fırına verdiklerini anlamakta gecikmez.
Kara Kuvvetleri Disiplin Kurulu’na şikayette bulunur. Disiplin Kurulu, yaptığı soruşturmadan sonra "asker şerefini zedelediği" gerekçesiyle aşık subayı ordudan ihraç kararı verir.
Arkadaşının eşi ile ilişki kurduğu için ordudan atılan subay, yüksek mahkeme nezdinde bu karara itiraz etti.
Geçtiğimiz günlerde toplanan yüksek mahkeme, gerek Anayasa gerekse Uluslararası İnsan Hakları Sözleşmesi’nin kişinin özel hayatını teminat altına aldığını, dolayısıyla daha farklı disiplin ve kuralların bulunduğu silahlı kuvvetler mensubu bile olsa, ilişki kurduğu için bir bireyin cezalandırılamayacağı sonucuna vardı.
Kara Kuvvetleri Disiplin Kurulu’nun ihraç kararını bozan yüksek mahkemeye göre, kurallar kişinin aşk hayatını denetleyemez, evlilik dışı ilişki kurdu diye kimse cezai işleme tabi tutulamaz.
Mahkemenin üstünde durduğu önemli bir detay ise, bu evlilik dışı ilişkide psikolojik baskı ya da tehdit olup olmadığı. Öyle bir durumun da bulunmadığı anlaşılınca mahkeme aşık subayın sökülen rütbelerinin iadesine karar kıldı.
Disiplin kurulunun ya da mahkemenin kararları bir yana, sevenin ya da aldatılanın sivil veya asker olması bir yana, insanın en yakın arkadaşının eşine farklı gözle bakması çirkin.
Nazım Hikmet, Şeyh Bedrettin Destanı’nda diyor ki:
Yarin yanağından gayrı her şeyde, her yerde, hep beraber diyebilmek için...