A la Turca bir aşk hikáyesi

Yaz sonu pek güzeldir buraları. Bitiyor, bitti diye yaz üzüntüsüne kapılmaz insanlar. Düşen tek şey, takvimin yaprakları.

Mesleği mühendislik olan eski bir arkadaşımla Atina’nın denizle birleştiği Paleo Faliron sahilinin başlangıcındaki şehrin en şık restoranlarından Flisvos’ta buluştuk.

Öğle vaktiydi. Güneş tepede, cömert. Hal hatır sorduk birbirimize. Her Yunanlı gibi, Kıbrıs’ı ve Türkiye-AB ilişkilerini sordu.

Uzun zamandır görüşmemiştik. Pek iyi görünmüyordu. Dalıveriyordu gözleri. Uzaklardaydı ama konuşmak da istiyordu sanki...

SANAL ALEMDEN AYNI EVE GEÇİŞ

Laf lafı açtı. İnternette bir kadınla tanışmış. Sanal álemde hayli ilerletmişler muhabbeti. Bana göre, hani hiç buluşmasalar da olurdu artık ama buluşmuşlar bir kere. Bir süre sonra da Atina’da aynı çatı altında, aynı yastığa baş koymaya başlamışlar.

Güneş tentelere itibar göstermiyordu. Garsondan, oturduğumuz balkondaki klimayı çalıştırmasını istedik.

Adı Maria imiş kadının. Kuaförde çalışıyormuş.

Belli ki doluydu içi: "Sabah akşam makyaj yapardı. Aynaya bakmaya korkardı makyajsız. Yüzü buruşuktu, yorgundu, yaşlanıyordu. Birkaç yaş da büyüktü benden. Bacakları da selülitten geçilmezdi. Denemediği tedavi şekli kalmamıştı. Görmezlikten gelirdim her şeyi" demesine aldırmadım. Tıpkı, "Pisti, pasaklıydı, kokardı. Beş günde bir kıyafet değiştirirdi. Ne tutsa kırardı. Patates bile kızartmasını bilmezdi..." demesine de.

PALAMUT DA YOK Kİ BURALARDA...

Uçsuz bucaksız deniz manzarasıyla Flisvos’ta roka salatası balzamik sirkeyle buluştuğunda, hele bir de yanında küçük koçanı ile kapari olduğunda tadına doyum olmuyordu.

Arkadaşım devam etti: "Görgüsüzdü. Sarhoş olurdu. Hem de kötü şekilde. Geçmişini hiç sormadım ama besbelli karışıktı. Evlenmiş bir keresinde de. Hep başkalarının parasından söz ederdi. Yaşlı zenginlerle birlikte olan arkadaşlarını kıskanırdı. Açgözlüydü dostum... Hep daha fazlasını isterdi."

Ana yemeğe geçtik. Eylül ortası ama çingene palamudu yok ki buralarda. Barbunla yetiniyoruz...

"... Hayatını avanta zihniyeti üzerine kurmuş. Kimden neyi kemiririmden başka düşüncesi yoktu. Yalancıydı. Eski sevgilileri beni defalarca aradılar. Alttan aldım, ses çıkarmadım."

Birkaç ay önce, kavgaların birinde kopmuş her şey.

Maria, "Ben özgürüm" filan deyip aşina olduğu yollara sapmış.

Hani Türkçe bilse, ona Sezen Aksu’nun "Gidiyorum"undan bir mısra aktaracağım: "Geçecek bu öfke, bu hırs, bu intikam..."

YUNANLI VE TÜRK’ÜN BENZERLİĞİ

Şarabın etkisiyle midir nedir, gözleri doldu. Cep telefonundan bir tuşa bastı. Kulağına ulaşan sesi tahmin ettim: "Aradığınız kişiye şu an ulaşılamıyor." Maria artık başka bir numarada olmalı.

Yüzüme bakıp utanarak gülümsedi.

Yanında portakal reçeli ve çikolata soslu sunulan Grand Marnier’li dondurma faslında, albümleri Türkiye’de de yayınlanan Andonis Remos’un sesi duyuluyordu: "Burada, burada olmanı isterdim. Sana ihtiyacım olduğu bu anda..."

Sessizlik...

Şükür aynı makamda bir başka şarkı yetişti imdada: "İyi ki senden kurtuldum!"

Teselli etmeye çalışmadım arkadaşımı. Gizlediği aşk gibi, ayrılığın da tadını çıkarsın diye. Dinlediği her şarkıda, istediği sürece, eminim anlattıklarından çok farklı olan o Maria’yı bulsun diye.

Hayat bu... Nasıl olsa günün birinde aynı şarkılar ona başka bir kadını hatırlatacak. İnsanız işte.

Vedalaştık.

Yunanlılar hakkında muhtemelen bilmediğiniz bir şey... Onların da muhtemelen habersiz oldukları bir şey bu: Hálá "A la Turca" aşklar ve ayrılıklar yaşıyorlar.

Öğrencilerin günahları

"Papaz efendi, tarih dersinde kopya çektim. Coğrafya dersini kaç defa kırdım, ben de hatırlamıyorum. Tuvaletlerde sigara üstüne sigara tüttürdüm. Bizde okullar karma ya, yan sırada oturan kız öğrencinin bacaklarına bakıp kötü düşüncelere daldım..."

Yunanistan’da yaygın olmasa da, din adamları "günah çıkarmak" için okulları ziyaret ettiklerinde, öğrenciler üç aşağı beş yukarı bunları söyleyip Tanrı’dan af diliyorlardı.

Din adamları da "günahın" cinsine göre öğrencilere ceza veriyordu: "Üç gün oruç tutacaksın" ya da "Önümüzdeki hafta her gün kiliseye gideceksin" gibi.

Eğitim ve Diyanet İşleri Bakanı Marietta Yianaku, geçtiğimiz günlerde yayınladığı bir genelge ile bu bize göre komik duruma bir son verdi ve öğrencilere günah çıkarttıran din adamlarına okul kapılarını kapattı.

KİLİSE İTİRAZ ETTİ

Tabii kilisenin tepkisi gecikmedi! Bakana gönderilen mektupla, genelgenin geri çekilmesi istendi. Neymiş? "Çocuklardan sorunlarının çözümü için din adamlarının yardımcı olması esirgeniyor"muş...

Hadi canım siz de... Günah çıkarmak isteyen kiliseye gitsin. Okul başka hedefler içindir.

Yunanistan’da din ve devlet işleri iç içe. Laiklik hakkında konuşan çıktı mı, sesi fazla duyulmuyor. Okullarda ders yılı bile din adamlarının dua okumalarıyla başlar. Dolayısıyla bakan Yianaku’nun genelgesi "devrim" sayılıyor.

Ne tuhaf değil mi?
Yazarın Tüm Yazıları