AB zirvesi yaklaşırken

Brüksel’de buz gibi bir hava vardı Aralık 2004’te. Kritik bir AB zirvesiydi ve Türkiye’nin üyelik müzakerelerinin başlaması için tarih verilecekti.

Zirvenin ilk günü Yunan ve Rum propagandası ortalığı kasıp kavuruyordu. "İstediğimiz her şeyi elde ettik" diyordu Yunan Dışişleri Bakanı Petros Molivyatis. Ama ertesi gün durumun pek öyle olmadığı anlaşıldı.

AB’nin büyükleri toplanıp Yunan Başbakanı Kostas Karamanlis’i çağırdılar ve AB üyesi Kıbrıs Rum Yönetimi’nin lideri Tasos Papadopulos’a ne az ne çok "Sen kapıda bekle kardeşim" dediler. Kararlarını aldılar ve bunları açıkladılar. Bangır bangır bağıran Papadopulos’un sesi koridorlarda duyuluyordu.

MEVCUT DURUM RAPORU

O zirvenin üstünden iki yıl geçti. Bir ay sonra yine kritik bir AB zirvesi var. Konjonktür bu kez hayli farklı. Sözgelimi Fransa Cumhurbaşkanı Chirac, iki yıl önceki gibi yumruğunu masaya vurmak niyetinde görünmüyor. Almanya’nın başında Schröder yok. Rum Yönetimi, AB üyeliğinin avantajlarını öğrendi ve o zamanlar mürekkebi kurumamış Annan planına Rum "hayır"ı gündemde değil.

Atina’nın bugüne kadar dümen suyunda gittiği Rum lider Papadopulos, Türkiye’nin limanlarını ve havaalanlarını Rum gemilerine ve uçaklarına "şimdi" ya da en azından "kesin belirtilecek bir tarihe kadar" açmasında diretiyor. AB’nin Kıbrıslı Türklere verdiği söz, yani serbest ticaret hatırlatıldığında ise "Tamam ama o zaman Maraş’ı versinler" cevabını veriyor. Yani hem Türkiye beni tanısın diyor, hem de toprak talebinde bulunuyor.

Bu aşamada, Rum Yönetimi de Atina da "Türkiye attığı imzaya saygı göstermeli. Yükümlülüklerini yerine getirmeli. Aksi halde yaptırımlar uygulanmalı" diyorlar.

Ya Türkiye’nin tavrı? Atina’dan bildiriyoruz, dolayısıyla bizim işimiz değil...

GÜL’ÜN ZİYARETİNİN ANLAMI

Aralık zirvesi yaklaşırken buralarda senaryo bulluğu yaşanıyor. Müzakerelerin direkt ertelenmesinden tutun da dolaylı ertelenmesine kadar...

Aslında Türkiye’nin AB’ye, AB’nin de Türkiye’ye büyük bir "evet" ya da büyük bir "hayır" demesi zor. Hani "tren kazası" tehlike edebiyatına dönüştü. 2004 zirvesindeki gibi AB’de birilerinin çıkıp taraflara "Durun bakalım" diyeceğini ve AB’nin bir uzlaşma platformu olduğunu bir kez daha kanıtlayacağını ümit ediyoruz.

İşin tuhaf tarafı, restleşmelerin sürdüğü bir sırada, bu satırlar yazılırken, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün aralık ayında üstelik AB zirvesinden birkaç gün önce (muhtemelen 7-8 Aralık) Atina’ya resmi ziyaret gerçekleştireceği haberlerinin dolaşması.

Bu ziyaret eğer kesinleşirse ne anlama mı geliyor? Yunan başkentinde yorumlar "AB, Rum ve Yunan taleplerine kısmen olumlu cevap verecek, ancak Türkiye’ye karşı da altından kalkamayacağı yaptırımlara gitmeyecek" şeklinde.

Kaptırdık mı? Fazla mı siyaset oldu? Eh o halde çok da eski olmayan bu fotoğrafa bir göz atalım.

İnşallah aralık zirvesinden sonra da benzerini görürüz.

Semiha’dan haber var

Takvimler 2005 yılının 2 Şubat’ını gösterirken, Radikal Gazetesi’nde Gümülcineli Semiha’nın öyküsünü anlatmıştık.

Semiha, Almanya’da işçi olarak çalışan bir hemşerisi ile Gümülcine’deki müftülükte nikahını kıymış, Yunan asliye hukuk mahkemesi bu nikahı tasdik etmiş, bir süre sonra da Almanya’daki kocasının yanına gitmişti.

Almanya’da ikamet tezkeresi için başvuruda bulunduğunda, memur, kimliğinden Semiha’nın 11 yaşında olduğunu görünce şaşkına dönmüştü. Alman memur araştırıp soruşturmuş ve AB hukuku gereğince AB üyesi Yunanistan tarafından onaylanmış da olsa Almanya’nın bu evliliği tanımayacağını geline ve kocasına bildirmişti.

Babasının, ne aklı varsa 11’inde kocaya verdiği, Yunan devletinin eline mühür teslim ettiği bir müftünün evlendirdiği ve koskoca AB üyesi Yunanistan adaletinin evliliğini tasdik ettiği 11 yaşındaki Semiha’nın öyküsü, Batı Trakya’da bazı köylerdeki getto yaşamını da, Türk-Yunan ilişkilerinin çarpıklıklarını da ortaya koyuyordu.

ALMANYA’NIN HASSASİYETİ SAHTEYMİŞ!

Henüz 13’üne girmemiş Semiha’dan yeni haberler var...

ABD’nin Atina Büyükelçiliği’nde insan hakları konusunu araştıran diplomat Patrick Conel geçtiğimiz günlerde Batı Trakya’da incelemelerde bulundu ve Yunan devletinin atadığı, ancak Türk azınlıkta itibar görmeyen "tayinli müftü" Meço Cemali ile görüştü.

Birçok konunun yanı sıra Semiha’yı da konuştular.

Aralarında geçen diyaloğu aktarıyoruz. (Kaynak: Elefterotipia Gazetesi)

12 yaşında bir kızı nasıl evlendirirsiniz?

- Reşit olmayan pek çok insan dünyanın pek çok yerinde evleniyor. Yani böyle evlilikler sadece azınlıkta yok. Kız ilişki kurmuştu. Evlenmek istiyordu. Ailesi de razıydı. Almanya’nın hassasiyeti bana göre sahte. Bu hassasiyet yüzünden kızın hayatı mahvoldu. Almanya’dan sınır dışı edildi. Kocası başka kadın buldu. Kız şimdi köyüne yaşıyor. Dedikodular aldı yürüdü. Namusunu temizleyebilmesi zor.

BU HAYATIN BEDELİNİ KİM ÖDEYECEK?

Yani suçlu, bu nikahı tanımayan Almanya diyor adam. Muhtemelen dini gerekçeleri de olabilir tayinli müftünün ama ya vicdanının sesi?

Semiha’nın öyküsünün uluslararası bir boyut almasında katkımız olduğu için sevindik bir ara ama çocuk yaşta kızlarını evlendiren anne-babaya, daha 11’indeki bir meleği, kadın diye yatağına alan kocaya, nikahı kıyan "tayinli müftü"ye ve bu rezilliğe hukuki kılıfı uyduran Yunan adaletine lanet yağdırdık.

Daha bebekleri ile oynaması, okula gitmesi, yaramazlık yapması gereken Semiha bu çirkinlikleri yaşamayı hak etmiyordu.

Mahvedilen bir hayatın bedelini kimse ödemeyecek mi?

SPOR DÜNYASINDAN...

AEK’NIN MUCİZELERİ İstanbullu Rumların 1926 yılında kurdukları AEK takımı, Yunanistan’ın üç büyükleri arasında olmakla birlikte, geçen hafta mutat bir "mucize"ye imza attı. Yunanistan Kupası’nda 1972 yılında Lamia (2. lig) 1973’te Kalamaria (2. lig) 1984’te yine Lamia (bu defa 3. lig) ve 1988’de Mihaliona (3. lig) takımlarına yenilerek elenen AEK, bu "geleneğini" sürdürerek, geçenlerde Atina’nın mahalle takımı Haydari’ye (2. lig) penaltılarda 5-4 yenildi. Üstelik rakibi dokuz kişi kalmasına rağmen... Üstelik hakem, Haydari’nin normal sürede bal gibi penaltısını da vermemesine rağmen... AEK yöneticileri çıkıp "Bu yenilgiyi unutmalıyız. Gücümüzü lige ve Şampiyonlar Ligi’ne vereceğiz" dedi. İki gün sonra AEK ligde Larisa’yı 5-0 yendi. Ama hálá konuşulan, Haydari "mucizesi".

UEFA’NIN GAFI Şampiyonlar Ligi’nin 23 Mayıs’taki finali Atina Olimpiyat Stadı’nda oynanacak. Geçtiğimiz günlerde bir İngiliz firmasına hazırlatılan ve eski Yunan’dan esinlenilen finalin amblemi basına tanıtıldı. Amblem, amfora ve kupanın karışımı. Tanıtımda UEFA’nın büyük bir gafına tanık olduk. Broşürlerde, Atina’daki finalin 17 Mayıs’ta oynanacağı belirtiliyordu. Geçen final 17 Mayıs’ta idi ya, birileri yine aynı tarih sandı. Oysa 17 Mayıs bu yıl perşembe gününe denk düşüyor. Durum UEFA’nın web sitesinde hemen düzeltildi ama broşürler için yapılabilecek bir şey yoktu. UEFA UEFA... Ayıp ettin bu defa!
Yazarın Tüm Yazıları