Aldırma gönül aldırma

Türk medyasında çalışan İstanbullu Rum gazeteci Sisam (Samos) Adası’na gelir. Görevi iki ülkenin Turizm Bakanı’nın buluşmasını izlemek ve Yunan Turizm Bakanı ile özel röportaj yapmak.

Türk Turizm Bakanı, nedense daha çok kendisinin güldüğü espriler patlatıyor. Turizm Bakanı esprilerine bir de etrafta kaç kişinin güldüğüne, ama gerçekten güldüğüne baksa...

Bakan’a Sisam’da denize girmesi öneriliyor. ‘Ben burada denize girmem’ diye başlıyor söze, tam kendine göre ‘espriyi’ patlatacak ki İstanbullu Rum gazeteciyi görüyor. İstanbullu Rum gazetecinin orada bulunmasını ‘esprisini’ sürdürmemek için mazeret gösteriyor. Ah sayın bakan ah. İyi ki o gazeteci oradaymış da, iyi ki orada bulunuşunu kendinize göre değerlendirdiniz de, esprinizi yarıda kestiniz...

Gazeteci bu ‘ayırımdan’ biraz kırıldı, biraz bozuldu, biraz öfkelendi.

Turizm Bakanı uzaklaştı.

Ve bir türkü mırıldandı gazeteci:

‘Görecek günler var daha aldırma gönül aldırma...’

İki gün sonra, Türk medyasında çalışan İstanbullu Rum gazeteci, kendisi gibi bir gazeteci ile birlikte tüm çabalarına rağmen, Yunan tarafının hazırladığı ve Yunanlı ile yabancı gazetecilerin bulunduğu 45 kişilik listeye (Türk medyasından bir tek Anadolu Ajansı’nın Yunanistan temsilcisi alındı) dahil edilmedi.

Son anda bir şey olur umuduyla İpsala’ya 44 kilometre mesafedeki Dedeağaç (Aleksandrupolis) şehrine geldi. Yunan Başbakanı’nın özel kalemini cep telefonundan arayarak son bir gayret gösterdi. ‘Maalesef gelemezseniz’ cevabını alınca içinden ‘Onca yıldır bu işin kahrını çektim. Öyle önemli bir günden, öyle güzel bir günden, öyle mutlu bir günden beni neden mahrum ediyorsunuz’ diye düşündü. Merak etti gazeteci, listeye dahil edilen Yunanistan’da akredite yabancı meslektaşları (tabii Anadolu Ajansı hariç) acaba ne haberler gönderdiler diye.

Bu buluşma Türkiye ile Yunanistan’dan başka kaç ülkeyi ilgilendiriyor acaba?

Dedeağaç’ta şiddetli yağmur yağıyor. Hudut kapısına giden yol da kapatılmış. Hani kıyameti kopartmaktan çekindiğinden değil, o güzel güne saygıdan, o mutlu güne gölge düşürmek istemediğinden sustu.

Ama bu ‘ayırımdan’ biraz kırıldı, biraz bozuldu, biraz öfkelendi.

Oteldeki odasına çıktı. Meriç Köprüsü’ndeki töreni naklen yayınlayan Yunan devlet televizyonunu izledi. Radyoları dinledi. Tören yerindeki meslektaşlarından ‘tüyo’lar aldı.

İşi bittiğinde yağmur dinmişti, güneş açıyordu. Sisam ve Dedeağaç’ta yaşadıkları geldi aklına. Zihniyet açısından aslında birbirlerinden pek uzak değillerdi.

İnsaf artık...

Ve bir türkü mırıldandı gazeteci.

‘Görecek günler var daha aldırma gönül aldırma...’

Meyhaneci papaz olur mu?

Yunanistan Kilisesi’nin karar organı sen-sinod meclisi, hangi meslek sahiplerinin maaşlı kadrolu din adamı olabileceğini, hangilerinin de olamayacağını belirleyen bir liste hazırlayarak ülkedeki tüm metropol kiliselerine gönderdi.

Bakın kimler din adamı olabilir?

Doktorlar, ama jinekolog ve adli doktor olmamaları şartıyla. Çiftçiler, balıkçılar, marangozlar, kunduracılar, devlet ya da özel sektörde çalışan elektrikçiler ve elektronikçiler, KİT’lerde çalışanlar, silahlı kuvvetler ve polis teşkilatında çalışan alt personel, öğretmenler, fizikçiler, kimyacılar, biyologlar, astrofizikçiler, sismologlar için de hiçbir sorun yok.

Buna karşı sen-sinod meclisi kararıyla yasaklı sayılan meslekler listesi şöyle:

1) Meyhaneciler; çünkü alkol skandallara neden olan ruhsal zararlara yol açabilir

2) Tefeciler

3) Taklit sanatlarıyla uğraşanlar; artistler

4) İnsanı Tanrı’dan uzaklaştırıp Şeytan’a yaklaştırdığından medyumlar ve büyücüler

5) Yüksek rütbeli askerler, polisler ve tabii siyasetçiler. Asker ve polisler emekliliklerinden sonra din adamı olabilirler.

6) Kumarbazlar ve şans oyunlarının oynandığı işletme sahipleri

7) Noterler ve avukatlar

8) Jinekologlar ve adli tıp doktorları.

Artistlere yasağın ‘dini dayanağı’ rol yapmaları. Noter ve avukatların ise meslekleri gereği her zaman ‘doğru yolu’ takip etmemeleri. Jinekologlar ve adli tıpçılar da ‘günahkar’ meslek sahibi.

Ya meyhanecilere ne demeli? Din adamlarının sofrasından şarap pek eksik olmaz. Yani bir yandan şarabın en safını iç, diğer yandan meyhaneciye cüppe giymeyi yasakla.

Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu?
Yazarın Tüm Yazıları