Yonca Tokbaş - Kelebek
Yonca Tokbaş - Kelebek
Yonca Tokbaş - KelebekYazarın Tüm Yazıları

Yaşasın arı soktu!

Beni ilk kez arı soktuğunda 7 yaşındaydım.

Haberin Devamı

Yalova’daydık.
İş Bankası kampında.
Hani yemekler dizilir, sen de elindeki metal bölmeli tepsiyle yemek almak için beklersin ya, işte kahvaltılıklarımı almak için o sıradaydım, arı beni soktuğunda.
Yalova’daki İş Bankası’nın kampı -bilmiyorum hâlâ duruyor mu- yemyeşil bir yerdi.
Yüzbinlerce çiçek çeşidi vardı. Siyah tüylü kocaman arılar gezerdi vız vız her yerde.
Çok korkardım arılardan. Gündüz dışarıda yemek yiyemezdim arı sokacak diye.
O sabah kahvaltımı almak için sırada beklerken, yanağıma düşen saçlarımın arasına bir arı kondu. Tepsi de elimde, bırakamıyorum. Arı saçlarıma dolandı vızıldıyor yanağımda. Panikle kafamı sağa sola sallamamla arı beni yanağımdan soktu.
Yalova inledi ağlamamdan!
Acıdan ağlamıyordum, hayır.
Kafamda büyüttüğüm korkumun şokundan ağlıyordum. Korktuğumdan daha az acıtmıştı arı sokması.
İğnesi çıkarılacak söylemi filan kafamda ne yaratmışsa artık, ödüm patlıyordu.
Oysa aşı sırasına en önce ben girerdim okulda. İğneden aşıdan filan asla korkmadım ben. Çocuk olmanın özgür tutarsızlığı işte. O arı sokması o oldu. Ortalığı birbirine kattım ve bitti. Bende arı korkusu filan kalmadı.
Sonra, Güzelçamlı’nın oradaki Milli Park’a yakın bir yazlığımız oldu.
Ben orada arılarla resmen arkadaş oldum.
Ağustos sonu arılar deniz kenarında plajda yerlere vururlardı kendilerini.
Babam bin kere “Terlikle dolaş, ayağını arı sokmasın” derdi. Ben dinlemezdim.
Ayağımın tam altından arı sokardı tabii. İğnesini çıkarırdım ama arının öldüğüne çok üzülürdüm.
Bir de sanki arıya gel beni sok demişim gibi azar işitirdim babamdan.
Umursamazdım.
Severdim arıların beni sokmasını.
Arkadaştık biz.
Arkadaş dediğin de kimi zaman arı gibi sokmalı tabii. Hayatın acısını tatlı tatlı hatırlatmak adına...
Beni en son arı soktuğunda, yine Güzelçamlı sahilindeydim.
Babamı kaybetmiştik.
Arıdan değil, babamdan azar işitemediğim için ağlamıştım o zaman.
Likya Yolu Ultra Maratonu’nda binlerce arının olduğu kovanların yanından geçerken başıma üşüşen arılara hep “Günaydın” dedim, koşmaya devam ettim.
Bir tane bile arı sokmadı beni orada. Ne zaman konsalar bir yerime, konuştum onlarla. Uçup gittiler.
Ben konuştum, onlar da hep dinledi beni.
Hiç arı öldürmedim. Asla da öldürmem.
Yalıkavak’ta bahçemizdeki muz ağacının arılar sayesinde muz verdiğini gördüğümden beri, arıların hayatımızdaki mucizesine daha çok inanırım.
Kahve yakınca dumanından rahatsız olup giderler zaten. İlaçlamayın onları sakın. Kıymayın hayatın mucizesi arılara.
Arılar ölürse, bize de hayat kalmaz yaşanacak.
Geldik şimdi bu yazının can alıcı yerine.
Aslan Cem’i arı soktu bayramda.
O da, tıpkı benim çocukluğumdaki gibi, kafasında büyüttüğü acıdan korkuyordu. Bu yaz denizin ortasında, Manastır Koyu’nda, başımıza üşüşen arılardan tirtir titreyerek korkarken, ben ona “Konuş arılarla, seni dinlerler giderler!” dediğimde, “Anne konuşuyorum, olmuyor.
Soksun beni bitsin bu iş!” demişti dişlerini sıkarak. Çok gülmüştük o trajikomik haline.
İşte bu bayram baba-oğul, Güzelçamlı’da, bizim sahilde yürüyüş yaparlarken, tam benim çocukluğum gibi, pıt diye bir arı sokmuş oğlumu ayağının altından, tam da benim de sokulduğum yerden.
Oğlum da ağlamış ben gibi.
Atmış içindeki korkuları denize.
Arda beni arayıp daha cümleye başladığında çığlık attım sevinçten; “Soktu mu arı, yaşasın!” diye.
Sevindim, çünkü kafasındaki dev korku bitti, gerçek geldi.
Sevindim, çünkü arılar da oğlumun o sahile gelmesini beklermiş, arkadaş olmak için.
Oğlumun anısı, benimkine eklendi.
Sevindim, çünkü artık o da arılarla konuşabilecek. Sevindim, çünkü o da hayatın en tatlı acısını tanımış oldu böylece. Bastı çığlığı ve rahatladı işte.
Arı mucizesiyle o da arkadaş oldu.
Mucizeler de mirastır.
Onları da bırakırız anılar gibi çocuklarımıza yadigar...
Demiş miydim size?
Yonca
“bal”

Yazarın Tüm Yazıları