Paylaş
İlk önce,
Fazıl Say’ın Hayyam’dan bir alıntıyı twitleyen birinin twitini retweet etmesi, yani yollanan alıntıyı yeniden kendi takipçileriyle paylaşması üzerine, 10 ay hapis cezası aldığı haberi geldi.
“Yuh!” dedim, istem dışı.
“Zaten doğruları söylediği için illa bi içeri alınıp susturulası vardı, bahanesi de bu oldu!” demek, ikinci cümlemdi.
Üçüncü cümlemse: “Hepimiz Hayyam twitlesek kaçımızı alırlar? İçeride hepimize yer var mı?” oldu.
İnsan böyle durumlarda sağduyusuz ham tepkiler veriyor.
Tehlikeli olan da bu.
Öylesine ağırına gidiyor çünkü; haksızlık, adaletsizlik ve ifade özgürlüğüne tecavüz.
İfade özgürlüğümüzün olmadığını tescilledi yargı.
Hem de hiç yüzü kızarmadan.
Fazıl Say’a kesilen cezanın neden kesildiğinin gerekçesi ise, özürü kabahatinden beter bir gerekçe. Bu karar öylesine büyük bir kara lekedir adalet ve ifade özgürlüğü adına.
Kimseye yutturulamaz.
Asla unutulmaz.
Kabul edilemez.
Temizlenemez.
“Bazen anlaşamadığımız konularda tartışmak da güzeldir. Anlaşmasak da olur...” filan derim.
Fazıl Say’a yapılan bu “şey” hariç!
Tartışmayacağım.
Hiç kabul etmeyeceğim.
Hele sosyal medyada bu karara sevinenlerin attığı rezil mesajlar için bir “yazıklar olsun”umu bile çok göreceğim.
Saatlerce başlık yazdım sildim Fazıl Say’a kesilen hapis cezası için.
İçim doldu doldu taştı. Ne yazsam kesmedi. İçime sinmedi.
“Hepimiz Hayyamız” “#Benidefazılsay” gibi başlıklar geçti içimden.
Çiğ; ama hisler bunlar.
Karar çiğ nitekim.
İçimden hepimizin hislerine tercüman olacak bir şeyleri yazmak geçti; ama içimden öyle çok şey geçiyor ki, toplayamadım. Tercüman nasıl olayım.
Tercüme edilecek ne var.
Gerçek kabak gibi ortada.
Kral da çıplak!
Sonra Voltaire’in bir sözü geldi aklıma.
"I do not agree with what you have to say, but I'll defend to the death your right to say it."
Yani:
“Söylemek istediğin şeye katılmıyorum; ama onu söyleme hakkını ölümüne savunacağım.”
Voltaire.
İfade özgürlüğü ve onu savunmak ve inanmak böyle bir şeydir işte.
Yonca
“benidefazılsay”
Paylaş