Paylaş
Zaten çocuklarımı çok özlemişim, zaten tatil diye sayıklaya sayıklaya koca sene bitap düşmüşüm, düğündü dernekti oydu buydu derken duygulardan duygu beğenmişim...
Ama yoook! Bana oturmak fikri bile haram. Tam oturdum, hastalandım. Allah’tan hep doğru yerde hastalanıyorum. Gele gele kayınvaldo ve kayınpedroda ateşlendim. Oooh misler gibi baktılar bana yine. Hemen tahlillerimi de yaptılar bir güzel, Tokbaş Tıbbi Tahlil Laboratuvarı kayınpedromdan soruluyor da...
Çok uzun zaman olmuştu her şeyime bakılmayalı. Zatürre sabıkam fena olduğundan, ödümüz patladı yine. Neyse ki bir şey çıkmadı.
İnsanın kayınpederinin müthiş bir doktor olması büyük bir şans. Tahlil dediğin nasıl yapılır ondan görünce, insanın ayarı da kaçıyor ama. Başkalarını kolay beğenmez oluyorsun, herkes onun kadar titiz, işinin ehli ve etik olsun istiyorsun.
Zamanında kızımızın idrarını ta Dubai’den yollamışlığımız vardır, düşünün artık...
Bir zamanlar doktor konusunda halimiz haraptı gurbet ellerde. Hayim Baruh’u arar, telefonla çocuğun durumunu anlatır, teşhis koymasını, ilaç tavsiye etmesini isterdim. Az kahrımı çekmedi o da. Işimiz zordu yani.
Neyse ki bunlar mazide trajikomik birer anı olarak kaldı, şimdi orada da iyi doktorlarımız var.
Gelelim benim halime...
İzmir’e indim, hüzünlü haberler vardı, baktım dayanacak gibi değilim, kendimi Fuar’a attım. 2 tur yani 3.6 km. koştum... “Aman nasıl da iyi geldi!” diye düşündüm. Sonra akşam şöyle bir oturdum ve “Ohhh be 6 yıldır hiçbir akşam böööyle boş boş oturmadım...” dedim ve hapşurdum.
Önemsemedim.
Sonra bir ateş başladı kardeşim, ama ne ateş, anneannem “Karda mı yattın?!” derdi, öyle bir ateş. Düşmedi gitti. Rahat battı kesin.
Belki de temiz hava, oksijen ve normal hava şartları çarptı beni birden bire. 50 dereceden 30 dereceye gelince vücut alışamadı herhalde. Yaz nezlesi deyip geçmeyeceksin. Feci çarpıyor insanı. Hâlâ gelemedim kendime.
Yonca
“hapşsürük”
Ateşli kadının hayal dünyası
Gece ateşten yanıyorum, ama aklımda nasıl müzik çalıyor anlatamam size. Tam üşütmüşüm yani. Kimseyi uyandırmayayım dedim, kalktım kendime ıslak havlu hazırladım, kolonyayla kollarımı filan ovdum. Ama rüyada gibiyim.
Koridorda sallanarak odama gitmeye çalışıyorum ve aynı anda ısrarla Kenan Doğulu’nun söylemesi en zor şarkılarından birini söylemek için bayağı çabalıyorum; “sımsıkı sıkı sıkı sıkı sıkı sar beni gönlüne yine deli gibi yor beni olsun gönüller coşsun”...
Dilim de dönmüyor ateşten, haydi sil baştan.
Ay nasıl uğraştım şarkıyı hakkıyla söylemek için gecenin o vaktinde, kulaklarım da uğulduyor. Yaptığımın farkına vardığımda, ev ahalisi bana bakıyordu, dehşet içinde! Sesimi ayarlayamamışım da.
Ilacın mı ateşin mi neyin etkisi onu bilemiyoruz tabii, Yonca’dır ne yapsa yeridir diyor, devam ediyoruz.
Sonra annem aradı nasıl olduğumu sormak için, iki ateş arası cevabım şu oldu: “Anne asansörüm hâlâ düşmedi...” :)
Gurbetten gelip ateşlenen bir insanın başına gelecek en gıcık şeylerden biri de rakısını içememek.
Önünde dünyanın mezesi, sırf senin için hasret olduğun her şey pişirilmiş ve sen ağız tadıyla yiyemiyorsun, içemiyorsun iyi mi!
Bir iyileşeyim en alasından mezeleri dizmezsem yine, Yonca demesin bana hiç kimse!
Yonca
“halüs-yonist”
Arabın derdi kırmızı pabuç
Insanlar Bodrum’a gelirken yanında yaz için ne getiriyor bilmiyorum; ama ben:
- Kendimce o yaza özel seçtiğim oje (bu sene şeftali rengine taktım)
- Muhtelif ebat, uzunluk, renk ve şekilde peruk (alakalı alakasız takıyoruz, gülüyoruz)
- Şaka yapmalık alet edavat ve zımbırtı (Virgin’den buluyorum bunları, çok eğlenceli oyuncaklar, hem küçüklere hem büyüklere iyi oluyor arada)
- Kiloyla taze zencefil. Bir çeşit zencefilli limonata hazırlıyoruz. Içine soda, bol limon, lime, bodrum mandalinası, azıcık şeker, buz ve nane... Oyyy nasıl serin ve güzel bir tat oluyor. Tavsiyelerimle.
Yonca
“daldandala”
Paylaş